“Kutlu Doğum” programları ile, peygamberimizi yeniden anlamaya çalışmak, Vahyin ışığı ile aydınlanmak, tereddütsüz kabullendiğimiz “Güvenilir Limana” sığınmaya vesile olan güzel faaliyetler.
Peygamberimizin rehberliğine, onu anlamaya, sahabesi ile gerçekleştirdiği ahirete güvenli bir şekilde ulaştırabilecek dünya düzenine, her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Hz. Peygamberin hayatını öğrenmek, yaşantısını örnek almak, vaz geçilmez model olarak kabul etmek her müslüman için önemli bir görevdir.
Bizi selamete kavuşturacak, güvenli limana sığınmayı sağlayabilecek, dünya ve ahiret mutluluğunu sağlayacak olan yol, mümtaz şahsiyet Peygamber Hz. Muhammed (s) önderliğinde İslam yoludur.
Dünya hayatı ile ahiret hayatını dengelemek, inanç sistemimizin müslümana yüklediği önemli bir temeldir.
Kur’an-ı Kerim’de Allah, bu dengeyi sağlama metotlarını bizlere beyen ediyor. Örnekleyerek açıklıyor.
Hz. Musa’nın amcazadesi, iman etmemiş Karun gibi birinin şahsında verdiği örnek, Kasas Suresinde şöyle ifade ediliyor:
“Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma.” ( Kasas 77)
Tevhit, ahiret inancı ve nübuvvet İslam inancının önemli temellerindendir. Kur’an’da açıklanan dünya ve ahiret hayatı iyi kavranırsa, Hz. Peygamberin sade hayatını daha iyi anlayabiliriz.
Hz. Aişe’den aktarılan “ Rasulullahın ahlakı Kur’an’dı” ifadesi, peygamberi öğrenmenin, Kur’an-ı anlamanın metodunu bizlere veriyor.
Hz. Peygamberin hayatını anlamak, peygamberi gerçek manada rehber edinmek, rol model olarak kabullenmek, Kur’an-ı iyi anlamaktan geçtiği gerçeğini unutmadan, çalışmalarımızı ona göre yapmalıyız.
Hz. Peygamberin, nübüvvet verilmeden önce de temiz ve sade bir yaşantısı, yaşadığı toplumun kötülüklerinden uzak, güvenilir bir insan olduğunu, okuduğumuz siyer kitaplarından biliyoruz.
Hz. Muhammed (S) yaşadığı Mekke toplumunda, kötülüklere karşı mücadele için, amcası Zübeyr’in kurduğu “Hılful Fudul” –Erdemliler İttifakı- cemiyetine katılarak, sorumluluk sahibi olduğunu ortaya koymuştu.
Hz. Muhammed’in isteyerek katıldığı “Erdemliler Cemiyeti” üyeleri şu üç temel meseleyi amaç edinmişler:
1-Mekke’de, ister oranın halkından olsun isterse dışarıdan gelen insanlardan olsun, bir kişinin zulme uğradığını gördükleri zaman onunla birlikte olacaklardı.
2-Mazlumun hakkı zalimden alınıncaya kadar zalimin karşısında olacaklardı. Başka bir ifadeyle mazluma hakkı iade edilinceye kadar mazlumla bir tek el gibi –yekvücut- olacaklardı.
3-Deniz, bir tek tüyü ıslatıncaya kadar, Sebir ve Hıra dağları yerlerinde kaldığı müddetçe ve maişette(mali durumda) tam bir eşitlik sağlanana dek bu maddeler geçerli olacaktı.”
Hz. Muhammed’in(S) Nübüvvet öncesi hayatından aktardığımız bu anektot, günümüz toplumunu ilgilendiren meselelerde gönüllü çalışmalar yapan Sivil Toplum Kuruluş (STK) teşkilatları için de önemli bir örnektir.
Hz. Peygamber Risalet döneminde, bu amaçla kurulacak bir cemiyete çağrıldığında, aynı şekilde katılabileceğini buyurmuşlardı.
Farklı dünya görüşüne sahip insanların, haksızlığı ortadan kaldırmak, zulmü engellemek için, birlikte çalışabilmelerinin ne kadar önemli olduğunu/olabileceğini bu örnekten daha iyi anlıyoruz.
Hz. Muhammed’e Peygamberlik verildikten sonra hayatı Kur’an ölçülerine göre şekillenmişti. Kur’an-ı Kerimin canlı şahidi haline gelmişti.
Esasında önemle üzerinde durmamız gereken, daha doğrusu, Müslümanların dünya ve ahiret hayatlarını tanzim edebilmeleri için hangi kriterlere dikkat etmeleri gerekir?
Allah işimizi kolaylaştırıyor. Bu kriterlerin nerede olacağını işaret ediyor.
Ahzab Suresinde Allah “Andolsun ki, Rasulullah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.(21)” buyurmaktadır.
Peygamberimizin ev hayatı, toplum hayatı, risalet görevi, tam manası ile günümüz gerçeklerine uygun bir yaşam biçimi prensipleri haline getirilip, dünya ve ahiret dengesini kurmak için Müslümanların istifadesine sunulması önemlidir.
Kutlu doğum haftası etkinliklerini alışılmış kalıp haline getirip, Hz. Peygamberi anlamaktan uzaklaştırıcı bir faaliyet haline getirmenin vebalini göz önünde bulundurmak, Kur’an ve Sünnetin parçalanmaz ayrılmaz bir bütün olduğunu unutmamak, Müslümanın en önemli görevidir.