Başını, pencerenin kenarına alnı cama dokunacak şekilde yasladı. Hemen her sabah alnını cama yaslayıp, doğan güneşin sıcaklığını hissediyor, alnına yazılana şükrediyordu. Pencerenin ahşap doğramasında buğulu da olsa bir ağacın kokusunu alabildiğine sevindi. Yıllar, tıpkı kendi yüzünde çizdiği gibi ağacın yüzünde de derin çizgiler bırakmıştı.
Bahçenin uzak köşesinde her sabah pencereye bakıp hanımının cama çıkmasını bekleyen biri daha vardı. Yıllar yılı sevincine, hüznüne, kahrına ve çilesine, şükrüne ve sabrına şahit olduğu bu iki çift gözün günde bir defa bile olsa kendine bakıp gülümseyerek iç çekişine tiryaki olmuştu işte. Bunca yıl en mutlu günlerinde ve en netameli anlarında hep yanlarında olmuştu ve bu yıllar çok şey götürdü her ikisinden de…
Kadın, bu eve gelişinin ilk gününü hatırladı yine, alın yazısının alnına konulan buseyle taçlandığı o ilk gün… Ürkek ve tedirgin ama asla korkuyor olarak değil. İçinde taşıdığı sevginin ve hürmetin karşılık bulacağını ümit ederek, teslimiyet ve muhabbetle göstermişti yüzünü bu yeni yuvasına. O ilk günün hatırası ile kaldırdı başını ileriye doğru ve iç çekerek gülümsedi yine. Bu bakışı bekliyordu bahçenin köşesinde gelin arabası.
Köyün ilk gelin arabasıydı o; Kırmızı Murat… Köye geldiği ilk gün, meraklı bakışlarla hayranlıkla geçip gitmişti köyün ortasından sahibinin evine. Evin beyi, kaç kişi istemişti de vermemişti gelin arabası olarak. “Oğlum hele bir evlensin, onun düğününde gelin arabası olarak süsleyelim, sonra hangi damat, hangi gelin dilerse feda olsun” demişti de başka bir şey dememişti.
Kırmızı Murat, geldiği evin misafiri gibi ağırlanmıştı. Sahibi ona gözü gibi bakıyor, temizliğini, bakımını ihmal etmiyordu. Bununla kalmıyor kimin bir ihtiyacı olsa iki etmeden koşturuyor, gündüz gece, kış kıyamet demeden “yetiştim komşu” diyordu. Hastaneye yetişiyor, asker uğurluyor, cenazeye katılıyordu. Lakin işte gelin arabası diyene boyun büküyordu.
Evin delikanlısı yiğit, aslan parçası, hürmetkâr civan bir Paşa olmuştu çoktan. Münasip bir aday, gönle düşen ateş, alna yazılan yazı… Düğün zamanı. Kırmızı Murat, çekildi evin önüne. Tüm gençler, evin kızları, süslediler Murat’ı, Damat arabanın arkasına “muradım” yazdı. Kız evinin önünde şenlik, davullar zurnalar, halay bir yanda, gülüşler, sevinçler. Genç adam, beyazının kırmızısına böyle yakıştığını görünce, “şükür” dedi dua ederek Allah’ına.
Gelinlik kız, bindiği bu arabanın kendini götürdüğü yerde ona bir ömür eşlik edeceğini anlamış gibi gülümsedi. Arabanın önünde küçük bir oyuncak bebek, saçları altın sarısı, kadife bir seccade üzerinde… Renkli kurdeleler, uçuşan balonlar, beyaz tüller, evin beyi gururlu, kayınvalide gelinini bekliyor, genç mağrur ve mahcup.
Her şey yerli yerinde, Kırmızı Murat gururlu, fazla mı gururlandı ne, daha dönmeden köşeyi kaldı yarı yolda. Çalışmadı bir türlü, ne yaptılar ne ettiler, kalkmadı yerinden. Bir gülmek tuttu herkesi. Kız evi, oğlan tarafı gülmeye başladı hep birlik. Sonra köylü iterek ulaştırdı Murat’ı evine.
Kırmızı Murat, bu düğünden sonra ne kadar çok gelin arabası oldu. Köyün genç kızları, delikanlıları onca modelli araba gelip geçti de başka bir arabanın gelin arabası olmasını istemedi ve hiçbir damat adayı arabanın arkasındaki “Muradım” yazısını silmedi. Sanki her yeni çift onların mutluluğunu isteyip Kırmızı Muratla “murat” tuttu.
Kırmızı Murat, onca gelini evinden alıp damadının yanına kavuşturdu. Kiminde ağıtlarla uğurlandı, kiminde manilerle. Gözyaşı döktü gelinlik kızlar, önünü kesti para almak için çocuklar. Bir hikâyesi vardı artık Kırmızı Murat’ın.
Evin Beyi ihtiyarlamış, Kırmızı Murat oğluna ve gelinine kalmıştı. Sadece oğluna ve gelinine mi? O aslan parçası, torun… Evin neşesi ve bereketi sanki… Yılların geçip gittiğine şahit bu sevimli çocuk… Geçiyor ömür, bitiyor dünya hayatı. Zaman Kırmızı Murat’ı da harcıyordu yavaş yavaş. Çok dediler “komşu sat şunu” diye ama eli varmadı kimsenin ve hele gelinin. Hanım için bu araba kendi gelin arabası idi ve gözünün önünden gitmesine içi bir türlü el vermiyordu.
Gitmedi hiç Kırmızı Murat. İzin vermedi gencin babası evin büyüğü olarak. Yine bir düğün günü süslemek için Kırmızı Murat’ı genç adam çıkardı bahçeden arabayı. Gitti ve dönmedi, dönemedi. Kırmızı Murat’ı getirdiler evin önüne, bir kamyon kasasında, bırakıp gittiler bahçenin köşesine. Hurda diyorlar şimdi ona.
Kadın yâd edip o ilk günü, gelin olduğu o ilk günü, Kırmızı Murat’ın ilk gelin arabası olduğu o ilk günü ve yolda kalışını. Gülümsedi, alnını camdan çekti.