Bir evin cephesinin ne kadar mühim olduğunu geç öğrenmiştim. Öğrendiğim zaman da neden “güney” cephe isteniyordu sorusunu çözememiştim. Çocuk muydum yoksa yön bilgime mi güvenmemiştim? Sahi neden önemlidir bu kadar bir ev için güney cephe olması?
“Dünya temelli bir hayat yaşıyoruz paşam” dedi, “dünyanın temeli mi var beyim” diye sordu Paşam. Dünyada mekân diyor eskiler, mekân hangi dünyaya açık bırakmış penceresini peki? Evlerimiz ne kadar konforlu şimdilerde, büyük kocaman siteler içinde, korunaklı güvenli, merkeze beş dakika, okula on, market yanı başında spor salonu hemen arka sokakta.
Konforlu evlerimiz var hem akıllı evlerimiz. Perdeleri halıya göre renklendiriyor, mobilyalarımızı duvar kâğıtlarına uyduruyoruz. Salon takımımızı büyük ekran bir televizyonla süslüyor, oturma odamızı ışıltılı avizelerle aydınlatıyoruz. Mutfakta fayanslar gözümüze renk katıyor, yatak odamıza çocuklar, çocuk odasına biz giremiyoruz.
Sahi kime göre isim verdik her odaya, kime göre tasarladık her bir köşeyi? Eşyanın ve evin hizmetkârı olmadığımızı kim söyleyebilir? Salonda en fazla kaç kişi ağırlayabiliriz mesela? Oturma grubu dediğimiz şey kaç kişiyi alır, üçlü bir koltuk ikili bir koltuk ve iki tek daha… Misafirlerimiz de o kadar zaten değil mi? Nerededir bereketiyle gelen eş, dost, akraba?
Bölünmüş hayatları bölünmüş mekânlarımız ağırlıyor. “Desene Paşam, çocuğum nerededir, görmedim kaç gecedir? Odasına bak Beyim, orada da yoksa cep telefonundan ara, olmadı bir kısa mesaj yaz.” Kısaldı konuşmalar, kısaldı gülüşmeler. Işıltılı dizilerin sahte gülüşlü kahramanlarını misafir ediyoruz artık.
Yeniliyoruz evi, hem kendini hem eşyasını. Sığmıyor eski eşyalar yeni daireye, yakışmıyor. Cephesine bakılmıyor artık, konu komşuya da sorulmuyor. Neden aynı ev burada üç kuruş da ötede beş lira oluyor ve kim nasıl belirliyor bu ederi? Ne çok harcıyoruz ev için nitekim…
Kopyalanmış evlerimiz var, boyasıyla cilasıyla ayırt ettiğimiz evler. “Bizi biz kılan evler nasıldı” sorusunu sormayalı çok uzun zaman oluyor. Haklı isyanlarımız bile kaybolup gidiyor. Kaç ömür daha harcar tapusu elimizde evimiz? Hangimizin evinde bir tefekkür köşesi var, bir okuma köşesi mesela? Seccadeyi hiç kaldırmadığımız bir secde yeri, şükür için… Sahi evimiz ne kadar yakın bir camiye?
Çekirdek ailemiz çekirdek kadar bir daireye sığıyor. Ne ara küçüldü evler bu kadar. Stüdyo daire ne ola misal… Babaannemiz gelmez mi bu eve, gelse de kalamaz mı? Bir oda yok muydu eskilerde, evin büyüğü için?
İnançlarımız ve hayatımız, güney cepheli bir evin nereye yakın ve nasıl tasarlanacağını söylüyor değil mi sahi?