Gazze dramı ve trajedisi

Ömer Tokgöz

Trajedik durum 1948'den beri artarak devam ediyor. İnsanın içini dağlayan görüntüler, her iki tarafın canlı canlı bombalar kullandığı çatışmalardan en çok da siviller ve çocuklar etkileniyor.

Sorun her 6 ayda bir rutin şu veya bu şekilde gündem oluyor, kime ve nasıl olduğu şüpheli bir ateşkes ve barış yapılıyor ise de topyekûn artan yoğunluklu savaş ve mevzi, lokal çatışmaların sona ermesi ve tarafların geri adım atması ise zor ve uluslararası planda kimin sözü ve etkisi olur da her iki tarafı tatmin edecek bir çatışmasızlık hali sağlanır meçhul...

İslami coğrafyalar bağlamında ve dünya genelinde yer yer cılız da olsa kitlesel protesto ve İsrail'i telin etme ve operasyonları durdurma çağrıları, boykot, sosyal medyada paylaşım yapmak, yardım organizasyonları konusu da her yerde gündemde kalıyor.

Bunlar ne kadar kaynayan kazan üzerinde kalıcı bir etki, sukünet ve tarafları memnun eden bir barışa ikna edecek veya İsrail üzerinde etkili olabilecek yurttaş odaklı adımlar olarak tesir edebilecek mi?

Maalesef bunların reel dış politika anlamında hiçbir etkisi yok, üstelik İsrail'i durmaya zorlayacak ve ikna edecek devlet planında ve uluslararası toplum bağlamında ne Araplar ne İslam ülkeleri topluluğu ne de Filistin olarak ortaya çıkan 14 ayrı örgüt ne de Hizbullah, ne de devrimci İran ve 1970'lerin zirve örgütü Fkö ise yok gibi...

İsrail tek başına bir yeşil renkli İslam ülkeleri arasında zıpır bir ada ve niye bu kadar güçlü, tüm Araplar bir tükürse boğar, bunca İslam ülkesi ne işe yarıyor türü yorumlar ise gerçekçi değil, İsrail arkasındaki tüm süper güçlerle beraber devasa bir teknolojik güç, askeri güç, ekonomik güç.

1948, 1967 Arap İsrail savaşları ve Filistin'e ihanet eden Arap devletleri, Filistinlileri 1970'de mülteci kamplarında kovan Ürdün ve Kara Eylül örgütünün Münih olimpiyat baskını ve uçak kaçırma eylemleri ve Türk solunun bazı devrimci önderleri ve gençlerin seküler, laik ve sosyalist Fkö kamplarında gerilla eğitimi alıp dönmesi ve FKÖ ile savaşıp ölmeleri de ayrı bir destek girişimi olarak hatırlanmalı, ancak sosyalist FKÖ yerine Hizbullah ve Hamas ön alıp başat örgüt haline gelince Türk solu ile Filistin davası arasında hiç bir bağ ve sahiplenme boyutunun koptuğunu da gözlemliyoruz. Sadece 1973'de Mısır ve Enver Sedat askeri başarı kazanır gibi olmuş ise de frenlenmiş, askeri yönetim olarak İsrail'e barış çubuğu uzatılmasına sıcak bakan devlet başkanı bu tutumu yüzünden suikastle öldürülmüştür.

Filistin sorunu deyince bir Hristiyan Arap ve Filistin sürgünü değerli düşünür ve akademisyen Edward Said'i anmadan geçmeyelim. İsrail sadece şu kadar nüfus ile bölgede bir güç, teknik kapasiteye sahip yalnız bir devlet değil, ABD, İngiltere, Almanya ve Ab himayesinde olan yer yer Rusya'nın da desteğini almış olan ABD'den en çok askeri, ekonomik ve teknik yardım alan bir ülke olduğunu bize neredeyse 40-50 yıl önce efsane kitabı Sömürgeciliğin keşif kolu Oryantalizm kitabı ve Haberlerin ağında İslam kitabında uluslararası medya tekellerinin çizdiği panoromada en baştan Arap, İslam ve Ortadoğu coğrafyasının bir tür yabancı, öteki ve potansiyel terörist imgesi ile nasıl mahkum edildiğini, batıda ve hatta kendi ülkesinde bile bir çok İslami oluşumun daha hiç bir eyleme (silahlı değil) başvurmadan terörist ilan edildiğini ve bu imaj ile baş edilemeyeceğinin altını çizer.

Nitekim son Hamas huruç hareketi, İsrail'in tüm savaş kurallarını ve Cenevre sözleşmelerini ihlal eden abluka, bombalama olaylarına karşı neredeyse saldıran değil direniş yapan bir kent insanının suçlu ilan edildiği gibi Biden veya İngiltere başbakanının destek ziyareti ve akabinde gelen açıklamaları ise Edward Said okuyan biri için hiç şaşırtıcı değildir. Çünkü İsrail orada bir barış, demokrasi adası ve desteklenip korunması gereken bir ülke ve kutsal Argemoddon savaşı öncesi her açıdan korunup kollanması gereken bir ülke ve insanlar topluluğu demektir.

Son yıllarda pandemi sürecininin de sağladığı izolasyon ortamında İsrail'le anlaşma imzalayan veya dostluk geliştiren Suudi Arabistan, Mısır Suriye, Lübnan vb. ülkelerde son yıllarda ayrı bir realite olarak gelişti. Tek başına İsrail'den çok ABD, İngiltere, Fransa, Rusya belki Çin etkisi ile gerek Filistin yönetimi olmak üzere her iki taraf görece bir barış ve saldırmazlık ekseninde tutum aldılar.

Korkarım ki 6 ay veya 1 yıl sonra yine aynı dramı ve trajediyi şu veya bu ölçekte bir daha konuşmak veya medyadan canlı izlemek durumunda kalacağız. Bu arada Bünyamin efendi ülkesinde neredeyse 1 yıldır devam eden protestolar ve hükümet adımları hakkındaki gösterileri güvenlik ve savaş hali nedeniyle ya yasaklar ya da bekleyin deme fırsatını çok rahat kullanır gibi görünüyor.

Yıkılan ve alt yapısı çöken Gazze'yi kim imar eder şimdilik meçhul, uluslararası toplum, G20/G7 ve Türkiye kısmen iştirak edebilir. Yurtta sulh cihanda sulh politikası diyenler de var ama bu sözü icra edecek politik, ekonomik, askeri, sosyal planda güçlü iseniz bu mümkün olabilir, önce dünyaya durdurun çağrısı yaparsınız, olmazsa ben durduruyorum denizden müdahale, taraflar arasında barış gücü ve tampon bölge kuruyorum, ihlal eden saldırgan tarafı enterne ediyorum ve orta vadede inşa , imar, sağlık ve organizesi bende ve uzun vadede sürdürülebilir barışı ben organize ediyorum anlamında bir söz ve eylemi uluslararası dış politika adımı olarak icra etmek, destek ülkeleri yanına almak, Arap/İslam/BM desteğini ve yanındayız opsiyonunu sağlama almak gerekir.

1.Dünya savaşında mesela biz Osmanlı olarak Halife destekli cihad-ı ekber ilan ettik ama bir faydasını görmedik, Çanakkale' ye İngilizler Müslüman Afrika ve Hindistan sömürgelerinden Müslüman askerleri üstelik halifeyi kurtarma dezenformasyonu ile karşımıza çıkardıklarını, devlet vaadi ile Wahhabi Suudileri ve Hicaz Emirini karşı cepheye koyabildiklerini de unutmayalım.

Türkiye'yi reel gücünün ötesinde askeri, siyasi ve diplomatik hamleye zorlamak pek öyle kolay ve başarılabilir bir projeksiyon olarak görünmüyor, aynen 1.dünya savaşında olduğu gibi hedef ülke haline gelmek, Irak ve Suriye sınırında daha kötü tehditlerle karşılaşmamız da olası...Elin Amerikası Anadolu'da 48 askeri üsse sahip ise önce buna bir çözüm bulup kapı dışarı etmek gerekir, bunu yapan ülke Gazze' de veya başka yerlerde barış için hamle yapabilen ve asgari koşullarda güçlü bir ülke, güçlü bir toplum, askeri ve ekonomik açıdan sözü geçen bir devlet ve yalnızca ilay-ı kelimetullah için hamle yapan bir konumda demektir.

Çalışmadan, üretmeden, başarmadan, tufeyli takımını ve kifayetsiz muhterisleri devre dışına çıkarmadan, liyakat ve ehliyete sarılmadan, yerli, milli ve evrensel düzeye erişmeden, gelir dağılımını düzeltmeden, GSMH'nı artırmadan, ülke içinde tesanüt, birlik ve diriliş olmadan da hiç biri olmaz. Gayret bizden Tevfik Allah'tan..!