İbn Abbâs anlatıyor: Bir gün Hz. Peygamber’in (sav) arkasında (bineğe oturmuş gidiyor) idim, bana şöyle buyurdu: “Evlâdım! Sana bazı sözler öğreteceğim: Allah’ı(n hakkını) koru ki O da seni korusun. Allah’ı(n hakkını) koru ki O’nu hep yanında bulasın. Bir şey isteyeceğinde Allah’tan iste. Yardım dileyeceğinde Allah’tan yardım dile. Şunu bilmelisin ki bütün toplum (varlık âlemi) bir konuda senin yararına bir şey yapmak için bir araya gelse, ancak Allah yazmışsa sana destek verebilirler. Yine (bütün varlık âlemi) bir konuda sana zarar vermek için bir araya gelse, ancak Allah yazmışsa sana zarar verebilirler...” (Hadis-i Şerif)
Kuranı Kerim’den sonra Ümmetin evine en çok giren Riyazüs Salihin hadis kitabının müellefi İmam Nevevi(ö.676) ümmetin hafızasında en az 40 hadis bulunsun diye bir çok konuyu içeren 40 hadisi toplamıştır. Hadis kitaplarının çoğu niyet hadisiyle başlar; “Ameller niyetlere göredir. Herkes sadece niyetinin karşılığını alır. Kim Allah ve Resûlü için hicret ederse, hicreti Allah ve Resûlü’nedir. Kim de erişeceği bir dünyalık veya evleneceği bir kadından dolayı hicret ederse hicreti, hicretine sebep olan şeyedir”. İmam Nevevi de niyet hadisiyle başlamış ve yazımın başında rivayet edilen İbn Abbas hadisini de ikinci sıraya koymuştur.
Şu uzun kış gecelerinde ne yapacağız diye düşünenler İmam Nevevi’nin 40 hadisini ezberleyebilirler. Hatta sanal alemde bu 40 hadisi şerh eden yani yorumlayan hocalardan dinleyebilirler.
***
‘Asıl mesele güçlü olmak değildir güce teslim olmamaktır.’ der Müteffekir…
Bizim sıkıntımızda bu biz güç sahibi Rabbimize tam teslim olamıyoruz. Olamadığımızdan ötürü bir çok sıkıntıyla karşılaşıyoruz.
Bütün mahlûkatı yaratan Rabbimiz cömertlikte eşsizdir. O’nun gece gündüz demeden verdiği nimetler saymakla bitmez, tükenmez. İçtiğimiz sudan, takındığımız mücevherlere kadar, bindiğimiz araçdan giydiğimiz kıyafetlere kadar her şey ama her şey onun bize bahşettiği hediyelerdir. Gözümüz, kulağımız, gönlümüz, elimiz, ayağımız, aklımız, sağlığımız hep O’nun ikramıdır. İşte, nasıl insanlardan ufak bir yardım gördüğümüzde teşekkür ediyorsak, bize hayatımızı, evlâdımızı, evimizi, barkımızı, malımızı, mülkümüzü, kısacası her şeyimizi bağışlayan Allah’a ne kadar teşekkür etsek az değil mi?
Asıl sadece Rabbimize inandığımızda beklentilerimizi sadece ondan beklediğimizde gücüne teslim olduğumuzda tam samimi bir kalple iman ettiğimizde bizden güçlü olan olur mu?
Her an Allah’a teslimiyet içinde olan kul bazen hata edebilir çünkü hata fıtratında vardır. Lakin hata eden muttaki kul hatasını anladığında Rabbine dönmesini de bilir. Allah da kulunun günahını fark ederek pişmanlıkla tövbe etmesine çok sevinir ve “Kulum dilerse günahını affedecek, dilerse cezalandıracak bir Rabbi olduğunu bildi. Şu hâlde ben de kulumu bağışladım.” buyurur. Kulun samimiyetinden dolayı ona mağfiret kapılarını açar. Çünkü Yüce Rabbimiz kendi lütfundan istenilmesini ve affetmeyi sever. O’na hürmet eden ve O’nu devamlı hatırlayan kullarını affeder. Rahmeti geniş Rabbimiz gecenin son üçte birinde dünya semasına iner (rahmet nazarıyla bakar) ve “Bana dua eden yok mu, duasını kabul edeyim! Benden isteyen yok mu, ona (dilediğini) vereyim! Benden mağfiret isteyen yok mu, onu bağışlayayım!” buyurarak engin affına çağırır.
Unutmamalıyız ki, Allah, her zaman kendisine inanan ve güvenen kullarıyla beraberdir, onların yanındadır. Onlar Allah katında en yüksek derecelere nail olacaklardır. Ve velileri, hamileri, sahipleri Allah’tır onların. Rabbimiz sevdiği kulunu her an kollar, gözetir, yanlız bırakmaz, terk etmez, duymazlıktan gelmez. Bedir’de Resûlullah’a ve inanan ashâbına meleklerle nasıl yardım ettiyse, inanan kuluna da her hâlde ve durumda yardım eder. Yeter ki, kul, Rabbine güvenip dayansın ve cân-ı gönülden“Ve kefâ billâhi vekîlâ” (Vekil olarak Allah yeter.) diyebilsin.
Merhum M. Âkif’in dediği gibi:
“Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol,
Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol!”