Giyinmek, doğal bir durumdur. Tabiata aykırı olan, çıplaklıktır. Kadının giyinmesi erkekten farklıdır. Çünkü kadın daha caziptir. Cazip olan daha değerlidir, değerli olan özenle saklanır. Teneke, çöplükte; altın ve mücevherler kasada bulunur. Örtünmenin, sıcaktan veya soğuktan korunma ihtiyacından önce, utanma duygusunun gerektirdiği fıtrî bir ihtiyaçtan, daha çok mânevî içerikli bir mahremiyet ihtiyacından kaynaklandığı gerçeğini unutmayalım. Örtünme, insanlık tarihi kadar eskidir. Bundan dolayı da örtünme, bütün boyutlarıyla tamamen insanî bir eylemdir.
Tesettürün zıddı “teberrüc”tür. Teberrüc, dikkat çekmek ve kendini göstermektir. Dolayısıyla bir yönüyle teşhir sayılan teberrüc “Eski cahiliyye teberrücü gibi teberrüc etmeyin. Yani eski cahiliyye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın” (33Ahzab:33) ayetiyle yasaklanmıştır.
İslam, kadının cazibesini nikâhlı eşine arz etmesini ister. Kamusal alanda paylaşmasını asla tasvip etmez. Onun için de Kur’an, kadınların tesettürü ile yakından ilgilenir. Ziynet yerlerinin yani kol, boyun, gerdan ve kulak gibi mahallerin kapatılmasını, mahremlerinin dışındakilere gösterilmemesini ister. (Bak: 24Nur:31). Dışarı çıkacakları zaman da vücut hatlarını belli etmeyen dış elbiselerini giymelerini emreder. (Bak: 33Ahzab:59).
“İslam kadını”nın el ve yüzleri hariç, vücudunun kapatılması Allah’ın emridir. Ayetlerde emredilen tesettürün uygulamasının nasıl olması konusunda da Rasûlullah (sav) şöyle buyurur:
Hz. Âişe'den nakledildiğine göre, bir gün Hz. Ebû Bekir'in kızı Esmâ, ince bir elbise ile Allah Rasûlü’nün huzuruna girmişti. Rasûlullah (sav) ondan yüzünü çevirdi ve şöyle buyurdu:
“Ey Esma! Şüphesiz kadın erginlik çağına ulaşınca, -yüz ve ellerini göstererek- onun şu ve şu yerlerinden başkasının görünmesi uygun değildir” buyurdu.” (Ebu Davûd, Libâs, 31).
Rasûlullah (sav), “Giyinmiş ama çıplaklar” diyerek, sadece süslenmek için giyinen, dışarı çıkarken daha cazip ve dikkat çekici kıyafetler kullanan ve vücut hatları belli olacak şekilde dar, ince veya şeffaf elbiseler giyen, farz olarak değil “tarz” olarak örtünen kimseler için de şöyle buyurur:
“Bir takım kadınlar topluluğu vardır ki bunlar ‘giyinik ama çıplak’tırlar. Görenleri yoldan saptıran ve kendileri de haktan sapanlardır. Başları bir tarafa sarkan deve hörgücü gibi olacaktır. Bunlar cennete giremeyecekler. Kokusu çok uzak mesafeden alındığı halde, bunlar cennetin kokusunu da alamayacaklardır.” (Müslim, Libas125)
“Abdurrahman'ın kızı Hafsa'nın başında, saçını gösterecek şekilde ince bir başörtüsü olduğu halde Hz. Âişe'nin huzuruna girdi. Hz. Âişe başından örtüsünü alarak ikiye katladı, kalınlaştırdı.” (Malik, Muvatta', Libas:4)
Kadın, örtünmesiyle kadınlık şahsiyetini korur. Tesettürden uzaklaşan kadın, kendisini kamusal alanda deşifre ettiğinde, nezâket ve zarâfetini kaybederek nefsânî arzuları tahrik eden bir cinsel objeye dönüşmüş olur. Bu ise, onun şahsiyet ve haysiyetini ayaklar altına alarak annelik vakarını hiçe sayması demektir.
Bir zamanlar, vücut hatlarını belli etmeyen manto veya feraceleri ile üniversite kapılarında başörtüsü mücadelesi veren genç kızlarımız gitmiş, yerine daracık giydiği streç veya kot pantolonlu kıyafetinin üzerine aksesuar olarak örttüğü acube başörtülü kızlarımız gelmiştir. Dün, başörtülüler mağdurken bugün, bu acubelerin başındaki “başörtüler” mağdur hale gelmiştir.
Örtü, güzelliği gizlemesi gerekirken, cafcaflı ve göz alıcı renk ve tarzda giyilen başörtüsü ve alt giysileri “Bana bak banaaa” diye kışkırtıcı bir şekilde bağırmaktadır.
Duyarlı İslam kadınlarına sesleniyorum; örtünmenin mühim bir amel ve Allah rızasına ulaştıran bir uygulama olduğu asla unutulmamalıdır. Şunu bilin ki tesettür, süslenmek değil, süsü örtmektir. Onun için kadınımız, kızımız ve gelinimiz tesettürü yozlaştırmamalı. Giydikleri, içini gösterecek şekilde şeffaf olmamalıdır. Kalın olsa bili vücut hatlarını ortaya koyacak şekilde dar olmadığı gibi, kendine döndürüp baktıracak şekilde dikkat çekici ve cancanlı da olmamalıdır. Yoksa cahiliye döneminde de örtü vardı. Onlar, güzelliği kamufle etmek için değil, aksesuar olarak örtünüyorlardı. Başörtülerinin uçlarını saçlarının arkasına salarak gerdanlarını kapatmıyorlardı. Her cahiliye döneminin bir tarzı olduğu gibi, o günün tarzı da, boyunları açıkta bırakarak başörtülerini arkaya salmaktı. Nur suresi 31. ayetle bu tarz örtünme yasaklanıp “Başörtülerin yakaları kapayacak şekilde örtülmesi” emredildi.
Ahzab 59. ayetle, dışarı çıkarken giyilmesi emredilen cilbâb da, esasında vücut hatlarını belli etmeyen örtüdür. Bugün maalesef sokaklar, bütün vücut hatlarını ortaya döken, dar, süslü ve câzibeli bin bir türlü dış kıyafetle doludur. Fakat bu asla tesettür değildir. Dış kıyafet, bol olmalıdır. Vücut hatlarını belli etmemeli ve “Baksana bana!” dedirtmemelidir.
Erkekler de kadınların bu çeşit giyinmelerini fırsat bilerek gözlerini onlara dikmemelidirler. Allah, kadınlardan önce erkekleri uyararak “Gözlerini kısmalarını emretmiştir.” (Bak:24Nur:30). Hz. Ali de bu konuda şöyle der: “Sanma ki tesettür sadece kadınlara farzdır, erkeğin tesettürü, göz kapaklarındadır.”
Şunu da unutmayalım ki, teberrüc/açık-saçık giyinmek, medeniyet değildir. Eğer medeniyet soyunmakta, dekolte giyinmekte ise, Afrika kıtasının yerlileri üstsüz ve altsız gezmekteler. Onların medeni olması gerekirdi.
Örtünmeyenlere sözümüz yok. Sözümüz İslamî hassasiyeti olan hanım kardeşlerimize ve kızlarımızadır. Örtünüyorsanız adam gibi örtünün. Örtünüz Kitab’ın kavline uygun olsun. “Giyinmiş çıplaklar” gibi olmayın. Örtünmüyorsanız kendiniz bilirsiniz. Allah ve Rasûlü’nün tehdit ve uyarılarına verecek bir cevabınız vardır demek ki!!!