GÖREV ADAMI OLMAK

Hasan Mutluoğlu

Hükümetin kurulması ile, yeni bir döneme başlanmış oldu. Türkiye siyasi ve idari açıdan, yeni bir uygulamanın tecrubesi ile karşı karşıya geldi.

Yeni hükümetin kuruluşunda yapılan çalışmaları, karşılaşılan zorlukları, takınılan olumlu/olumsuz tavırları ibretle ve hayretle yakından takip etmeye çalıştık.

Bütün engellemelere ve zorlamalara rağmen, Türkiyenin yapısını aksettirici bir tablonun göstergesi olan “Seçim hükümeti” kuruldu.

Bizim kültürümüzde “Görev istenmez, görev verilir” anlayışı vardır. Neden?  Kişi kendini her yönden yeterli görmeye meyillidir. Her görevi başarabileceğine inanır.

Bu düşüncesi doğrultusunda her göreve talip olur. Talip olduğu göreve ulaştığında, başarı şansının ne olacağı kestirilemez.

Yapılması gereken bir görev için, görev teklifi yapılan kişinin başarı şansının yüksek olduğu,- tecrubelerden yola çıkarak- bilinir. Çünkü; gerçekleşmesi gereken göreve en uygun kişinin kimin olabileceğinin tespiti, görevlendirme yapacak olanlar tarafından daha iyi tespit edilebilmekte.

Kurulan yeni hükümette görev alanlar, göreve uygun görülüp davet edilenlerden oluşturulduğu için, başarılı çalışmalar yapabileceklerine inanıyorum.

Önemli bir süreçten geçtiğimiz şu dönemde, “ devletin emrettiği görevi” kabullenen “görev adamı” başta sayın başbakan olmak üzere bütün bakanlarımızın başarılı olmaları, dua ve dileğimiz olsun.

Verilen görevlerin hakkı ile yerine getirileceğinden kuşkumuz olmadan, vatandaş olarak, bize düşen görev ne ise, onları yerine getirmenin gayreti içinde olmalı ve yerine getirmeliyiz.

Siz nasılsanız, öyle idare edilirsiniz” hadisi şerifin işaret ettiği gerçeği, bize düşen görev ve sorumluluğu açık bir şekilde hatırlatmakta.

Görev sorumluluğunda olmayanların, göreve çağrılarak görevden kaçanların “akibetleri hayrola” demekten başka eilimizden ne gelir?

Okumayanlara, hikaye ve roman yazarı Ömer Seyfettin’ninPembe İncili Kaftan” hikayesini okumayı tavsiye etmek istiyorum.

İzninizle, bu hikayeyi bu yazıda özetleyerek sunmak istiyorum. Görev vermenin, görev almanın, görevi yerine getirmenin, insan olarak görevimizin ne olması gerektiği hakkında önemli bilgiler edineceğimiz yaşanmış tarihi bir hikaye.

“Osmanlının, İran Safevi Devleti Hükümdarı Şah İsmail sıkıntıları olduğu bir dönemde, Şah İsmail’e elçi olarak görevlendirilmek üzere bir yiğit aranır.

Elçinin;  yiğit, cesur ve en önemlisi devletin itibarını koruyabilecek birisi olmalıdır.

Şah İsmail; zalim, gaddar,her türlü kötülüğü yapabilen birisidir.

Araştırma sonucunda, elçilik için en uygun kişinin Muhsin Çelebi olduğu anlaşılır.

Muhsin Çelebi, okuyan, zengin ve devletine bağlı, çiftlikler sahibi birisidir. Devlet tarafından verilen görevi almak üzere Sadrazamın karşısına çıkar.

Her huzura çıkanın, eğilmesine alışık olan Sadrazam, Muhsin Çelebi’nin dik duruşuna sinirlense de, Şah İsmail için gönderilebilecek olan en uygun kişi olduğunu anlar.

Muhsin Çelebi; görevi tek bir şartla kabul eder. Bütün masrafları kendi üstlenecektir.

Şah İsmail’in karşısına çıkabileceği bir kıyafeti, araba ve hizmetkarlarını karşılamak üzere bütün servetini ipotek bırakır.

Herkesin dilinde olan, Şah İsmailin de kulağına giden “İncili Kaftan” da Muhsin Çelebi’nin sırtındadır.

Şah İsmail, Osmanlı elçisini beklemekte. Tahtın arkasında cellat hazır, odanın halıları, oturulabilecek sedirler kaldırılmış, maksat; elçiyi huzurda dikmek, Osmanlıya hakaret etmek.

Muhsin Çelebi gelir, huzura çıkar, el etek öpmeden Yavuz Sultan Selim’den getirdiği fermanı uzatır.

Şah İsmail, elçinin gururlu tavrına sinirlenir. Elçi bununla da yetinmez, etrafta oturulacak bir şey bulamayınca, herkesin gözünü kamaştıran “İncili Kaftanı” çıkararak yere serer ve üzerine oturur.

Muhsin Çelebi söyleyeceğini söyler, müsaade almadan, uğrunda bütün servetini sattığı  İncili Kaftanı orada bırakarak çıkıp gider.

Şah İsmail sinirinde bir şey yapamaz. İncili Kaftanı arkasından yetiştirmeye çalışan görevlilere, “Bir Türk yere serdiği şeyi sırtına asla bir daha giymez” der.

Muhsin Çelebi; her şeyini vatan uğruna ve görev için her şeyini kaybederek, fakat, ülkesinin şanını yücelterek ülkesine dönmüş ve mutevazi bir hayat sürdürmüştür.”

Devlet –i Ebed Müddet” için çalışanlara/çalışacaklara başarı, dua ve dileğimiz olsun.