Geçen hafta, salgından dolayı Türkiye’de gösterime girmesi ertelenen “Tomris” filmi, nihayet izleyicilerle buluştu. Emanetini üzerime aldığım Konya Türk Dünyası Öğrenci Birliğiyle beraber filmi izlemeye gittik. Her ne kadar eksiklikler de olsa, genel olarak ve bizim bir değerimiz olduğu için güzel bir filmdi. Bizim değerimiz diyorum çünkü, herkesçe malum olduğu gibi Tomris hatun tarihte yaşamış bir Türk hükümdardır.
Tomris hatundan başlayarak, Türklerin daha binlerce yıl öncesinden kadına verdiği değeri anlaya biliyoruz. Türk milleti, diğer milletlerin aksine, kadını sadece şehvet aracı veya hizmetçi olarak görmemiş, yeri geldiğinde onu hükümdar seviyesine kadar çıkarmıştır. Tarihten de malum olduğu gibi, birçok Türk hükümdarı tahta eşiyle bir otururdu. Bunu, Türk illerine seyahat etmiş olan seyyahlar da doğrulamaktadır. Hatta, hükümdarın başına bir şey geldiği zaman, bazen devleti bile vekaleten yönetmişlerdir.
Bunun yanında, İslam’dan sonra kurulan Türk devletlerinde de kadınları hükümdar olarak görmekteyiz. Bunun en üst zirvesi, 1236-1240 yılları arasında Delhi Türk Sultanlığının hükümdarı olmuş Raziye Begüm Sultandır. Babası Sultan Şemseddin İltutmuş, daha sağlığındayken kızını veliaht tayin etmiştir. Her ne kadar babasının vefatından sonra, Sultan Rükneddin Firuz tahta kendisi çıksa da kısa bir süre sonra Raziye Begüm Sultan, kardeşinden hakkı olan hükümdarlığı geri alarak devletin başına geçmiştir.
Türk kadınını sadece hükümdar olarak değil, devlet adamı, diplomat olarak da görmekteyiz. Buna örnek olarak, Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın annesi Sara Hatunu göstere biliriz. Zira Sara Hatun, Akkoyunlu Devletinin diplomatı olarak birçok faaliyeti olmuştur. Yine, her ne kadar köken olarak Türk olmasa da Türk kültürü üzere yetiştirilmiş olan Osmanlı Sultanı 1. Ahmet’in eşi Kösem Sultanda da devleti bir dönem vekaleten yönettiğini biliyoruz.
Tarihin her döneminde Türkler, kadılarına büyük önem vermiş onları yeri geldiğinde savaşçı, yeri geldiğinde devlet adamı, hatta hükümdar olarak bile yetiştirmiştir. Zayıf bir kaynak olsa da anlatılır ki, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan, kızını Bitlisin Kürt Emiriyle evlendirir. Bu evlilikten sonra Uzun Hasan’ın kızı, sık-sık ata biner ve at üzerinde gezmeye çıkarmış. Etraftan dedikodular artınca, Bitlis Emiri bunun kendi halkının içersinde hoş karşılanmadığı konusunda eşini ikaz eder. Fakat, kız kocasını dinlemez ve gezmelere devam eder. Buna kızan Bitlis Emiri de kızı vurup dişini kırar. Kız da kırılan dişini babası Uzun Hasana gönderir. Derler ki, bunun üzerine Uzun Hasan Kürt Emire savaş ilan edip, Bitlisi kendi topraklarına katar. Bu hikaye Türk milletinin kadına verdiği değerinin bir başka göstergesidir.
Türk kadının tarihteki kahramanlıkları Nene Hatunlar, Kara Fatmalar ile devam etmiştir. Bu yıl bağımsızlıklarının 30. yılını kutlayacak olan Türk Devletleri Kazakistan ve Azerbaycan’da, Ruslara karşı başlatılan “16 Jeltoksan 1986” ve “20 Yanvar 1990” direnişlerini, yine kahraman Türk kadınları başlatmıştır.
Buraya kadar anlattıklarım bize önü gösteriyor ki, Türk kadının geçmişten günümüze mücadelesi devam etmiş, bundan sonra da devam edecektir.