Hafta boyunca gençlikten konu açıldığı malumunuz; resmî bayramlarımızdan biri gençlere adanmış bulunuyor. Gençlik denince spor da olsun yaklaşımıyla gençlik ve spor birlikte anılır olmuş. Yakın geçmişte spor yaptıracağız diye ülkenin on beş yaş civarındaki gençleri statlara doldurmayı sporla eş değer gören bir zihniyet de vardı ülkemde.
Bir dönem, şaşalı geçit törenleri eşliğinde gençlere ritmik ve senkronize hareketler yaptırmanın rejime neler kazandırdığı ya da kaybettirdiği üzerinde laf üretecek değilim. Lakin “gençlik” dediğimiz insan ömrünün o en heyecanlı, enerjik, güçlü ve dalgalı döneminin ne denli mühim olduğu ve geçici heveslere mahkûm edilmesinin zarar ve ziyan olacağını da vurgulamak isterim.
Gerek inançlarımızda gerekse geleneğimizde millet olarak gençlik çağına ayrı bir önem ve değer yüklenmiştir. Gerekli tedbirler alınmaz, isabetli kararlar verilmezse gençliğin ve dolayısı ile bir neslin kaybolup gideceği kaçınılmazdır.
Hangi çağ ve hangi coğrafya olursa olsun, toplumlar gençleri ile birlikte ileriye dönük ümitler devirmekte ve geleceğe dair güçlü hayaller kurabilmektedir. Bu yüzden olsa gerek; haz ve hız çağının temsilcileri gençliği hedefine koymadan herhangi bir işe kalkışmaz. Konforlu ve heyecanlı bir yaşam vadeden günümüz çağdaş dünyası, gençlik dönemine eğlenme, hoş vakit geçirme ve sınır tanımama olarak bakmaktadır.
Gençliğin sahip olduğu potansiyel cevher, usta ellerde arzu edilen kıvama gelmektedir. Eğer usta, şeytani bir bakış açısıyla, dünyevi bir takım hesapların peşinde ise, bu cevherden her türlü rezilliği ve kepazeliği görmek mümkün olabilecektir. Elbette benim burada kastettiğim “usta” manevi ve uhrevi derdi olmayan, materyalist ve kapitalist zihniyetin fabrikasındaki ustadır.
Özellikle son devrin kafası, genci belirli bir kalıp içinde biçimlendirmeyi ve genliğin taşıdığı enerjiyi saklayıp gerektiğinde kendi menfaatine kullanmayı gaye edinmiştir. Teknolojinin gelişmesiyle sanal kimliklerin artması, mahremiyet sınırının iğdiş edilmesi, aile yapısının dinamitlenmesi gençlerin “değer” algılamasını deforme etmiştir. Dizilerdeki debdebeli yaşamlar, aynı kalemden çıkmışçasına tek tip erkek modelleri, bana ulaşmak için neleri feda edebilirsin görelim edasındaki genç kız modelleri dayatılan yaşamın ipuçlarını verir gibi.
Bahsini ettiğim zihin ve kafa, hedefine sadece kendi ideolojisine ya da kendi kültürüne yakın olanları koymuş değil. Hatta bu üst aklın hedefinde muhafazakâr, dindar, mazbut diyebileceğimiz gençler ilk sırada yer alıyor. Moda, eğlence, spor, sosyal medyadaki çılgınlıklar ve tarihi bile yazılamayan teknoloji; sınıf, din, ırk, aile, kültür aidiyeti, millet şuuru dinlemeden “hangisine ne pazarlayabilirim, hangisini ne kadar kandırabilirim” hesabındadır.
Emek harcanmadan, disipline olmadan, vefa göstermeden, okumadan, yazmadan bir yerlere gelmek, gelebilmek, sahip olmak için sınır tanımamak, kazanmak için her yolu mubah saymak, günümüz gençliğinin ilkesi ve felsefesi haline gelmedi mi? Geldiyse fena, gelmek üzereyse daha fena. Ümidimizin hayat kaynağı olan gençliği “benim de gönlüm genç” diyerek kazanamayacağımız kesin…