GİDEMEDİĞİN YER SENİN DEĞİLDİR

Prof. Dr. Önder Kutlu

Siyasetin genel kabul gören icra yol ve yöntemlerinin bulunduğu kabul edilir. Takip edilirse başarılı olunur. Takip edilmemesi halinde ise belli problemler ortaya çıkabilir. Bu aslında siyaset biliminin en kadim sorularından biridir: Siyaset bir bilim midir, sanat mıdır? Yani siyaset öğrenilen, belli yolları takip edilerek sonuca ulaşılan bir bilim dalı mıdır, yoksa doğuştan yatkın olmayanların başarı şansları yok mu?

Seçim dönemine girdiğimiz bir zaman diliminde bu sorular daha önemli hale geliyor. Aday adayları siyasete ciddi bir hareketlilik kazandırıyor, o ilçe senin, bu ilçe benim koşturuyorlar. Medya maşallah çok renkli, çok hareketli. Bu arada yukarıda sorduğumuz temel soru gündemden düşmüyor.

Kentleşme, ekonomik kalkınma, sosyal gelişmeler ve kültürel özellikler siyaseti de yakından etkiliyor. O nedenle bu sıraladığımız değişkenler açısında siyasetin icra yol ve yöntemleri de farklılaşıyor. Sözgelimi kırsal alanda, ilçelerde ve eski köy ve belde yeni mahallelerde siyaset farklı dinamikler üzerinden yürütülüyor.

2012 Aralık ayında yürürlüğe giren ve geçtiğimiz yıl 30 Mart seçimleri ile uygulamaya konulan 6360 sayılı yeni Büyükşehir yasasını anlama bakımından bu değerlendirmeleri yapma zorunluluğumuz bulunuyor. Geçtiğimiz yıla kadar merkez ilçelerde görev yapan başkan ve ekibi artık sayıları neredeyse bine yaklaşan ve bir uçtan diğerine 400 kilometreyi aşan bir aksta hareket etmek zorundalar.

Yeni dönemde yeni bir bakış açısı geliştirme ihtiyacı da bundan kaynaklanıyor. Coğrafi, ekonomik ve sosyal özellikleri göz ardı ederek başarıya ulaşma şansınız bulunmuyor. Burada şu kritik soru gündeme geliyor: Oralarda yaşayanlar, yani kırsal alandaki vatandaşlar bunun farkında ama acaba şehirde yaşayan ve siyaset yapanlar bunun yeterince farkındalar mı? Zira Karayolları Genel Müdürlüğü’nün çıkış noktası siyasette de aynı, yani orada da ‘gidemediğin yer senin değildir’.

Küçük yerleşim yerlerinde ilişkiler yüz yüze yürütülür. İnsanlara ulaşmazsan, insanların sana ulaşmasını sağlamazsan siyasette başarılı olma şansın çok az. Ulaşım ve iletişimi birinci öncelikli mesele olarak değerlendirmek gerekmektedir.

Tanısın, tanımasın herkesin birbirine selam verdiği bir yerleşim yerinde iletişimin birinci öncelikli konu olması çok normal. Şehirler öyle değil ama. Oralarda yani yerel siyasetçilerin şimdiye kadar iştigal ettikleri alanlarda önemli olan iletişimden ziyade iştir. İşi yapılan, kendisine hizmet sunulan bir şahıs belediye başkanını ya da görevlilerini görmek istemez.

Kırsal alanda insanlar kendi işlerini kendileri görürler. Aracı, ricacı veya kiracı gibi kavramlar ve sorumluluklara çok fazla yer verilmez. İşler doğrudan bir biçimde yürütüldüğü için de söylemler ve eylemler de doğrudan olmalıdır. Orada da aracı mekanizmalara, lafı dolandırmaya sıcak bakılmaz.

Bütün bu nedenlerle hizmetler yürütülürken yapılan, edilenden daha ziyade ilişki odaklı bir değerlendirme grafiği daha hayati hale gelir. İnsanlara uzaktan ve ilişki kurmadan hizmet sunmaktansa, görüşerek ve ikna ederek hizmet sunulmamasını belki tercih bile edebilirler.

Türkiye son bir yıldır iki büyük seçim atlattı. Siyasetçiler ülkenin her tarafını karış karış gezdiler. Vatandaşla iletişim kurdular. Yerel yöneticiler de dâhil. Ama her ne sebepleyse 30 Marttan sonra yerel yöneticilerle yeteri kadar müşerref olamadılar. Ulaşamıyorlar yani. ‘Seçimden sonra ulaşılabilir olacağız’ diyen büyük başkan(lar) bugün gene ulaşılamıyor.

Ulaşamayınca problemler katlanarak gidiyor. Son on yıldır ulaşılamama yerel yöneticilere pek fazla bir şey kaybettirmişe benzemiyor ama yukarıda sıraladığımız ilçe faktörü nedeniyle bundan sonraki dönemde birtakım sıkıntılar getirebilir.

Kırsal alanda yerleşik insanlar ilişkilerinde sansüre yer vermedikleri için dillerinde de filtre uygulaması yapmıyorlar. Yarın belki Başbakan bir ilçeyi ziyaret ederken kendisine şikâyette bulunulabilir. Başkanın ulaşılamamasını mevzubahis edilebilir. Bu başkanı memnun etmeyecektir, ama daha fazla da Başbakanı memnun etmeyecektir.

Başbakan seçime kadar değil, çok daha uzun bir dönem için görevini icra ediyor. Seçimden güçlenerek, planı ve programı onaylanarak çıkacak. Yeni Türkiye ideali Başbakanı da çok önemli hale getiriyor. Yeni Anayasa yapım sürecinde, Başkanlık sistemi tartışmalarında güçlü halk desteği ve güçlü Konya desteğiyle sahaya çıksa sesi daha gür çıkacak. Bunu bütün Türkiye biliyor. Başbakan da. Cumhurbaşkanı da.

Siyasette de gidemediğin, derdini dinleyip çözüm üretmek için çabalamadığın yer senin değildir. Sistemin adı Başkanlık olunca bu değişmeyecek aksine yeni dönem vatandaşla, tabanla daha fazla ilişki ve iletişim kurulmasını gerektirecek. Bu iletişimi de sahada görev yapan yerel yöneticiler yapacak.

Ak Parti Genel Merkezi belediye başkanlarını sürekli uyarma ihtiyacı hissediyor. Her gün bir talimat, her gün bir uyarı. Halka gidin, ulaşın ve ulaşılabilir olun. Bunu belediye başkanları da teyit edeceklerdir. Zira 6360 sayılı kanun boşuna çıkarılmadı. Yetki ve sorumluluk alanları boş yere genişletilmedi.

Ancak, Konya’nın durumu vahim. Yarın BŞB Başkanı ilçelere gittiği zaman yerel halkın tepkisiyle karşılaşabilir. Ulaşamadıklarından veya ziyarete gelmediklerinden dem vurarak sitemlerini güçlü bir şekilde iletebilirler.

Tepkiler büyüyor. Bizden hatırlatması. Artık eski tas, eski hamam değil. Konya merkezi ile ilçeler de aynı durumda değil.

Başkan ulaşılamıyor. Ulaşmıyor.

Başbakan bile daha kolay ulaşılabiliyor. Çok önemli bir STK başkanı son altı ayda Cumhurbaşkanı ile belki yedi defa görüştü.

Bence bunda bir terslik var