Fransa İslam Konfederasyonu’na (CIMG) bağlı Mulhouse Camii’ne üzerinde Müslümanları tehdit eden, emsalsiz saldırılar düzenlemeye başlayacaklarını vadeden ve “Bu bir savaş ilanıdır” yazan mektup gönderildi. Geçtiğimiz gün posta yoluyla gönderilen mektupta, “İslam’la Mücadele Federasyonu” isimli bir derneğin kurulduğu vurgulanmıştır. Müslümanları ülkedeki terör eylemlerinden suçlu tutan ırkçı grup, İslam’ın Fransa’yı işgal ettiğini ileri sürmekte. Mektupta Müslümanlara, “ya Fransa ya da kendi dinleri arasında bir tercih yapma” çağrısında bulunuldu.
Fransa İslam Konfederasyonu, içinde Müslümanları ötekileştiren ifadeler yer alan “Fransa İslam’ı Prensipler Tüzüğünü” imzalamayı reddetmesi nedeniyle hükümetin yoğun eleştirilerine maruz kalmıştı. CIMG Başkanı Fatih Sarıkır da Nisan ayında ölüm tehdidi aldığını açıklamıştı.
Posta kutusuna konan mektupta aynen şöyle denilmektedir:
“Çok uzun zamandır siz İslamcılar, Müslümanlar, zalim ve insanlık dışı eylemlerle Batımızı kontrol etmeye çalıştınız.
Önce 2001'de Amerika Birleşik Devletleri'nde, ardından Fransa'da Charlie Hebdo gibi çeşitli saldırılarla. İfade özgürlüğünün savunulduğu bir demokrasi ve barış ülkesi olan Fransa'da şiddet dininizin bizimle hiçbir alakasının olmadığını bu hareketlerinizle bize gösterdiniz. Şimdi sizinkine benzer hareketlerle intikam alma sırası bizde.
Dininizin ve geleneklerinizin Fransa'da bizimle hiçbir ilgisi yok. Fransız kültüründe değilsiniz.
Seçim yapmak zorundasınız: ya Fransa, ya da İslam.
Ve açıkçası cemaatinizin çoğu İslam'ı seçecek, o zaman neden Fransa'da kalıyorsunuz?
Bu nedenle, Fransa'mızı sizin işgalci, beyin yıkamacı ve uzun vadede Fransa için son derece tehlikeli olan dininizden korumayı amaçlayan “İslam'a Karşı Federasyonu” oluşturuyoruz. Kısacası, umarım bu mektup, aramızda hoş karşılanmadığınızı size açıklamıştır ve bunu size İslam Karşıtı Federasyonun eylemleriyle göstereceğiz.
Kendinizi, beyninizi yıkayan ibadethanelerinize karşı eşi benzeri görülmemiş saldırılara karşı hazırlayın. Sayımız çok, iyi hazırlanın, intikam başlıyor.”
Evet, İslam’a karşı haçlı seferlerini başlatacaklarını ilan eden bu ırkçı grup bu cesaretini, Fransız politikacıların İslam karşıtı söylemlerinden alıyor. Fransa’da ekonomi kötüye gitse, terör eylemleri artsa bunun sorumlusu olarak İslam ve Müslümanlar ilan ediliyor. Özellikle seçimler yaklaşınca Avrupa’da İslam karşıtlığı zirve yapıyor. Karşıt söylemler daha da sertleşiyor.
2 Ekim 2020 tarihinde yaptığı konuşmasında Macron, başta “Cumhuriyet ilkelerini korumak” olmak üzere Fransa’daki Müslümanlara âdetâ 28 Şubat süreci başlatmıştı. Konuşmasında “Mücadele etmemiz gereken şey İslamist ayrılıkçılıktır. Bu bilinçli, kuramsallaşmış, siyasi-dinî bir projedir ve genellikle topluma muhalif bir oluşumdur. Cumhuriyet kanunlarına uygun olmayan ilkelerin öğretilmesinin tezahürlerini çocukların okuldan alınmasında, cemaatçi spor ve kültürel uygulamaların geliştirilmesinde görebiliriz. Geçtiğimiz kış her bölgede “İslamistliğe ve Cemaatçi Ayrışmaya Karşı Mücadele Özel Birimleri” kuruldu. Bunlar sayesinde radikal İslamist hareketlerin konferans vermesi yasaklandı, siyasal İslam’a doğru yönelen bir derneğin maddi kaynak alması engellendi. Ayrıca 7 yaşındaki kızlara başörtüsü taktıran kaçak bir okulun kapanması sağlandı. Özetleyecek olursak toplamda, 1 Ocak 2020’den beri 400 denetleme ve 93 kapatma gerçekleşti. Okul yemekhanelerinde dinlere göre menü istenmesi veya havuzlarda erkek-kadın ayrı zaman dilimlerinde yüzmek istenmesi sorun olarak görüldü ve bu sorun çözülmek istendi. Belediyeler inisiyatif alıp üstte yer alan örneklere izin verebiliyordu. Yasa tasarısı onaylandığında artık vali, belediyelere bu izni vermeyi yasaklayabilecek” diyerek İslam’ı bir bütün olarak yaşamak isteyen Müslümanlara, “Radikal İslamcı” damgasını vurup “Ancak benim müsaade ettiğim ölçüde dininizi yaşayacaksınız, ben Ilımlı İslam’a müsaade edeceğim” anlamına gelen bu sözleriyle “cadı avı” başlatacağını ifade etmişti.
Aslında “Velilerin, çocuklarını kendi inanç ve değerlene bağlı olarak yetiştirme” kuralı evrensel bir değer olmasına rağmen Macron; “Bazı ebeveynler gelip okul müdürüne çocuklarıyla alakalı ‘Bir daha yüzme dersine gitmeyecek, yoksa okula göndermem’ diyor. Bazıları okula göndermektense açıktan okumaya ebeveynleri tarafından teşvik ediliyor. 2021 eğitim öğretim yılı okulların açılmasıyla birlikte 3 yaşından itibaren okula gitmek zorunlu olacak. Türkiye, Cezayir ve Fas, Cumhuriyet değerlerine uymayan öğretmenlerle buradaki öğrencilere ders veriyordu. Artık onlarla olan sözleşmeye son verilecek. Fransa İslam’ı, dış güçlerin etkilerinden kurtarılacak. Türkiye, Fas ve Cezayir, ülkeye imam ve vaiz gönderiyordu. Artık kendi imam ve vaizlerimizi oluşturacağız” ifadeleriyle, totaliter rejimlerin “tek tip insan yetiştirme” kuralına gönlünü kaptırarak diktatörlüğe öykünmüştür.
Ayrıca “Laiklik gereği bu konuda, kamu görevi yapan devlet adamlarının yanında özel şirketlerde görev yapanlar da; sportif, kültürel, sanatsal, dil ve diğer faaliyetler sunma adına aslında beyin yıkayan İslamcı derneklere karşı dikkatli olmaları ve onlara göz açtırmamaları” talimatını da verdi.
Aslında tehdit mektubu gönderen ırkçı “İslam’la Mücadele Federasyonu” grubu, Makron’un kullandığı “beyin yıkayan İslamcı dernekler” cümlesini aynen alarak iktidarın ruh yapısını eyleme dökeceğini açıkça ifade etmiştir. Çünkü mektuptaki söylemlerin ilham kaynağı Mokron’un sözleridir. Çünkü aynı ruhu taşıyorlar.
Ayrıca Fransa İçişleri Bakanı Gerald Darmanin, Le Figaro gazetesine verdiği demeçte, Kasım 2020'den bu yana "radikalleştiği" iddiasıyla 89 camide yapılan denetlemelerin sonucunda üçte birinin kapatıldığını ifade etmiş ve 6 caminin daha kapatılması için işlemlerin başlatıldığını belirtmiştir.
Bakan Darmanin, Strazburg'da İslam Toplumu Milli Görüş teşkilatına (IGMG) bağlı Eyüp Sultan Camisinin inşasına, belediyenin iznine rağmen karşı çıktıklarını da kaydetmiştir.
Biz, Batının binbir suratını yeni tanımıyoruz. Şu anda Batı medeniyeti, İnsan hakları konusunda iflas etmiştir. Bu hakları kendilerinden başkasına tanımaz olmuşlardır. Cahiliye döneminde müşrik dedeleri helvadan put yapar, tapar ve acıkınca da yerdi. Bunlar da 1948’de benimsedikleri İnsan Hakları Evrensel Beyannamesindeki ilkeleri kutsal değerler olarak kabul ettiler. Bizim de bu ilkelere bir itirazımız yoktur. Fakat onlar bu ilkeleri hep kendi hakları ve halkları söz konusu olunca hatırladılar ve gündeme getirdiler. Kendilerinin dışındaki mazlum ülkelerin vatandaşları ya da ülkelerindeki göçmenler söz konusu olduğunda helvadan yaptıkları putlarını yiyen dedelerinin yolunu takip ettiler.
Avrupa’daki kardeşlerimiz kul olarak üzerlerine düşeni Müslüman kimliğine yakışır bir şekilde yaparlarsa Allah’ın yardımını yanlarında bulacaklardır inşaallah. Çünkü “Ve mekerû ve mekerallah, vallahü hayrü’l mâkirîn/Onlar tuzak kurdular, Allah da bozdu. Tuzak bozma işini en iyi yapan Allah’tır.” (3Âl-i İmran:54).