“Azerbaycan” kavramı, 1918 yılında kurulan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’ne kadar, bugünkü Anadolu gibi bölge ismi olarak biliniyordu. Bu bölgenin merkezi de Bakü değil, şuan İran sınırları içersinde bulunan Tebriz şehridir. 1828 yılında, artık tamamen farslaşan Türk soylu Kaçar hanedanının yönettiği İran ile Rusya arasında “Türkmençay” anlaşması yapıldı. Anlaşma şartları gereğince Aras nehri sınır olmakla Azerbaycan toprakları, kuzey ve güney olmakla ikiye bölündü. Kuzey Azerbaycan Rusya’ya bırakılırken, Güney Azerbaycan da İran egemenliğine girdi.
İran egemenliğinde yaşayan Güney Azerbaycan Türkleri, aynı Rusya işgalindeki Kuzey Azerbaycan’da olduğu gibi birçok insani hak ve hürriyetlerden uzaktı. Güneydeki Azerbaycan Türkü, Kuzeydeki kardeşleri gibi, esareti kabul etmeyerek Güney Azerbaycan’ı bağımsızlığa ulaştıracak gizli bir teşkilat kurdular.
Tebriz’deki Azerbaycanlı aksakallılar tarafından 1900 yılında kurulduğu düşünülen bu gizli teşkilatın ismi gizli merkez anlamına gelen “Merkez-i Gaibiydi.” Bu teşkilat ilk sınavını 1905 yılında Tebriz’de, Settar Han tarafından başlatılan harekatla verdi. Merkez-i Gaibinin desteğiyle Settar Hanın Şah Rejimine karşı başlattığı harekat, az sonra bütün İran’ı sarsacak “Meşrutiyet Harekatı”na dönüştü. Harekatı dikkatle okuyacak olursak, harekatın lideri Settar Hanın kendisi de bir kaç kez Merkez-i Gaibinin fedaisi olduğunu söylemişti. Fakat bu harekatı durduramayacağını anlayan Şah Rejimi, İngiliz ve Ruslardan yardım isteyerek harekatı zorla bastırmıştır. Harekatın lideri Settar Han ise rejimin hain planıyla öldürüldü.
Bütün bu yaşananlara rağmen Şah Rejimi, Merkez-i Gaibini çözemedi. Ardından tarih 1920 yılını gösterdiğinde Merkez-i Gaibi, yeniden harekete geçerek bu defa Şeyh Muhammed Hiyabani önderliğinde Tebriz’de yeni bir harekat başlattı. Az sonra harekat büyüyerek, 23 Haziran 1920 yılında Azadistan isminde bir devlet kurulmasıyla neticelendi. Fakat 3 ay sonra Şah Rejimi yine Rusya ve İngiltere başta olmakla batılı devletlerin desteğiyle 14 Eylül 1920 yılında Azadistan devletini yıktılar. Aynı gün, harekatın önderi Hiyabani öldürüldü. Önceki Meşrutiyet Harekatı’nda olduğu gibi, bu defa da Merkez-i Gaibi, kendisini gizlemeye başardı.
Merkez-i Gaibi’nin en büyük ve açık faaliyeti 21 Azer Harekatı adıyla bilinen ve 1945 yılında İran’da kurulan Azerbaycan Milli Hükümeti’yle oldu. II. Dünya Savaşı sonrasında İran’a giren galip devletler, İran’da karışıklıklara sebep oldu. Bu karışıklıklardan faydalanan Merkez-i Gaibi, Güney Azerbaycan’ın bağımsızlığı için harekete geçti. Tebriz başta olmakla tüm Güney Azerbaycan’da teşkilatlanan Merkez-i Gaibi, harekata liderlik etmesi için Tahran’da gazete çıkaran Seyid Cafer Pişeveri’yi vazifelendirdi. Pişeveri hatıralarında bu olayı şöyle anlatıyor: “Birgün Gazeteye Merkez-i Gaibi’nin fedaileri olduklarını söyleyen kimseler geldi. Kendilerine Tebriz Fedaileri de diyorlardı. Bana: “ne zamana kadar gazete çıkaracaksın? Bu milletin sana ihtiyacı var. Tebriz’e gel ve harekatın başına geç. Merkez-i Gaibi senin arkandadır” dediler.”
Merkez-i Gaibi, kurulduğu günden beri resmi faaliyet gösteren birçok teşkilatın ismi altında gizleniyordu. Pişeveri’ni de “Azerbaycan İşçi ve Emekseverler Teşkilatı” adı altında desteklediler.
Bundan sonra harekatın başına geçen Pişeveri, 1945 yılında Azerbaycan Milli Hükümetini kurdu. Buna karşı harekata geçen Şah Rejimine, Merkez-i Gaibi’nin fedaileri öyle bir direniş gösterdiler ki Şah Rejimi, Tahran’a kadar geri çekilmeye mecbur oldu. Almanların İran’da sakladıkları silahlar da Merkez-i Gaibi’nin eline geçmişti. Bu silahlarla teşkilatlanan fedailer çok kısa zamanda Azerbaycan Milli Hükümeti’nin ordusunu ve “Babek” ismindeki ilk istihbarat teşkilatını kurdular. Fakat, maalesef olaya yine batılı devletlerin karışmasıyla bir yıl sonra bu harekat da kanla bastırıldı. Yüzlerce Azerbaycan Türkü katledildi, yüzlercesi de İran’dan çıkarıldı.
O gün olmadı ama, eminim bir gün mutlaka o an gelecek. Şehriyarın dediği gibi: "Azatlıktır sana melhem, bana derman, Azerbaycan!"