O tren düdüğü yok mu, bir hançer gibi saplandı yüreğime. Gözümde yaş, içimde sızı; ardından baka kaldım yolcu vagonlarının. Elimde bir demet çiçek, gözümde birkaç damla yaş; bir enkaz yığınına dönen vücudumu bırakıverdim bankın ortasına. Tanımadığım bir adam su dolu şişeyi elime tutuşturup; “Bu trenler hep böyledir; hiç biri zamanında kalkmaz, ya erken kalkarlar ya da ya da geç.” Dedi usulca. Gecenin bir yarısında içim acı pişmanlığın uçsuz bucaksız denizine yelken açarken, dilim tespih misali “keşke” ye takılıp kaldı öylece.
Ne veda etti, ne de gideceğini aşikâr etti bana. İşte bu yüzden haberim olmadı onun apansız gidişinden. Çok zaman önce; Ben vedaları sevmem/Gideceksen veda etmeden git! Sessizce görünmeden/Neyin varsa al, yalnız yüreğimi bırak öyle git!/Hasretinle de yaşarım üzülme sen! Diye dile getirmiştim duygularımı. Yoksa bu sebepten midir bana veda etmeyişi, anlayamadım. Ancak bu şiir öylesine çıktı kalemimden. Bilmez mi seven, sevdiğine sitem edilmeyeceğini. Bilir elbette. Aşk ve sitem aynı cümlede nasıl vücut bulabilir, olur mu öyle şey?
Her giden er veya geç dönmek ister sevdiğine. Orada kendisini bekleyen özlem yüklü yaşanmışlıkların izi vardır. İşte o izdir onu bana, beni ona bağlayan. Gönlümde yaşattığım anıların esiri olmuşum, ne gecem ne de gündüzüm belli. Ne istikametim var, ne de geleceğim. Tıpkı kuru bir yaprak misali rüzgârların önünde savrulup duruyorum bir sağa, bir sola. Tutulduğum ve tutunduğum bir şey var, oda anılar. Nasıl ağacın kökleri toprağa sarılıp yaşıyor ise, bende anılara sarılıp öyle yaşıyorum; bunun adına yaşamak denirse tabi.
Hasret ümit varsa kolay çekilir, değilse için kanar durur mütemadiyen. Aşk yarasına vuslattan başka çare yoktur. Ne tabip ne de merhem iyileştirir yaranı. Yar’dır senin ilacın; ille de yar. Aşk, ümit ile ümitsizlik arasına duvar örer bazen. O duvarı tırmanıp, tüm engelleri aşman lazımdır ona ulaşabilmek için. Ümitsiz de olsan ümidi düşlemek ve ümide yelken açmak gerek dipsiz denizlerde. Aşk demir atacağın liman, ümit ise pusuladır. Pusulanı kaybettin mi yandığının resmidir.
Zamanı avlayacağım o beni avlamadan. Bu defa geç kalmayacağım. Ümit varım, ne üzülüp ne de ağlayacağım. Şimdi sana geç kaldığım istasyona erkenden geldim. Giden elbet bir gün dönecek diyen iç sesime kulak vererek, ümitsizlik içinde ümidi düşledim durdum. Zifiri karanlıkta siyah bir nesneyi aramaya benziyordu durumum, ama olsun. Bulma ümidin olmasa onu niye arayasın ki. İçimde hüzün katarı, ruhum param parça; ümitsizliğe meydan okurcasına dilimden şu dizeler döküldü; Bu istasyonda seni bekleyeceğim/Gelmeyeceğini bilsem de/Küçücük bir ümit kırıntısıyla bekleyeceğim/Her tren düdüğünde ölsem de/Bekleyeceğim seni bir ömür boyu/Sıcakta yanıp soğukta üşümeden/Hasretin içimde her an uyanık/Bekleyeceğim dönmeyeceğini düşünmeden.
Esenlik dileklerimle.