Tüm yaşananları yükleyebileceği tek yer vardı; yüreği… Bunu bilerek el salladı arkasından gidenin. Giden, nereye gidecek ve bir daha dönmeyecek midir? Hasret, uzak bir ülkenin uzak bir dağında, yaşanmamış mevsim… İhtimal varsa vuslata dair, değmez mi o mevsimin yağmuru olmak için bulutlara özenmeye?
Giden, dönüp baktı son kez. Yüreğini bırakıp gitmek istedi, gönlünü avutmanın başka yolunu bulamadı kim bilir? Yüreğini, tüm her şeyi taşımaya gözü kesen kalanın yüreğine bırakıp gitmek bir ihtimal değil midir? Böyle sıradan böyle alelade böyle çabuk gitmemeli insan. Yüreğine döndü, kalmak için çırpınıyor, gitmek için acele ediyor.
Kalan, gidenin ardından yalnız ve lâl, biçare ve dermansız… “Kal” demeye tüm ruhu ve bedeniyle hazır. Oysa “kal” demek de çok güçlü git demek de. Orta yerinde bu çelişkinin, kalakalmış, donuk bir yüz, fersiz gözler ve titrek bir el sallayış. Kime arz eder halini, yine gidene elbet. Gidendedir çare ve gidendedir tek teselli.
Gidenler ve kalanların yekûnundan oluşuyor geçici dünya hayatı. Gidene “kal” demeye güç yetiremiyoruz ve yine de gidene emanet ediyoruz yüreğimizi. Gitmesinden duyduğumuz hüzne teselli olarak dönüşünü hatırlatıyoruz. Giden, alıp gidemiyor bizi, koparamıyor yerimizden, kök saldığımızdan değil, kıyamamaktan belki.
Giden bırakıyorsa bir parçasını kalanda ve kalan o parçanın eş değerini bırakıyorsa gidenin avuçlarına, gitmekten ve kalmaktan korkma dedi Paşam. Gitmek dönmeye, kalmak karşılamaya dönüktür o zaman. Kavuşmanın zamanını ve yerini düşünüp yanmaktansa kavuşmanın gitmeye ve kalmaya inat varlığını anıvermek su serper hicran yarasına belki de.
Gideni ve kalanı, mekânda ve zamanda diri ve dinç tutan; gitmenin gelmeye, kalmanın beklemeye imkân vermeleri olsa gerek. Kimi zaman gitmek gerekir, gidilen yerin çağrısına uyarak. Gitmenin, yürüyüşe dönük olduğu aşikâr… Yürüyüp gitmek, hareketin varlığına işaret ediyor. Hareket etmeli giden, yola çıkmalı, eğer buraya gelmek için yine birinden ve bir yerden gitmişse, kalana dönüşü de ihtimaldir.
Giden, sana gelmek için bir başka yerden gitmişse, onu oradan uğurlayanlar da sana geleni bekliyordur belki de. Beklemek kalanın kaderinde varsa, yola çıkmak da ihtimal… Giden de bekler nitekim gittiği yerde ve kalmak da var kaderinde. Kalan yola çıkmalı gidenin ardından ve bu gidiş elbet kadere ait olmalı.
Kimi zaman giden baban olur, verip emanetini sahibine, bırakır seni yalan dünyanın yalan seyrine. Annen kalır, kalmıştır da ondan gidenleri fark edemezsin bile. Bir gemi gider limandan, limandır kucağından uğurlayan gemiyi ve içindekileri. Hepsinin hikâyesi gitmek üzerine yazılıdır ve kalanlar bu hikâyenin başkahramanıdır.
Askere gider yirmisinde bir genç. Yavuklusu kalır geride. Oysa ne delikanlı gitmiştir yârinden ne yâri kalmıştır gitmeden. Bir şehir gider ülkesinden. Tarihini bırakarak ve çocuklarını sokaklara bırakarak, arkadaşlar, dostlar gider başka şehirlere ve şehirler kalır geride. Ve bir gidiş eğer dönmek için ve kalmak döneni beklemek içinse buna değer, özlemek de hasret çekmek de.
Gitmek de var kalmak da… Giden de kalan da aynı dünyanın aynı yolun yolcuları belki de. Gittiğini sanma kalan bensem eğer. Gittiğime yanma kalmak zor olsa da. Gideni gereğince uğurlamak, kalanı kaldığıyla ağırlamak düşüyor insana. Eğer “gitmek” dediğin, kalmaya niyet, “kalmak” dediğin de gitmenin niyazı ise sonu vuslata dönüktür Paşam!