Türk malı kavramı yerine oluşturulan Türkiye logosunun sloganıydı “Gücü keşfet”. Uluslararası arenada ülkemizin, ülkemizde üretilen ürünlerin bilinirliğini artırma, tek çatı altında toplama amacıyla üretilen bu slogan bence 15 Temmuz sonrasındaki süreçte dünya kamuoyunda ülkemizin potansiyeli açısından daha bir anlamlı hale geldi.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından kelimenin gerçek anlamıyla olağanüstü bir dönemden geçiyoruz ve en azından bu yılın sonuna kadar da böyle gidecek gibi görünüyor. Bir yandan kısaca içeride üç-dört harfli diye sınıflandırabileceğimiz sayısız terör örgütüyle uğraşırken bir yandan da Suriye tarafında başlattığımız, aslında birazda geç kaldığımız Fırat Kalkanı operasyonuna devam ediyoruz. Bu kadar işle aynı anda ilgilenmemize rağmen ülkemizdeki istikrarın devam etmesi, ekonominin çok iyi olmasa da belli bir seviyede devam etmesine batılılar anlam veremiyor. Onlara kalsa 15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsa da olmasa da Türkiye belli bir süre kendine gelemeyecek, bocalayıp ayağa kalkamayacaktı. Fakat yine her zaman olduğu gibi kurdukları oyunu az bir zararla da olsa bozmayı başardık. Sadece iç sorunlarımızla ilgilenmekle kalmayıp, bölgemizde de başımıza örülmeye çalışılan çoraba izin vermedik.
Bu kadar plana rağmen yine istediğini elde edemeyen kısaca batı diyebileceğimiz şer odakları yine bilindik teraneleri okumaya başladı. Yok, efendim Türkiye gitgide bir dikta devletine doğru ilerliyormuş. Cumhurbaşkanı Erdoğan otoritesiyle yasama, yürütme ve yargı yetkilerini eline topluyormuş. 15 Temmuz sonrası süreçte basın özgürlüğü azalırken insan hakları ihlalleri artmış falan tabi ki yerseniz(!) Asıl dertleri Cumhurbaşkanı Erdoğan değil, tek istekleri düşmüş, muhtaç bir hale gelmiş, kendine çizilen sınırlarda uygun görülen senaryoyu oynayan bir Türkiye oluşturmak. Bu noktada biz millet olarak uyanık, farkında olmak durumundayız. Sloganda belirtildiği gibi gücümüzü keşfedip, batılılara da Türkün gücünü öğretmeliyiz. Yavuz Sultan Selim köprüsünün açılışını batı medyası gıpta ile kıskançlıkla ve anlam veremez bir halde değerlendirdi. Çünkü biz onların düz mantığının karşısında rutin dışı bir ülkeyiz. Daha bir, bir buçuk ay önce ciddi bir darbe girişimi atlatmış bir ülke nasıl oluyor da birçok özelliği bakımından dünyanın önde gelen köprülerinde birisini yapabiliyor. Üstelik yine dünyanın en büyükleri arasında yer alacak havalimanı inşaatı da devam ediyor. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi de birde Suriye’de operasyona kalkışıyoruz. Gerçekten bizde çok oluyoruz(!)
15 Temmuz sonrasında aslında bildiğimiz bir şeyin sağlamasını yaptık. Maalesef ülkemizin samimi olarak dostumuz diye nitelendirebileceğimiz ülke sayısı çok az. Özellikle dünyada gücü elinde tutan ülkelerin darbe girişimi gecesi takındıkları tavır malumun ilamıydı. Buna karşın sırf ülkemizin çıkarları açısında bu ülkelerle diplomatik bir şekilde ilişkide bulunmak zorundayız. Sultan II. Abdülhamit gibi kurtlarla dans etmek durumundayız. Bölgemizde güvenliği sağlamadan ülkemiz içinde huzurlu olamayız. Zaten Fırat Kalkanı operasyonu başladığından beri bizi yine iç meselelerle uğraştırmak isteyen şer odakları üç-dört harfli terör örgütleriyle peş peşe saldırılar organize etmeye devam ediyorlar. İçinden geçtiğimiz süreçte yurtta ve dünyada barış romantikliğiyle kendimizi avutamayız. Barışı bizzat temin etmek için şimdi olduğu gibi harekete geçip, bu hareketi devam ettirmeliyiz.
Ülkemizin içinden geçtiği süreci işlerine gelmediği için anlamazlıktan gelen, Avrupa ülkeleri neden böyle rahatken biz sürekli çile çekiyoruz diyen, eline geçen ilk fırsatta ülkeyi terk edip batıya sığınan, zihnen sığınmaya hazır olanları kendi haline bırakmalıyız. Biz tek derdi çatlamış ellerine hangi kremi süreceğine karar verememek olan Norveçli balıkçılardan olamayız. Üzerimizde bulunduğumuz coğrafyanın, bölgede yaşayan milyonlarca insanın sorumluluğu var. Bu sorumluluğu biz bin yıl önce yüklendik ve taşımaya da devam edeceğiz.
Kaderimizi ne Mondros, ne Sevr, ne de Lozan anlaşmalarının çizdiği sınırlar belirleyecek. Gücümüzü keşfedip, batıya da yeniden gösterdiğimiz zaman Allah’ın izniyle bin yıl önceki hevesimizle kendi sınırlarımızı yine kendimiz çizeceğiz.