Ağaçlarında yeşil yaprak
Dallarında gonca gül
Hayır!
Sen bu değilsin Eylül
Bırak rüzgarlarını
Soğutsun sokakları
Sars ağaçları dal dal
Kızıla boya yaprakları
Parklar tenha kalmalı
Sokaklar ıssız
Takvim yalan mı söylüyor?
Neredesin vefasız
Göçmen kuşlar gitti bak
Yanıltma serçeleri
Silmelisin yeşil olan ne varsa
Sarıya ver bahçeleri
Ağustos değilsin ki
Günü bu kadar yakma artık
Her şey mevsiminde güzel
Uzaktan bakma artık
Solsun yaz çiçekleri
Gülü özlesin bülbül
Hayır!
Sen bu değilsin Eylül
Mevsimler mi değişti? Yoksa başka şeyler mi var, şu yaşadığımız sonbahar aylarının hala yaz günleri gibi geçmesinde? Orman yangınlarının, savaşların, nükleer denemelerin, delinen dağların ve küresel ısınmanın dünyanın dengesini bozduğunu herhalde inkâr edemeyiz. Peki bütün bunlar olup biterken ve bütün bunların müsebbibinin insan olduğunu bildiğimiz halde neden her şey yolundaymış gibi yaşayıp gidiyoruz. Bugün bunu görmezsek ve tatlı hayatlarımıza devam edersek, yarın çocuklarımıza yaşayacak bir dünya kalmayacak korkarım.
Bir insan içindeki onca ağacı, bitkiyi, kurdu kuşu, karıncayı böceği düşünmeden nasıl ormanları, pervasızca yakabiliyor? Hangi inanç, hangi ideoloji, hangi ülkü adına böyle bir eyleme tevessül edebiliyor? Nasıl bir zamanda, nasıl insanlarla yaşıyoruz? Savaşmanın cılkını çıkaranlar, cephede düşmanı ile savaşırken sivil halkın üzerine bomba yağdıran bir zihniyeti hangi din, hangi inanç sistemi, hangi topluluk kanunlarıyla, ilkeleriyle açıklayabilir? Böyle bir şey olur mu? Dünyanın çeşitli yerlerinde insanlar açlıktan, ilaçsızlıktan ölürken, birileri neden silah üretimi için milyarlarca parayı oralara dökebiliyor? Hayır bunca kötü bu dünyaya çok fazla! Artık iyilerin de örgütlenmeye, ayağa kalkmaya ve kötülüğün, fitnenin, zulmün üstüne yürümesi şart olmuştur.
Takvime baktığım zaman en sevdiğim mevsim olan sonbaharda olduğumuzu görüyorum, ancak sokaklar hala yaz ve kupkuru bir hava var. Göçmen kuşlar gitmiş, okullar kısmen de olsa açılmış, ekinler ekilmekte ama sıcaklık otuzlar civarında dolanıp duruyor. Eylül, yılın en güzel ayı olarak yüreğimde dururken, sokaklar ekimin yarısına vardığımız şu günlerde bile o dökülen sarı yapraklara, yağmurlarla ıslan sokaklara hasret. İnançlarımızı, adetlerimizi, kültürümüzü çalanlar, şimdide aylarımızı, mevsimlerimizi çalıyorlar. O savaşları çıkaranlar, o ormanları yakanlar, o dağları delenler aynı aklın kışkırtıcılarıdır. Bu zihniyeti yok etmek için iyilerin harekete geçme zamanı geldi, geçiyor.
Eylül gelmiyorsa, mevsimler gecikiyorsa, coğrafya SOS veriyorsa, daha neyi bekliyoruz ki? Uğurlarına ömrümüzü verdiğimiz, yarınlarını kurabilmek için hiçbir fedakarlıktan kaçınmadığımız çocuklarımız için bunu yapmak zorundayız. Bahçeli evlerin yazını, kışın, baharını, hazanını yeniden şehirlerimize, mahallelerimize, sokaklarımıza kurmalıyız. Tüketim hırsının pençesinden kurtulup, kanaatin sakin sularına çekilmeliyiz. Doğudan aldığını ters yüz edip kendi kaşesini vurarak, yine doğuya pazarlayan batının tezgahını bozmanın gücüne ermek için, inancımızı güçlendirmeliyiz.
Bir tarafta insanlar açlıktan, yokluktan, yoksulluktan ölürken, bir tarafta insanlar refah içinde, bollukta, eğlencede ömür tüketirse, o dünyaya mevsimler de itiraz eder, hava da su da razı olmaz. Çıldıran rüzgarlarda oluşan hortumlar, kum fırtınaları, sel baskınları ile isyana kalkar. Korkarım ki bu böyle devam ederse daha büyük felaketler kapımızda beklemektedir.
Yazı yaz gibi, kışı kış gibi geçen bir dünyayı temin etmek için bütün kötülüklerle cihat edecek bir iyiler ordusu kurmalıyız. Bu savaş sadece cephede elde silahla yapılacak bir savaşın ötesinde, hayatın her safhasında verilmelidir. Bunun için ise ilk yapmamız gereken şey, kendimizden başlayarak içimizdeki kötülükleri bertaraf etmektir. iyiliğe giden yolun üzerine barikatlar kurulmuş, pembe düşlerden, cazip hazlardan tuzaklar konmuştur. Bütün bunlardan önce özümüzü sonra bütün insanlığı kurtaracak formüller geliştirmeli, metotlar uygulamalıyız.
Dünyaya düşmanca davranarak, dünyayı yaratan Allah’a da saygısızlık ediliyor. Bu düşmanlığa son verip yeniden rızayı ilahiyi kazanmak lazım. Hayatımızın idamesi için neslimizin huzuru için dahası yarın Hakk’ın huzurunda zor duruma düşmemek içi bunu yapmalıyız., Eylülü eylül gibi, hazanı hazan gibi yaşamak istiyorsak, baharın yollarına diken dikmek değil, gül fidanları yetiştirmek lazım. Yoksa üzüm üzüme baka baka kararacak ve iyiliğin cephesinde kadavralardan başka bir şey kalmayacak.
Hayat bir kere veriliyor, bu imtihanın telafisi yok. Aşka, sevgiye yer açmak için kini, nefreti yenmek şart oldu. Öyleyse haydin Hakk’ın yanında yer alalım.
Sevgiyle kalın.