GERİ KALMIŞLIĞIN DERİN TARİHİNDEN
GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER SINIFININ ÇELİŞKİLERİNE…
Dünya nüfusunun yaklaşık %23’ünü teşkil eden İslam ülkelerinin iktisadi, sosyal, teknolojik ve bilimsel Bilgi üretimi anlamında neden geri kaldığı, önemli Bir kısmının gelişmemiş, çok az bir kısmının gelişmekte olan ülkeler sınıfında yer alıp, bir tanesinin bile gelişmiş ülkeler kategorisinde kendine neden yer bulamadığı meselesi, Max Weber’den oryantalistlere ve günümüz entelektüellerine son iki asırdır hep tartışılagelen, üzerine eserler yazılan, ama yazıldıkça da içinden bir türlü çıkılamayan bir meseledir.
Bugüne kadar bu meseleye iktisadi, tarihi, sosyolojik Vs. farklı Disiplinler bağlamında yaklaşılmak sureti ile Birçok tespit ve analiz yapılmış ve yapılan tespit ve Analizler genel olarak; -Max Weber’in bu husustaki düşüncesinin temelini Oluşturan İslam dininin gelişmeye ve sermaye biri Kimine engel teşkil ettiği, -İslam dünyasında fetih ruhunun ticareti ikinci sınıf Bir meşgale olarak görülmesine neden olduğu ve Bu nedenle ticaretin Müslümanların değil gayrimüslimlerin alanı haline geldiği, -Batının modern sömürge çağını başlatarak, Afrika Ve Asya’nın zenginliklerini Avrupa’ya taşıdığı ve Modern sömürge çağı ile İslam dünyasının duraklama Dönemine girişinin aynı döneme denk geldiği, -İslam eğitim kurumlarının düştüğü skolastik tuzakla, Batı eğitim sisteminin bu tuzaktan kurtuluşunun yine aynı döneme denk geldiği, İslam dünyasının endülüsün üzerine ilave bir şey koyamadığı, noktalarında yoğunlaşmıştır. Şüphesiz, içinde geniş bir tarih yelpazesini barındıran Bu derin meseleyi bir köşe yazısına sıkıştırmak ne mümkündür, ne de böyle bir niyetimiz vardır.
Maksadımız, geri kalmışlığın sebeplerinden sadece bir Tanesi olduğuna inandığımız sermaye birikimi ve verimliliği üzerine birkaç kelam etmek. Malum, ekonomi üretim, tüketim, tasarruf ve yatırımın Oluşturduğu dörtlü sacayağı üzerinden deveran eder Ve bu dördü arasındaki ilişkinin şekli ve verimliliği ekonominin performansını belirler. Bir ekonomi, mevcut üretim faktörlerini verimli bir şekilde kullanıp, azami verimi elde edebiliyor ve elde ettiğinin bir kısmını arz ve talebi dengede tutacak şekilde tüketime yönlendirip kalan kısmını da tasarruf ettirmek sureti ile yatırıma yönlendirebiliyorsa, sağlıklı, verimli ve dengeli bir ekonomi demektir. Sözkonusu dörtlü çarkın düzenli işlediği bir ekonomide doğal olarak sermaye birikimi de oluşacaktır. Gelişmemiş ekonomiler sınıfında yer alan ülkeler ki, bunların önemli bir kısmı Afrika ve İslam ülkeleridir,öncelikle üretim faktörlerini verimli bir şekilde kullanacak bir girişim ruhundan yoksun olmaları nedeni ile ekonomik aktiviteleri yok denecek kadar azdır ve bu nedenle de sermaye birikimi sözkonusu değildir. Bu bağlamda üzerinde durduğumuz, içinde ülkemizin de yer aldığı gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomik devinim ve sermaye meselesidir. Ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerin iş üretmeye hazır Girişimci teşebbüsünün, faktörleri verimli bir şekilde kullanmaya başlaması ile oluşan milli gelir artışının, tasarrufları Ve şirketlerin özsermayelerini arttırması beklenirken, Müteşebbislerin Tüketim tuzağına düşmeleri ekonomiyi Bir kısır döngünün içine düşürmektedir. Bir miktar üretim artışının ardından gelen zenginleşme
Neticesinde kalkınmakta olan ülke girişimcisi, özsermayesini güçlendirmek yerine derhal hayalini kurduğu refah standartlarını satın almaya kalkınca, özsermayeye ilave edilmek sureti ile ülke ekonomisinde devinimi daha da arttırması beklenen kazanç, bir hayat tarzı karşılığında gelişmiş ülkelere transfer edilmiş olur. Transfer edilen yeni hayat tarzının gerektirdiği yatırımlar da doğal olarak yapılmak durumundadır. Zira telekominikasyon yatırımı olmadan cep telefonunun, yollar Olmadan araçların, hava alanları olmadan uçakların, Arenalar olmadan yabancı futbolcuların hiçbir anlamı yoktur. Böyle bir sarmalın içindeki gelişmekte olan Ülkenin, ulaştığı seviye, gelişmiş ülke seviyesi değil, Yaşanabilir ülke seviyesidir. Aracı, uçağı, uyduyu üretecek olan ise herşeyden önce bilgidir ve bilgi üretimi de güçlü bir eğitim sistemi ile mümkündür. Bilgi üretecek bir eğitim sistemi olmayan bir gelişmekte olan ülkenin yukarıda ifade ettiğimiz kısır döngüden çıkabilmesi de mümkün görünmemektedir. Geri kalmışlığın tarihinin ne kadar derin olduğunu yazarak ve yaşayarak öğrendik. Şimdi ise yeni ve daha zor bir derinliğin, gelişmekte olan ülke derinliğinin içindeyiz. Umarız kolay çıkarız.