Atalarımızdan öğrendiğimiz özlü sözlerin, yılların birikimi ve tecrübesinin kazandırdığı ortak akıl ifadeleri olduğunu biliyoruz.
Söylemek ve anlatmak istediğimiz düşüncelerimize “Ayak” olması için, özlü sözle başlamak bir kültür geleneğidir.
Bu geleneğe uyarak, atalarımızın; “Perşembe’nin gelişi, Çarşamba’dan bellidir.” Sözü ile başlamak, gençliğin bu günkü durumuna bakarak, geleceğe doğru “ akıl aşındırmak” istiyorum.
Öncelikle şu iki kavram hakkında; -Misyon ve Vizyon- bilinen tarifleri yeniden hatırlamak gerekir.
Misyon: “ Neden varız?” Sorusunun cevabıdır. Başka bir ifade ile; “ özel yükümlülük, özel görev.”
Vizyon: “Ne olmak istiyoruz?” sorusunun cevabıdır. Veya; ideallerimiz, ulaşmayı düşündüğümüz hayallerimiz.
Ülkemizin geleceğini emin ellere emanet etmek istiyorsak, iyi bir gençlik yetiştirmek gerekiyor. İyi bir gençlik yetiştirmenin şartı, gençleri ve gençliği iyi tanımakla başlar.
Günümüzün gençlerini göz önüne getirip düşündüğümüzde, bu gençleri “İdealist gençlik” veya “Uyumlu gençlik” olarak keskin çizgilerle ayrıştırmak/adlandırmak mümkün olabilir mi?
Bizlerin yaş ve üzerindeki yaşlarda olanlar, şu ifadeleri daha iyi anlayacaklardır. 1980 öncesi Türkiye şartlarında yaşayan genç nesil, “İdealist gençlik” olarak nitelendirilirdi. Bu nitelendirme/adlandırma, sağ/sol gençliği için farketmiyor.
İnanç ve her türlü düşünceler, o dönemin gençliği üzerinde- ekonomik ve sosyal şartların olumsuzlukları karşısında- olabilecek her türlü değişikliği, yönlendirmeyi yapıyordu.
Gençlik, bir çatışma kültürü ortamında, zaman zaman acı veren çatışmalarala, ülkenin geleceği için iddiasını ortaya koymaya çalışıyordu.
Gençlik hareketlerini –sağ/sol- “ mevcut sisteme baş kaldırma” olarak görüp, yanlış bir metotla mücadele edilmesi, ülkemezin geleceğini uzun yıllar karartmış oldu.
1968-1980 yılları arasında, kısaca değindiğimiz bu çatışmacı gençlik arasından çıkan “İdealist gençlik” ülke yönetiminde görev almayı başarabilmiş.
“İdealist gençlik” düşünceleri ve hareketleri, zamanın yöneticileri/hakim güçleri tarafından olumlu bir tavırla değerlendirilip okunabilse idi, ülkemizin gelişme seyrinde bu kadar zaman kaybedilir miydi?
12 Eylül 1980 yılından sonra, ülkemizdeki siyasi ve sosyal anlayış değişmeye başladı. Daha doğrusu değiştirilmeye başlandı.
Dünya çapında ve ülkemizde siyasi, ekonomik değişiklikler beşeri yapı,özellikle gençler üzerinde önemli etki yaptı.
Ekonomide, teknikte, modada, ideolojik anlamdaki kutuplaşmalarda, içinde bulunduğumuz zaman dilimi de dahil olmak üzere, meydana gelen değişmeler, ister istemez toplumun her kesimini farklı şekilde etkiledi. Etkisi altına aldı.
Haliyle bu durumdan en fazla etkilenen gençler oldu. Çünkü; onlar yaşları itibarı ile kıyas yapabilecekleri geçmişleri olmadı.
Gençler, kendilerini hazır buldukları ortama göre şekillendirdiler, vaziyet aldılar. İdeolojik manada, çatışmacı bir kültür ortamı olmadığından, şartlara uyum halinde yaşamaya özen gösterdiler.
Teknoloji ve moda, gençler üzerinde önemli bir anlayış ve hedef oluşturarak, “Uyumlu gençlik!!?” meydana geldi.
“Uyumlu gençlik” ile ilgili önemli değerlendirmeleri işin uzmanlarına bırakmak gerekir.
“Yeni Türkiye” anlayışı için, geleceği şekillendirmede etkin görev üstlenecek gençlerin yetişmesi/yetiştirilmesi için yapılması gerekenlere hız vermek lazım.
Uyumlu gençliğin yerine - vizyon ve misyon sahibi- idealist gençlik yetiştirmenin metotlarını ortaya koyarak uygulamak gerekir.
Ülkemizin coğrafi, beşeri çeşitliliği, etnik yapısı, gençlik oranı göz önüne alınarak, farkında olunan zenginlik anlayışı ile planlar yapıp çalışılırsa, “Sevgi Toplumunu” meydana getirebilecek “İdealist bir gençlik” yetiştirmek kolaylaşır.
Perşembe’nin gelişine Çarşamba’dan hazırlanmak lazım.