Bu satırları takip eden dostları usandırma pahasına da olsa, başlıkta yer verdiğim ve hep söyleyegeldiğim insan için gayreti esas alınmalıdır mevzusuna ilişkin paylaşımlara devam edeceğim.
Dostlarımızdan anlayış beklediğimi ifade ederek başlayayım.
İnsanı güzelleştiren özelliklerin başında; beklentisiz olmak, diğergam olmak ve gayretini her daim diri tutmak gelir.
Bu üç özelliğin diri kalması, aralarından birinin yani gayretin hep diri kalması ile mümkündür.
Başkasından bir şey beklemeyen insan, kendi gayreti ile hayatını devam ettirir, başkalarının derdi ile dertlenen insan, kendi gayreti ile dertlere ilaç olur, kaderini güzelleştirecek insan, gayretini kaderine yoldaş eder.
Gayreti ile güzelleşen insan, gayretinin güzelleştirdiği kaderin üstünde bir kaderin de olduğunu, hikmete ram olarak kabul eder. Bu kabul, gayrete halel getirmez elbet.
Güzelleşmeye talip insan yönünden gayretin konumu tam olarak budur.
Peki, gürbüz olmayı, gürbüz kalmayı, bekayı korumayı ve ilelebet payidar olmayı hedefleyen bir devlet için gayretin konumu ne olmalıdır?
Hemen söyleyeyim:
İlelebet payidar kalmayı hedefleyen bir devletin en önemli silahı, gayreti yüceltmek, gayretin yüceliğini anayasası ile kayıt altına almak ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddeler arasına gayreti yücelten maddeyi eklemek olmalıdır.
Bu silahı kullanacak bir devletin, belki değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek madde sayısına bir dışında yani gayreti yüceltmek dışında ihtiyacı kalmayacaktır. Kim bilir…
İnsan, gayreti kadar insandır; devlet de gayreti yücelttiği kadar devlettir.
Gayreti olmayana ekmek dahi vermeyen devlet merhametsiz devlet değil, ilelebet payidar kalabilmek için anayasasına koyduğu kurala ebediyen riayet eden devlettir. Bu cümleyi, sosyal devlete düşmanlık olarak okumaya çalışanın bizi anlaması muhaldir.
Devletim son yirmi yılda çok büyük atılımlar gerçekleştirdi, üzerindeki ölü toprağını attı ve yeni bir yolculuğa çıktı. Fakat ne yazık ki bu yolculukta en büyük azığı olan gayreti kanun ile yüceltme eksikliğini gidermedi, gideremedi.
Günümüzün devlet adamaları, devlet içinde yüzyılların kanseri olan gayrete değil kurbiyete öncelik verme hastalığını teşhis edip tedavi yollarını arama ihtiyacı hissetmedi.
Eskinin bu en kirli mirası olan adam kayırma işini reddetmek şöyle dursun, bu kirli mirası tahkim etmeyi, daha da kuvvetlendirmeyi seçtiler.
Bu tavrın, Devletimin ayağına sıkışmış kirli bir kurşun olduğunu görmek istemeyen yetkililerimizin çokluğu ise ne acı bir gerçektir…
Bürokrasimizin A’dan Z’ye her kademesi gayretini ortaya koyarak ehliyetini ispat eden güzel insanlarla doldurulması gerekirken, reddedilmeyen o kirli miras her yeri zehirli bir sarmaşık gibi kaplamış durumdadır.
Şef dahi olamayanların genel müdür, daire başkanı, il müdürü vb. yapıldığı, gayreti olmayanların kurbiyet (yüksek yerlerde tanıdığı olma, el etek öpmeye müsait olma, minneti kendine nimet sayma, birilerinin iki dudağından medet umma) ile makam mevki elde ettiği ve adam kayırmanın ayyuka çıktığı bürokrasimiz, gayretin en büyük düşmanı olarak bu Milletin karşısında durmaya devam etmektedir.
Ve her geçen gün de bu düşman kuvvetlenmektedir.
Şefin, şube müdürünün, merkez müdürünün sınavla olunduğu, ehliyet ispatının mecbur olduğu terfi sisteminde, bu insanlara emir verecek il müdür yardımcısının, il müdürünün, daire başkanının, genel müdürün hiçbir yeterlilik ve gayret aranmadan, hiçbir ehliyet testine tabi olmadan yalnızca kurbiyete bağlı olarak atanması garabeti, sadece gayreti olan insanlara yapılan bir düşmanlık değil, aynı zamanda bu Milletin ve bu Devletin insan yetiştirme sisteminin altına konulmuş dinamitlerden biridir.
Derdimiz o şahıs, bu şahıs değildir. Derdimiz; gayrete kıymet vermeyen bürokrasimizin kurbiyet ile kirlenmiş haline son verme zamanının çoktan geçtiğini ortaya koymaktır.
Bu satırlarda daha önce de ifade ettiğimiz üzere, bir toplumun gençlerinin umutsuzlaştırılması, gayreti dışında bir referansı olmadan, yüksek yerlerde tanıdığı olmadığı müddetçe bürokraside bir yerlere gelemeyeceğine dair tespit ve inanış ile gerçekleşiyorsa ve çalan alarm zillerini duyan da yoksa yolun sonuna gelinmiş demektir.
Bu son, bazı devlet adamlarının sonu değil, bir milletin uyanışının sonu anlamına gelir.
Allah muhafaza…