Hata yapmak, insan doğasının engellenemez sonuçlarından biridir. Bir anlamda, buna mahkûmdur. Mükemmel olmak için ne kadar uğraşırsa uğraşsın, geriye dönüp baktığı her seferinde utanç duyacağı işleri de mutlaka görecektir. Yazık ki, hiçbirimiz o utancın istisnası değiliz. Eğer geçmişi silen özel bir silgi icat edilmiş olsaydı, hatırladıkça hâlâ yüzümü kızartan bazı anıları derhal silerdim; ama aslına bakarsanız Allah'ın Sevgilisi, o silginin Allah tarafından herkese verildiğini söylüyor: “Tövbe kapısı ölünceye dek açıktır.”
Pişmanlık içinde yapılmış samîmî bir tövbe, geçmişteki hataları, suçları, günahları silen özel bir silgidir. İşlediğimiz suçlardan ötürü vicdanımızda başlayan elim kanamaları dikkate alarak, önceden o özel silgiyi cebimize koyan Merhametli Hükümdar’a, Rabbimize ne kadar teşekkür etsek azdır.
İnsan neden hata yapar diye sormuştuk…
Tıpkı bir ilaçta olduğu gibi her bir duygunun yaşam için gerekli olduğu dozda konulduğu “duygusal donanım”da yer alan parçalardan biri de “süreklilik yanılsaması”dır. Dünyada her gün binlerce insan ölür; ama biz bütün bunlara bakarken aynı şeyin bize uğramayacağı yanılsaması içinde avunuruz. Her gün binlerce kaza olur, biz televizyonlarda izleriz; ama bir gün kaza yapabileceğimiz ihtimali üzerinde hiç düşünmeyiz. Güzel bir nimete kavuştuğumuz zaman, onun her devam edeceğini sanırız. Hasta olunca hiç iyileşemeyeceğimizi, sağlıklı olunca hiç hastalanmayacağımızı sanırız. Sürekli sağlıklı, gürbüz ve zinde olacağımızı zannetmek de, hastalıktan kurtulamayacağımıza dair umutsuzluk da isyanın kolayca yeşerip boy atacağı ortamlardır. Yüksek bir makama veya şöhrete ulaşır, onun öylece süreceğini sanırız. Güce ve dokunulmazlığa erişen kahraman, bir noktadan itibaren sorumsuzca davranmaya ve zulme başlar. Artık herkesten üstündür, herkes kendisine saygı duymak zorunda, ama kendisi hiç kimseyi dinlemek ya da kimseye hesap vermek zorunda değildir. Saltanatın kalıcı olacağı sanrısı içinde sarhoştur. Hata üstüne hata yapmaya başlar. Öte yandan, gençken hiç yaşlanmayacağımızı, yaşlandığımızda ise gençliğimizin hiç geri gelmeyeceğini sanırız; oysa bu da bir yanılsamadır. Zira Allah gözlerimizin önüne serdiği yapıtları ve icraatı ile sadece bir güç ve sanat gösterisi yapmamakta, aynı zamanda onlara yüklediği belirli semantik kodlarla ileride nelerin olacağını da haber vermektedir.
Örnek ister misiniz?
Uyku, ölüm ve dirilişin en muhteşem işaret fişeğidir. Onunla, her gün mahşeri yaşarız.Düşünün ki, her gün bir kez ölüp yeniden diriliyoruz. Uykunun ölümün düşük volümlü bir türü olduğunu kim inkâr edebilir? Her gün bizi öldürüp yeniden dirilten, her yıl bütün doğayı öldürüp yeniden canlandıran Allah, büyük mahşerin en anlamlı ve dokunaklı derslerini vermiyor mu sizce?
Mevcut sınavın amaç ve içeriği açısından bundan daha zekice ve daha şaşırtıcı bir duygusal yazılım olabilir mi? Varsa ya da ileride yine olursa, onu düşünebilecek olan tek kişi yine sonsuz canın ve aklın sahibi olan “Tasarımcımız ve Malikimiz Allah”tır.