Hayatında hiç görmediği, tanımadığı bir kadını kurtarmak için elleri kanayana kadar enkaz kazan Suriyeli Mahmut...
17 saat boyunca göçük altında kalan Azize'ye umudun Kürtçesini haykıran Emine Kuştepe...
Üç gündür gecenin saat üçünde bile enkaz bölgelerinde sokakta yakılan ateşte ısınan Bakanlar…
Enkazların başında ailesini bekler gibi bekleyen gözü yaşlı, duruşu vakur, dertli bir Cumhurbaşkanı...
Bizim her hikayemiz böyle anlamlı…
Acı bir tecrübede çok iyi bir sınav verdik…
TAMP, yani Türkiye Afet Müdahale Planı tıkır tıkır işledi. Her şey o kadar iyi koordine edilmişti ki, bunu oturduğumuz yerden bile çok iyi takip etme fırsatımız oldu.
Dün sabah saatlerinde gazetemizi ziyaret eden kahramanlardan dinlediklerimizle de bu yazdıklarımızdan bir kez daha emin olduk.
Konya İHH Arama Kurtarma Timi dün gazetemizi ziyaret etti. Elazığ’da yürüttükleri arama-kurtarma faaliyetlerini anlattılar.
Yaptıkları iş öyle hafife alınacak bir iş değil. Kendi ifadelerine göre, canlı da olsa eks de olsa bir insana ulaşmak için gerekirse 3 gün boyunca bir enkazı elleriyle santim santim kazmak durumundalar.
Enkaz altından duyacakları bir ses ya da bir yaşam belirtisi onlar için çok önemli.
Düşünebiliyor musunuz, sadece enkazla değil, aynı zamanda soğuk havayla da uğraşmak durumundasınız. Özellikle gece çalışmalarında hava sıcaklığının eksi 15’lere düştüğünü de hesaba katarsanız, ne kadar zor ve ulvi bir görev yaptıklarını daha iyi anlıyorsunuz.
Konya İHH Arama Kurtarma Timi’nin lise öğrencisi olan iki üyesi Salim Akbaş ve Muammer Köse’yi ise içten içe çok takdir ettim. Henüz o yaşta böylesine büyük bir sorumluluğu almışlar. Bölgedeki en genç arama-kurtarma görevlisi kendileriymiş.
Genç yaşta acı bir tecrübe edindiklerini söylüyor ve okullarda deprem ve arama-kurtarma eğitimlerinin kesinlikle çok önemsenmesi gerektiğini ifade ediyorlar.
Ne diyelim, helal olsun gençler size. Allah güç, kuvvet versin…
Konya İHH Arama Kurtarma Timi Başkanı Fatih Mızrak öncülüğünde, bu ekibin bir isteği var. Onu da buradan duyurmuş olalım.
Arama-kurtarma malzemeleri almak için sponsora ihtiyaçları varmış. Bu konuda ne yazık ki çok fazla destek bulamıyorlarmış. Değerli büyüklerimizden destek bekliyorlar.
Unutmayalım ki deprem gerçeği ile bir gün hepimiz yüzleşebiliriz, bir gün bizi de birilerinin kurtarması gerekebilir. O yüzden bu işi hafife almayalım ve duyarlı olalım…
NANKÖRLÜK YAPANLARA DİYECEK BİR ŞEY YOK!
Depremin hemen akabinde AFAD koordinasyonunda arama, kurtarma ve tıbbi destek çalışmalarına başlayan ve fedakârca çalışarak onlarca vatandaşımızı enkaz altından canlı kurtaran tüm afet ekiplerine şükran borçluyuz.
UMKE, JAK, Kızılay, itfaiye, belediyeler, sivil toplum kuruluşları ve daha niceleri…
Devletimizin Bakanlarına da bir şükran borcumuz var.
Olayın ilk anından itibaren bölgeyi bir an olsun yalnız bırakmayan Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da iyi bir sınav verdiler.
99 depreminde, Başbakan Ecevit rahatsız olmasın diye uykudan uyandırılmamıştı. Kızılay’ın depolarda çürüyen çadırları yaralara merhem olmamıştı. Yaralılar ve ölüler hastane bahçelerinde balık istifi gibi içler acısı halde istiflenmişti. Yıkımdan ölmeyen insanlar, açlıktan, susuzluktan, hastalıktan, ya da enkaz altında havasızlıktan ölmüştü…
Türkiye o günlerden bu günlere geldi.
Nankörlük yapanlara diyecek çok şey yok aslında!
Ülkenin Bakanı Murat Kurum üç gündür sokakta yakılan ateşte ısınıyor, sahadaki ekip arkadaşlarını bir an olsun yalnız bırakmıyor, sosyal medyadaki iki-üç ukala oturduğu yerden ahkam kesiyor, kes sesini işini yap diye gazel okuyor.
Tablonun diğer yüzünde de bir başka manzara var tabi.
Ülkede büyük bir acı olay yaşanmış, ülkenin en büyük şehrinin belediye başkanı geçerken uğramış, iki fotoğraf çekinmiş, üç piar yapmış, sonra da tatile kayak yapmaya gitmiş…
Yersen eğer, o efsane başkan oluyor, harika bir detay oluyor...
İşini hakkıyla yapanlara ise ‘kes sesini işini yap’ deniyor…
Bu da bize ders olsun…