Gavur gavurluğunu yapıyor! Peki biz ne yapmalıyız?

Seyfullah Koyuncu
Geçtiğimiz Cuma akşamı, Namaz Gönüllüleri Platformu, Mehir Vakfı, Ensar Vakfı Konya Şubesi ve Genç Namaz Gönüllüleri Platformu'nun ortaklaşa düzenlediği, Konya Büyükşehir Belediyesi'nin de destek verdiği "Namazla Diriliş" konferansına katıldım.
 
Yeni Zelanda’da gerçekleşen terör saldırısının olduğu akşam böyle bir programın düzenlenmesi oldukça anlamlıydı.
 
Evet, şu sıralar canımız çok yanıyor.
 
Mısır’da 9 kardeşimizi idam ettiler. Yeni Zelanda’da camide 49 canımız gitti.
 
Önce eli kanlı İsrail Başbakanı Netanyahu çıkıp Başkan Erdoğan'a "diktatör" dedi. Oğlu da Ayasofya'yla başlayıp Türkiye'ye hakaretle bu saldırıları devam ettirdi.
 
Yine aynı zaman diliminde Avrupa Parlamentosu da Türkiye Raporu'nda Ayasofya'nın cami yapılmamasını istedi.
 
Anlayacağınız, gavur, gavurluğunu yapmaya devam ediyor. Asıl önemli olan, bizim ne yaptığımız!
 
Böyle bir katliamı, batılılar ‘aşırıcılık’ olarak nitelendiriyor. Yeni Zelanda Başbakanı ve ünlü sanatçı Ricky Martin’i saymazsak tabi.
 
Radikalleşme kavramı yıllarca Müslümanları anormal ilan etmenin bir aracı olarak kullanıldı. Müslümanlar terörist ilan edildi.
 
Ama aynı alçaklık kendilerinden gelince, bunun adı sadece aşırıcılık oldu.
 
Biz ne kadar gerçeği bilsek ve söylesek de bizim sesimiz kısılacak ve biz radikal ilan edileceğiz.
 
İşte bu yüzden sık sık bunu dile getirmeye çalışıyorum. Artık Batılılarla bu kavramlar üzerinden mücadele vermenin bir önemi yok.
 
Biz önce kendimize bakmalıyız. Biz dinimiz ve vatanımız için ne yapıyoruz? Ne yapmalıyız?
 
Sosyal ve siyasi mücadeleyi kazanamadıkça propaganda savaşında bizim bir başarı şansımız yok.
 
Terörist Brenton Tarrant, manifestosunda; Türkiye'den, Ayasofya'nın tekrar alınacağından, Başkan Erdoğan'dan keyfi olarak söz etmiyor. 500 yıl önceki Ayasofya'yı, Viyana Kuşatması’nı, 1. Murat’ı unutmamış...
 
Onlar hiçbir şeyi unutmamış ama biz kim olduğumuzu unutmuşuz.
 
Cuma akşamki programda, “49 kişiyi namazda kaybetmek mi daha büyük bir acı yoksa nesillerimizin namazsız ve Kurân’sız ölmeleri mi daha büyük bir acı? Türkiye’de namaz kılma oranı yüzde 25’i geçmiyor. 80 milyonun yüzde 75’i namazsız ve Kurân’sız yaşıyor. Türkiye’de her gün ölen bin kişiden yaklaşık 750’si namazsız, Kurân’sız ölüyor. Yeni Zelanda’da ölen 49 kişiye üzülüyoruz. Peki her gün bu şekilde ülkemizde ölen 750 kişide bizim hiç ihmalimiz yok mu? Davetsizliğiimizin, gayretsizliğimizin, tembelliğimizin insanların namazsız ölmesinde hiç mi etkisi yok? Belki de bunların sebebi biziz” diyor Araştırmacı-Yazar Ramazan Kayan.
 
Ne kadar da doğru cümleler kuruyor. Hakikaten, bizim hiç mi vebalimiz yok?
 
Mesela müteahhitlerimize bu hassasiyeti kazandırabildik mi?
 
Konya’da, tuvaletleri kıble yönüne dönük olan ya da lavaboları abdest almaya uygun olmayacak yükseklikte olan evler var.
 
Camilerimiz ne kadar temiz?
 
Kamu kurumlarımızın fiziki yapısı namaz kılmak için yeterli mi?
 
Ya da biz, bizim ne kadar farkımızdayız?
 
Brenton Tarrant’ın, silahının kabzasına yazdığı; 732 yılında Charles Martel'in Poitiers'de Müslüman ordusunu yendiğini, Sultan Birinci Murat'ın Kosova'da bıçaklandığını, Viyana Kuşatması’nı, Hunyadi Yanoş'u, Lepanto'yu, bizi arkadan vuran Von Starhemberg'i anlatabildik mi?
 
Hz. Ömer’i, Hz. Ali’yi, Hz. Fatıma’yı, Çanakkale cephesinde 27. Alay’ın abdest tazeleyerek şehadete koştuğunu anlatabildik mi?
 
Sultan 1. Murat'ın Kosova Savaş meydanında şehit olduğunu, son seferi olan Zigetvar'da 72 yaşında son nefesini veren  Kanuni Süleyman Han’ın, Macaristan'a kadar at sırtında, savaşmak için gittiğini ve at sırtında vefat ettiğini anlatabildik mi?
 
Biz hatırlamayız ama onlar hatırlatır işte böyle...