Türkiye Dünya siyaseti bakımından özel ve önemli bir ülke. Hem coğrafi konumu hem de tarihi derinliği Türkiye’yi dikkat edilmesi gereken bir ülke konumuna yükseltmekte. Daha önce de ifade etmiştim bu topraklarda yaşayan devletlerin önünde iki yol vardır. Ya güçlü olup dünya siyasetine yön veren ülkeler arasında yer alırsınız ya da büyük devletlerin paylaşım planları arasında menüdeki en değerli yemek olarak paylaşılır ve sömürülürsünüz. Bunun orta yolu yoktur. Kimse bize dokunmasın biz orta ölçekte bir devlet olarak mutlu mesut yaşarız deme ihtimalimiz yok. Ülkenin demografik yapısı da buna müsait değildir. Burası onlarca medeniyete ev sahipliği yapmış bir yer. Her medeniyetin bakiyeleri bu topraklarda kalmış ve toplum çok katmanlı ve parçalı bir yapı arz etmektedir. Bu farklılıklar güçlü ve adil bir devlet yönetiminde büyük bir zenginlik olarak ülkeye artı değer üretirken tam tersi bir durumda bu farklılıklar ülkenin enerjisini kendi içinde harcamasına sebep olan kısır çekişmelere yol açmaktadır.
Günümüzde cari olan Küresel Dünya Sistemi Batı hegemonyasında, Batı’nın çıkarları yönünde oluşturulmuş bir sistem. Başat manevi itici unsuru çıkar ve bencillik. İnsanı değer olarak değil sayı ve iktisadi bir rakam olarak gören bir anlayışın sistemi. Batı dünyaya müspet çok şey kattı ancak bunlar arasında adalet yoktu, insan onuru yoktu, toplumların kardeşliği yoktu, buna karşılık acı vardı, göz yaşı vardı, halklar arasına nifak sokmak ve birbirine düşman etmek vardı.
Batı’nın sillesini yiyenlerin en başında İslam dünyası ve özelde Osmanlı/Türkiye Devleti gelmektedir. Yaklaşık yüz yıldır bu ülke topraklarını korumaya ve güçlenmeye çalışmaktadır. Türkiye’ni güçlenmesi tabii ki birilerini rahatsız edecektir, bunun önünü kesmek için çalışılmaktadır.
Buna karşı dünya hakimleri de boş durmamakta ve Türkiye’nin güçlenmemesi için çalışmaktadırlar. Her güç mücadelesinde herkes rakibinin oyunun bozmak, güçlenmesine engel olmaya çalışmaktadır, bunu hemen komplo teorilerine bağlamaya gerek yoktur. Gezi ile Ukrayna’da yapılanlar Türkiye’ye yapılmaya çalışıldı başarısız oldular, 17-25 Aralık’ta Mısır benzeri darbe planlandı yine başarısız oldular. Felaketlerden kendimizi korumak için devletin güçlü olması gerekir, güçlü devlet de ancak milleti ve milletinin değerleri ile barışık olması halinde olur.
Sayın Başbakanımız Ahmet Davutoğlu Ak Parti kurulmadan önce yaklaşık 15 sene önce Konya Müsiad’a geldiği bir konferansta şöyle demişti; “Bu topraklar tarihte hiç olmadıkları kadar kalabalık bir nüfusa ve yetişmiş insana sahiptir. Öncelikle bunu korumalıyız..” bunun önemini çok uzun zaman önce kavramış birinin bugün Başbakanlık makamında bulunması ülkemiz adına bir şanstır.
Türkiye bugün eline geçirdiği bu nüfus ve yetişmiş insan kaynağını çok iyi kullanmalıdır. Bunu koruyacak güçlü bir devlet ihtiyaç vardır. Son günlerde medyaya da yansıyan dinleme soruşturmalarında asıl hedefin ülkedeki iktidarı ele geçirmekle kalınmayacağı, ülkeyi İran’la bir savaşa sokmaya kadar gidecek bir felakete sürükleyeceği ifade edilmektedir.
Türkiye öyle kritik bir eşikte ki 2023 yılına kadar bu ivmesini devam ettirirse artık kolay kolay üzerinde müdahaleler yapılacak devlet olmaktan çıkacak. El birliği ile bu ülkenin devletiyle, milletiyle güçlü olması için çalışmak mecburiyetindeyiz.