Bahar: Bir yanda ağaçlar süslenirken, diğer yanda kuşlar birbirini arıyor.
&&&
Köy evindeyiz.
Sabah, ezanlar okunmadan tarlaya gider, çalışır, sonra da kahvaltı için eve geri dönerdik.
Yanaklarımızda tomurcukların pembeliği, saçlarımızda kırağının gümüş zerreleri.
Yer evini, odayı, onlarca iğne deliğine bölen güneş sütununda çırpınan binlerce toz zerresi.
Bunu en çok da, damından, çatısından içeri güneş sızan köy evlerinde görür insan, bunu şehirlilere tarif edemezsin.
&&&
Gönül diye bir ağaç var, gölgesine iki kişi sığmaz. Kuşu yuvada birleştiren, gülü dala üleştiren adı güzel Allah’tır.
“Tahir çiçeğini getirir Zühre’nin çiçeğinin yanına dikermiş; Zühre’de kendi çiçeğini sularken Tahir’in çiçeğine de su verirmiş.”
Hani Zühre’nin babası Tahir’e,” şu çıplak dağları gül ormanı yaparsan” kızımı veririm demişti de; Zühre’nin anası şöyle konuşmuştu: “Gül ağacı olursa insandan olur; aşktan, sevgiden olur. Tahir’in gözlerine bak bir, âşık gözleri, gül ağacı ormanı.” Gül ağacı ormanı…
&&&
Bahara inat, içimde fırtınadan kurtulan bir geminin harap, yorgun ve bitik enkazını taşıyor gibiyim.
Gönlümde belirsiz bir boşluk, bu boşlukta çırpınıp duran anılar, pişmanlıklar, düşler, beklentiler.
Yazmayacağım bir romanın sonunu şöyle bitiriyorum: “Mehtap sularla koyun koyuna yatarken, birbirini ölünceye kadar sevmeye yemin ettiler…”
Giderek hızlanan, küçülen ve kirlenen dünyanın temiz kalan yegâne tarafının sevgi ve aşk olduğunu inanıyorum, gelebilecek bütün itirazlara rağmen.
Şimdiki sevgi sözcüklerinden uzak, yeni yetmeliğin bütün hergeleliği ve heyecanı ile yazdığımız mektubu, taşa sararak, sokağından yüzlerce kez geçtiğimiz kızın balkonuna attığımız günler milattan öncesinde kaldı.
Cephesi güneye bakan, rüzgâr alan bir tepede, tek başına bir evin sessizliğini ve hüznünü arıyorum.
&&&
Kendimize yetiyor olmakla kandırıyorlar bizi…
Oysa açlık gibi, susuzluk gibi, hatta daha fazlasıyla teselliye, ilgiye, merhamete, sevgiye muhtaçlardan oluşuyor dünya.
Kendimize yeterken yaşamak kaçıyor elimizden.
&&&
Yaşadıklarımızdan ibret alacak, hep daha iyi insanlar olmanın derdinde olacağız. Yandıkça gül, piştikçe insan olacağımızı aklından çıkarmayasın. Rabbimiz bizi asla ve kata unutmaz! Yaşadıklarımız gönlümüze ve omuzlarımıza uygundur. Sabır ve metanet özellikle sıkıntılı günlerimiz içindir, dua her dem olmalıdır. Nankörlüğümüz gölgemiz kadar yakınımızdadır. Nankör olmayalım. Birbirimizi güzellikle ikaz edelim. Severiz, seviliriz, üzülürüz, özleriz, kavuşmalar ve acılar yaşarız. Döner dolaşır merhamete sığınır, döner dolaşır kalbimize çekiliriz. Dostlarımızın varlığı ve duası işte böyle günler içindir. Eleştirmeden, hesap sormadan, “ya ama sende böyle yapmasaydın” demeden dinleyen, elimizi tutup, elimizi, sırtımızı, saçımızı… Gönlümüzü okşayan insanlara ihtiyacımız var. Her şey ibrettir: Çiçekler yüzünü güneşe, insan yüzünü merhamete, şefkate döner. Başımıza gelenlerin bir kısmı tercih edip yürüdüğümüz yolun süreğidir. Kendi adıma; ne zaman haddi aştıysam kafam gözüm, gönlüm derinden yaralanmıştır ve başkalarına kabahat bulmanın gereksizliğini görmüşümdür. Yine kendi adıma; kendime yakışmayan davranışlarım da gönlüme gölge düşürmüştür.
Bu günler geçecek, sabırlı olmalı, dua edip, duaya inanmalıyız.
&&&
“Sevgi denen şeyin güzelliğini kim anlatabilir? Aşk bize, tabiatın vakfettiği insana kavuşmuş olmak inancını aşılar; hayatımızı birdenbire aydınlatıveren ve bize sanki onun sırrını anlatan bir ışıktır; en ufak şeylere bile gözümüzde bir değer kazandırır; çok tatlı oldukları için teferruatı hafızadan siliniveren ve ruhumuzda ancak uzun bir saadet izi bırakarak geçip giden saatleri bize yaşatan, odur; onun yüzünden bazen sebepsiz yere, derin bir teessürden delice bir neşeye geçiveririz; yine onun yüzünden, sevgilinin varlığı bizde büyük bir zevk, yokluğu ise derin bir umut uyandırır; kendimizi adi ve olağan bağlardan kurtulmuş sayar, etrafımızı saran her şeyden üstün addederiz; yaşadığımız âlemde insanların artık gelip bizi bulamayacaklarına inanırız; aşk bize, her düşünceyi sezmek ve her heyecanı cevaplandırmak imkânının sağlayan o karşılıklı anlayış hissini aşılar; bütün bunlar aşkın yarattığı bir büyüdür ki insan onu hisseder ama tasvir etmekten acizdir.”
&&&
Birimiz öbürünün umudu, birimiz öbürünün mutluluğu… Birbirimizi tanıyalı yaşayışımız düzeldi, sabahın ilk saatleri bizi korkutmuyor artık. Birbirimizi tanıyalı küçücük şeylerden mutluluk devşiriyor, sabretmeyi öğreniyor ve daha çok dua ediyoruz. Senin sayende, duvarların çatlağında açan, kaldırım kenarlarında biten ve hayatlarının şiirini okuyabilecekleri bir toprak parçası buldukları için bahtiyar olan çiçekleri hayran gözlerle seyretmesini, çiçeklerle, yağmurla, toprakla, denizle konuşmasını öğrendim. Sabahları güneşe günaydın derken ve Rabbime şükrederken aklımda sen oluyordun. Sen sevenleri korursun Allah’ım! Bizi de koru.
&&&
İnsanlar önseziyle, hiç bulutsuz bir mutluluğun sürüp gidemeyeceğine inanırlar, mutluluğunda, hayatında bir kefareti vardır. Bunu unutmayalım ancak şunu da unutmayalım: Ümit kalbimizi kuvvetlendirir, ümide sarılmalıyız.
&&&
Herhangi bir şeye inanmaksızın hiç kimse yaşayamaz. Odamda senin resmin asılı. Bu odada bütün çamaşır ve giysilerimin durduğu bir dolap… Bu odada birkaç kitapla sürüyle müsvedde... Şu yeryüzünde bana ait ne varsa, tümü bu odada… Çok şey yoktu. Çok olan seni, gönlümde, düşlerimde yani hep yanımda taşıyorum. Ruhuyla dost olduğum; insan çabuk yoruluyor, bir evde, yalnız.
Allah esirgeyen ve bağışlayandır!