İnsanın geçmişini özlediği zamanlar vardır. Aklın zarını çatlatıp ruhun kafesinden kurtularak kanatlandığı anları özlerken geri gelmeyecek olmanın sancısıyla da kavrulur bazen yüreğimiz.
‘’Ah ne günlerdi’’ gibi nostaljik takılmak değildir amacım. Dedesinin önünde diz çökmüş halde Hz. Ali cenkleri dinlerken yüreğinde uyanan kahramanlığı içinde kuşanan çocuğun hatırasından söz ediyorum.
5 yaşında utancından yere kapanan yavrusunu kucağına alıp ‘’Hz.Osman kokulu ciğerim’’ diyerek alnına öpücük konduran annenin küçük bedene attığı cennet tohumlu çocuktan bahsediyorum.
Özel işiyle devlet yönetiminin hukukunu ayıran Hz. Ömer’i anlatan babanın, evrensel adalet duygusuyla ruhunu donattığı çocuktur özlediğimiz.
Hicret mağarasında O’na(S.A.V) bir şey olur endişesiyle yanarak, miraç olayında zaman ve mekanı yırtan Hz. Ebubekir’in inancını anlatırken, yamalı pantolonunu gözyaşlarıyla ıslatan komşunun ay gönüllü çocuğudur özlemini çektiğimiz.
Büyükannenin anlattığı Uhud Savaşıyla üzüldüğü kadar Bedir Savaşıyla sevinen şehit adayı çocuğun, ölümü küçümseyen teslimiyeti içinde yeniden ölmeyen dirilişini özlüyoruz.
Yaz günü sıcağında cennet bekler gibi iftar bekleyip göklerin çağlayanında susuzluğunu giderdikten sonra annesinin mütevazi iftar sofrasına koşan çocukların bayram sevincini özlüyoruz.
Evlerin gaz lambalarını ruhunun ateşiyle tutuşturup sahuru gök sofrasına çeviren çocukların çocukluğuna yolculuğun özlemi var kapısı örtük yüreğimizde.
Teravih salası vermek için koşarcasına tahta yapılı minarenin önünde yıldız kümesi gibi sıra bekleyen; ezan yağmuru misali yetişkinlerin önüne düşerken gülümseyen ve gülümseten çocukların özlemi kayıtlı hafızamızın bir yerinde.
Peygamber(S.A.V.) sevdasının ve ahlakının yüceliği önünde yokluğa dönük olmaktan kurtularak Allah aşkı ve korkusuyla tevhide ayarlı ötelerin yolcusu neslin çocuğudur hasretini çektiğimiz.
Özlemini çektiğimiz örneklerin yerine Batı’nın ruhsuz, heykel duruşlu, yaşarken ölmüş yazar ve düşünürlerini önümüze koyan Tanzimat sonrası hayat, eğitim sistemimizin de yardımıyla özlemimize bile geceleri ağlattı.
Geçmişi olmayanın geleceği de olmayacağını hesaplayan bir planın tortularıyız biz. Tanzimat’tan beri sunulan örneklerin, kilise artığı, inkara saplanmış, maddeyi bile şuurundan koparmış, kendisini bunalım tanrısı yerine koyan insansı varlıklar olduğunu anlatmayınca, anlatamayınca şimdi karşımıza çıkan cafe gençliğini sorgulayarak suçtan kendimizi yalıtmaya çalışıyoruz; sanki Allah suçun nerde ve kimde olduğunu bilmiyormuş gibi.
Hep söylediğimiz gibi eğitim bir model ister. İnsanı yaratan Allah, peygamberleri örnek olarak gönderdiği halde başka örnekler arayan insanın bulacağı bir şey yoktur hep kaybetmekten başka. Dolayısıyla yapacağınız eğitimin adı sadece aforizmadır o kadar.
Savaşa giderken ‘’beklemesinler’’ diyerek gülen yiğidin vatan sevgisini kazıyıp onun altında ve onu ateşleyen asıl unsurun çocukluğundan aldığı ve ruhuna (farkında olmasak da) işlediği iman ve onun değerli bir parçası olan şehitlik kavramını kavramayan bir eğitim sistemi daha çoook Finlandiya gibi yalandan ülkelerde modeller arar kaybedeceğini bile bile. Yazık ki sistem, bu yavruların şuur altı küllerini bile eşelemeye hala korkuyor ve şehitliği slogandan öteye taşıyamıyor. Geleceğe model sunacaksanız geçmişin örneklerine bakacaksınız. Selamlar.