Dünya ve ülkemiz gündemi, kendi akışında seyretmeye devam ediyor. En büyük iktisadi gücü şu an itibariyle elinde bulunduran ABD’de ekonomisi verileri, parçalı bulutlu gelmeye devam ediyor. 2018 Haziran ayı öncü PMI hizmet sektörü verisi ABD ve AB Eurozone bölgesinde önceki dönem değerlerini korurken, imalat sanayi sektöründe gerileme ortaya çıktı. AB’nin en önemli ekonomisine sahip ülkesi Almanya ile bir değer önemli ülkesi olan Fransa’da imalat PMI verilerinin düşüş göstermesi, AB bölgesinde üretimin geleceği açısından iyimser düşünceler beslememizi güçleştirmektedir. Tarım, sanayi ve hizmetler sektörü içinde çarpan etkisi en büyük olan imalat sanayinin gelişme göstermeyip gerileyen bir trende dönüşmesi, üstelik bu verilerin AB’nin en önemli ekonomilerinde meydana gelmesi, söz konusu bu ülkelerin yanında dış ticaret ilişkileri içinde olduğu ekonomileri de etkilemektedir. İmalat sanayi büyümediği için gelirleri de istikrarlı bir şekilde artma sürecine giremeyeceğinden, ihracat ve ithalat ilişkisi içine oldukları ülkelerin gelir düzeylerinin de düşmesine yol açacaktır. Özellikle bir iki haftadır küresel ekonomi gündeminin ilk sıralarında yer alan konu, ABD çıkarlarını maksimum düzeye çıkarmak adına korumacı ticari politikaları azaltmak bir yana, Trump’ın daha da geliştirip derinleştirecek politikalar takip edeceği şeklinde beklentilerin güçlenmesi, VIX endeks değerini tırmandırırken, ABD ve Shanghai borsa endekslerinin gerilemesine neden oldu. Diğer yandan Trump’lı ABD’nin korumacı politikaların yarardan fazla zararlı sonuçlar doğuracağını anlamış olacak ki, teknoloji hırsızı olarak nitelediği Çin menşeili firmalara yönelik iddialarını yumuşatması olumlu bir gelişme olarak kabul etmek mümkünse de, Çin’e yönelik bu yumuşamanın Kanada, Meksika, AB ülkelerini ve uzun dönemi de kapsaması, küresel ticaret pastasının genişlemesi için beklenen bir durumdur. Değilse Trump’ın başta Çin olmak üzere Meksika ve Kanada’ya yönelik yaptırım politikalarını ısrarlı bir şekilde sürdürmeye devam etmesi durumunda, belli bir zaman sonra ABD’nin bu ülkelere karşı rekabet gücünü kaybetmekle karşı karşıya gelmesi olasılığı, güçlü bir seçenek karşımıza çıkmaktadır.
ABD’nin İran’la olan nükleer anlaşmayı bozup yaptırımlara girişmesi, hatta İran’dan petrol alan ülkelerle görüşüp (Bu ülkeler arasında petrol ihtiyacının yarısını İran’dan ithal eden Türkiye’de olduğu söyleniyor) bu ülkeden petrol almamaları yönünde görüşmeler yapacağının dünya kamuoyuna yayılması, petrol fiyatlarının yükselmesinin en önemli nedenini oluşturdu. Petrol fiyatlarının yükselmesi bir yana petrolün arz miktarıyla ilgili başta OPEC ülkeleri olmak üzere, aralarında kalıcı bir anlaşma sağlanamaması nedeniyle fiyatların yükselmesi bir yana istikrarlı hale getirilememesi, üretim sürecinin önündeki en nemli engeli oluşturmaktadır. Petrol fiyatlarının hem yükselme sürecine girmesi hem de fiyatının istikrara kavuşmaması enerji ithal etmek zorunda olan Türkiye gibi ülkelerin dış ticaret dengesini olumsuz etkilerken, üretim maliyetlerini de yükselterek, global pazarlarda rekabet gücünü azaltmaktadır. Dış ticaret ve cari dengemizin negatif bakiye verdiği de göz önüne alındığında bizim gibi ülkeler, bir yandan Trump’ın ABD çıkarlarını maksimum yapma düşüncesiyle uzun dönemde ABD ekonomisini de sıkıntıya sokacak korumacı politikalar, diğer yandan da enerji ithal etmekten başka çaresi olmayan ve fiyatları da istikrara kavuşmayan petrolün baskısı altındadırlar.
Gerçek gündem, ülkelerin ekonomi açısından ne durumda bulundukları olmalıdır. Kamuoylarında birinci gündem maddesi ekonomi olmayan ve kısır, günlük, şahsi ve siyasi çekişmeler içinde savulan ülkeler, gelişmiş ülkeler düzeyine yükselme yarışında da gerilere savrulmaktan kendilerini kurtaramazlar. Türkiye’de öyle veya böyle seçim bitti, halk tercihini sandıklara yansıttı. Bundan sonra iktidar ve muhalefetiyle yapılması gereken, ne olursa olsun Türkiye’nin ortak çıkarlarını maksimum yapma ortak paydasında birleşilmesidir. Seksen bir milyon olarak bunu başarırsak; ekonomi, siyaset, hukuk, sosyal ve toplumsal yaşamımız düzene girer ve istikrara kavuşur. Değilse savrulmaktan kendimizi kurtaramayız. Seçimler mi, siyasi çekişmeler mi, iktisadi ve jeopolitik sorunlar mı, günlük tartışmalar mı? Şüphesiz bunlar yine bitmeyecek, devam edecek. Ama Türkiye’nin her konuda gerilere savrulması ve kaos ortamına sürüklenmesinin sonuçlarıyla yaşamak zorunda kalmaktan kurtulamayacağız.
Soru: ÜFE TÜFE’nin habercisi midir? Neden?
Sözün Gözü: Duruma göre davranmanın adı idarecilik olmuş.