Erken bir Pazar sabahıydı.
Bebekler, hastalar, polisler, anneler, yeni yetme delikanlılar, fahişeler.
Kent uyuyordu. Yerde kar vardı. Elimde gazeteler bata çıka yürüyor ve gazetelerin ön sayfalarına göz gezdiriyordum. Bir protesto eyleminden bir kare görüntü vermişlerdi. Ve o fotoğrafta seni gördüm. Dehşetli yakışıklıydın. Harikaydın. Afilliydin. Kaşkolun boynundaydı. Pervasız duruyordun eskisi gibi. Ve haykıran ve diken gibi bir pankart taşıyordun!.
Uzun uzun baktım o mahut resme.
Ağlamaklı oldum.
Sonra kızdım sana. Akıllanmayacak bu çocuk dedim!.
Çünkü önünde onlarca kötü örnek vardı. Okuyan, araştıran ve akleden olmalıydın. Miting, protesto ve itirazların -abi, hoca, üstat'lar- tarafından devşirilerek makam, mevki ve paraya tahvil edildiğini görmeyecek kadar kör müydün?
Bırak başkalarını, beni, benim yaşadıklarımı ve çöle sürülmemi unutacak kadar mı uzaklaşmıştın hafızandan?
Bunları düşünüyor ve zayi olma istiyordum. Seviyordum seni. Başkalarına olan öfkemi senden çıkarırcasına ''geri dön!'' diyordum. Geri dön çocuk! Ben yolu tamamlamış değilim lakin yoğun ve kederli bir yalnızlık ve terk edilmişlikten başka bir şey yok bu yolun devamında. O şehir değil miydi, altın kıratında, adam gibi adam olan Hüseyin'in gadrine yıllardır gözü kapalı maymunu oynayan.
O şehir insanları değil miydi, Rahmi Sak'ı - Nasrettin Hocayı Timur'un kapısında yalnız bırakan köylüleri gibi- Erol Öztürk'ün karşısında korkularına yenik düşerek yalnız bırakan.
O şehir değil miydi, dünyalık muhasebesini başarıyla tutan ama verdiği sözün muhasebesini yapmaktan uzak insanı ve avenesini her geçen gün yükselten.
O şehir değil miydi, yıllarca ders verdiği cemaatine devlete küfretmeyi öğrettiği halde hiç utanmadan ve arsızca ilk fırsatta devletin milyarlık maaşına tevessül edenleri üstat sayan.
O şehir değil miydi, düzenbazlığı ve erdemsizliği ayyuka çıkan arsız fırıldakları danışman yapan.
O şehir değil miydi, milletvekili seçimleri öncesinde hakaret edilmesine ramak kalmışken elini avucuma alıp insani destek verdiğim ve anamın yemeğini yiyen ve aradan beş yıl geçtiği halde tek bir nezaket telefonu dahi açmayan insanı yeniden milletvekili seçmeye çalışan.
Sen pankart taşıyorsun, arkadaşların ve abilerin kredi kartı ve kartvizit taşıyor! Sen kitap okuyorsun, arkadaşların ve abilerin hayatı yaşıyor! Sazı sen çalıyorsun, türküsünü arkadaşların ve abilerin söylüyor! O şehir benimde şehrim yakışıklı çocuk. O şehir bana delikanlılığım. O şehir bana düğünlerde çektiğim halay. O şehir bana dedemin mezarı. O şehir bana Metin, Necdet, Hasan, Gülbahar, Zeynep, Ulaş, Hamza, Hüseyin. O şehir bana hüzün.
O şehir bana: sen ve sevdiklerim.
O şehir şimdi Ömer Osman'ın dizine saplanıp kalan kurşun gibi kalbimde. Ben bu sızıyla tamamlayacağım ömrümü. Gel sen akıllı ol ve ''geri dön çocuk!''