Gayretin kıymetini anlatan en güzel sözlerden biri şüphesiz ki, ‘kader gayrete aşıktır’ sözüdür.
Kaderin âşık olduğu gayretin kıymetini takdir için biz de kalemimize şu sözü söyletmiştik:
‘Gayreti olanın hayreti olmaz.’
Gayretin varsa, olumsuz sürprizlere kapın kapalıdır, demektir.
Gayretin varsa, ilâhi adaletin tecellisinden şüphe etme, demektir.
Gayretin itikattaki karşılığı ‘Allah’tan gayrısına bel bağlamamak’ olsa gerektir.
Eskiler, ‘Allah’ım, beni kimseye muhtaç etme’ diye dua etmeyi doğru bulmazlarmış. Onlar, ‘Allah’ım, beni kimseye yük etme’ diye dua etmeyi tavsiye ederlermiş.
Ne güzel bir duruş!
Bu güzel duanın açılımı: Acziyetini bil, gayretini eksik etme, Allah’a muhtaç olduğunu da unutma…
Kaderin âşık olduğu gayrete, biliyoruz ki minnet düşmandır. Minnet gayreti sevmez. Gayret olmamalı ki, minnet sefasını sürsün.
Gayretin ilk şahidi, alın teridir. Alın terinin ilk meyvesi ağız tadıdır. Ağız tadının ilk görüntüsü, kendine yetebilme hissiyatının simaya yansıyan sevincidir.
Bütün bu güzelliklerin kümülatif ifadesi hürriyettir.
Nasıl ki; gayreti olmayanın bel bağladığı minnetin yolu mihnete çıkıyorsa, minnete kapısını kapatıp gayret kuşağını yedi yerden kuşananın yolu da hürriyete çıkar.
Mihnet ile hürriyet, birbirinin zıddı kavramlardır. Bunlara giden yollar da birbirine ters yollardır.
Hürriyete giden otobüsün bileti, gayret gişesinden alınır.
Mihnet için düzenlenmiş bir sefer yoktur amma kendince hürriyet zannettiği ikbal için minnet gişesinden bilet alanın yolu, mihnete çıkar.
Zamanı geride bırakmış kader, yaşanmış bir ömür demektir. Gayrete aşık kaderin ömür olarak isimlendirilen haline ölüm ne yapabilir?
Gayret, insanı güzelleştiren en ulvi duruştur, desek yanlış olmaz.
Yapılan bir haksızlığa karşı ortaya konacak Müslüman hassasiyetinde, Peygamberimizin belirlediği ölçüyü hepimiz biliriz.
Evladımıza tavsiye sadedinde, geçmişte bu satırlarda şunu demiştik:
Evlat! Haksızlık karşısında elin var düzeltmeye, dilin var söz etmeye, kalbin var buğzetmeye. Sen bu mesaiden elini uzak tutma.
Anlıyoruz ki, hem kendisi için hem de toplumu için hürriyete ve adalete sevdalı bir fert, öncelikle gayrete sevdalanmış olmalıdır.
Gayret yok ise, el mesai yapar mı?
Gayret yok ise, fert, toplumu için kaygı duyar mı?
Gayret yok ise, kişi, sızı duyan bir kalp taşır mı?
Bu sorular, cevap bekleyen sorular değil, cevabı aşikâr olan sorulardır.
Ömre güzellik katan hasletlerden biri olan samimiyet, gayretin olmadığı yere uğramaz. Samimiyet ile dost olmuş gayret ise, kimseyi hayal kırıklığına uğratmaz.
Toplum düzeni, devlet denen aygıt ile sağlandığına göre, bu uğurda ferdin en büyük yardımcısı, gayrete düşman olmayan yazılı kuralları anayasanın değişmez hükmü olarak kabul eden bir devlet anlayışıdır.
Hırsı olanın hedefine koyduğu ikbalin, gayretsizlik yüzünden tehlikeye düşmesi durumuna karşı çalınan minnet kapıları, gayrete kapısını kapayan devlet işleyişi yüzünden, fertleri mihnete çekmeye devam etmektedir, maalesef.
Fert ise, ikbalini eline veren bu sahte hürriyetin aslında bir mihnet çukuru olduğunu görmek istemiyor ya da göremiyor.
Bu satırların hülasa meramı şudur:
Paha biçilemez olan gayretin kıymet takdirini, iki dudağın arasından çıkan söze bırakan uygulamaların yerine, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen yazılı kurallar ile gayretin kıymetini takdir eden uygulamaları barındıran devlet anlayışına muhtaçlığımızdır.
Gün geçmiyor ki, toplumda bir sürü kirli ilişkinin deşifre olduğuna şahit olmadığımız.
Gün geçmiyor ki, gayretine değil eşrafına itibar edilerek makam mevki verilenlerin ihanetine şahit olmadığımız.
Bu hengameden çıkışın reçetesi bellidir.
Kaderin âşık olduğu gayrete,
Fert de âşık olacak, devlet de…
Gerisi mi?
Gerisi teferruattır.