Omuz çantamı, dükkânda sandalyenin üzerine bırakmıştım. Çantamın ağzı açıktı. Fatih Kutan’a, “Hele bir say bakalım, kaç kitap var?” dedim. Cevap, dalga geçmeye yakın bir ses tonuyla geldi: “Dokuz kitap, üç ajanda.” Maharet çantanızda kitap taşımak değil, okumak. Okumakta maharet değil, boş, bomboş kitaplar okuyorsanız. Nedir ki okumanın sonu yok. Yayınlanmış ve biz yaşarken yayınlanacak milyonlarca kitabı okuyamayacağımıza göre seçici değil çok çok seçici olmak lazım.
X
Bundan on beş yıl kadar önce, deprem sonrası, dört erkek kardeş oturmuş neler yapabilir ve neler yapmalıyız diye konuşuyorduk. Ben en büyükleriydim ve ancak en tecrübeli olan değildim. Yan yana olmamızın heyecanı ve coşkusu ile on dakika içinde beş değişik işi aynı anda yapabilecek olmamızı anlatıyordum. Sözümü kesmemişlerdi. Ömer Osman, tebessümle “Abi, hiç değişmeyeceksin. İyi niyetlisin ancak bu kadar işi yapmayı bırakalım da tavukları tek tek yakalayalım” demişti. Haklıydı. Tavuklar tek tek yakalanıyordu.
X
Sabrımızın süresini ve karşılığını kendi aklımızla belirlediğimizde çoğu kez sıkıntı yaşıyoruz. Bundan altı ay kadar önce ikisi Ankara’da diğeri Sivas’ta okuyan üç öğrenci kardeşim ziyaretime gelmişlerdi. Yedik, içtik, sohbet edip hediyeleştik. Sivas’ta okuyan Perihan altı aylığına Ankara’da okuyacaktı. Geçen süre içinde bir daha uğramadı. Uğrayamadı. Zaman zaman aklıma geldiğinde gönül koymak gibi bir hisse bürünüyordum. Sivas’a geri döndüğünü duymuş, en azından giderken uğramış olsaydı diye düşünmüştüm.
Geçen gece iftardan sonra yanında bir arkadaşı ile çıkıp geldi. Öylesine mutlu oldum ki anlatamam. Yine çay içtik, sohbet edip, hediyeleştik ve ben –içten içe- mahcup oldum. Ve Perihan giderken şunu dedi: Sivas’ta da bir evin var abi. Daha ne desin!
Başa dönelim: Sabrımızın süresini ve karşılığını aklımızla değil de gönlümüzle belirleyelim!
X
“Güneş denizin zeytin yeşili derinliklerine gömülüyordu…”
Ahh. Sevgili odur ki gözlerinde güneş hiç batmasın.
X
“Elbette insan ilişkileri için gücün yanında bir miktar şefkat de gerekli. Eşim bunu anlamazdı. Çoğu erkeğinde anlamayacağına eminim. Oysa biz kadınlarda şefkat bir içgüdü biçimini almıştır. Kişilere gücümüzle hükmederken bile bu böyledir. / Kadının yaşama gereği budur: Yara açmak sonra sarıp iyileştirmek.”
X
“Ve birileri bu kadar çabaya değmeyeceği gibi bir itiraz getirecek olursa, Cioran’ı alıntılayacağım: Baldıran hazırlanırken, Sokrates flütle yeni bir ezgi öğreniyormuş. ‘Ne işine yarayacak?’ diye sormuşlar. ‘Ölmeden önce bu ezgiyi öğrenmeye’ demiş.”