Fazla değil son bir yıldır dünyada iktisadi, siyasi, sosyal ve toplumsal gelişmelerin hızı, baş döndürücü seviyeye ulaştı. Trump’ın ABD’ye başkan seçilmesiyle söz konusu gelişmeler arasından güçlü bir korelasyon olduğu açıkça görülmektedir. Hırçın, agresif ve inatçı bir kişiliğe sahip, üstelik dünyanın en büyük ekonomi, askeri ve medya gücünü arkasına alan Trump’ın, “ABD’nin menfaatleri her şeyin üstündedir” veya “Önce ABD” vurgusunu sloganlaştırarak öne çıkarması ve dünyayı ABD’nin isteğine göre şekillendirme politikası, yerkürenin her noktasının daha değişken, tedirgin ve her türlü sürprize açık bir hale gelmesinde en önemli faktörü meydana getirdi. Üstelik Trump, arkasındaki ABD ekonomi, askeri ve medya gücünün de farkında bir şekilde, dünyanın neresinde olursa olsun, orta ve uzun dönemde fazlaca sonunu da düşünmeden hemen ekonomi ve askeri güç opsiyonunu devreye sokmaktan çekinmemektedir. Meksika sınırına duvar çekilmesi, bazı ürünlerin ithalatının zorlaştırılıp kendi iç firmalarının gelirinin artırılması amacıyla başta Çin olmak üzere AB ülkeleriyle yapılan ticarette de koruma önlemlerine başvurması gibi ekonomi; gerçek sahibi oldukları topraklarda kiracı konumuna getirilen Filistinliler’in kanları pahasına israilin tanınmasını kolaylaştırmak amacıyla ABD’nin büyükelçiliğini, tüm semavi dinlerin ortak paydası konumundaki Kudüs’e taşıyarak zaten kaynayan kazan durumundaki Orta Doğu’yu adeta dinamitlemesi gibi siyasi hamleler, bumerang misali başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere küresel ekonominin istikrarını durgunluğa itmekte ve refah ortamını bozmaktadır. Global ölçekte ekonomi ve siyasi ortam dengesinin bozulması, hızla tüm ülkeleri kapsayarak olumsuzluk furyasının etkileri Keynes’in ortaya attığı “hayvani güdü” yaklaşımıyla başta reel sektör yatırımlarının yavaşlatılması sonucunu, bu girişimde ekonomi faaliyetlerinin yavaşlaması sonucunu doğuracaktır.
Büyük resim böyle çizildikten sonra, ülkelerin kendilerini ekonomi ve siyasi gelişmelerin küresel olumsuz etkilerinden koruma olasılığı, okyanusta kaptansız kalmış geminin batmadan karaya ulaşmayı başarması kadardır. İster gelişmiş ister gelişmekte olsun ülkelere şöyle bir bakıldığında ekonomi, siyasi ve toplumsal açıdan sürdürülebilir istikrarı sağlayan kaç tane ülke sayılabilir? Bir elin parmaklarını ya bulur ya bulmaz. Bu sonucu ortaya çıkaranlar ve dünyanın toptan adeta diken üstünde durmasına yol açanlar, batılı gelişmiş ülkelerden başkası değildir. Bir matematik problemi çözülürken, eğer formül yanlış ise yapılan ara işlemler ne kadar doğru yapılırsa yapılsın, sonucun doğru çıkması mümkün değildir. Şu anki kurgulanan ve dizayn edilmeye çalışılan dünya düzeni için çıkış noktası olan formül yanlıştır. Salt özünde dünya üzerindeki birkaç ülkenin çıkarının ne pahasına olursa olsun maksimum edilmesi temelinde kurulmaya çalışılan dünya düzeninin hiç kimseye huzur ve refah getirmeyeceği kesinken, ısrarla aynı yolun yürümeye devam edilmesi ayrı bir paradokstur ancak ne yazık ki, dünyaya yapılan dayatmadır.
Realite bu olduğuna göre bu vakitten sonra batılı ülkelerin politikalarında ciddi değişikliklere gitmeleri için bir işarette yada beklentide söz konusu değildir. Her koyun kendi bacağından asılır atasözünün belirttiği gibi, ülkelerin kendi başlarının çaresine bakmaktan başka yol bulunmamaktadır. Dünya ekonomisindeki gelişmelere bir göz atılacak olursa; ABD-Çin arasındaki görüşmelerin ticaret savaşını nasıl bir sürece sokacağı, ABD’nin Venezüella ve İran’a yönelik ambargoyu derinleştirmesinin petrol fiyatlarını yükselteceği endişesi, yıl sonuna kadar FED’in ne kadar faiz artırımı yapabileceği üzerine yapılan tartışmaların ekonomilere yansıma boyutunun ne düzeyde olacağı, İtalya’nın popülizm aromalı kamu maliyesi politikalarının önce kendini ve sonra AB ekonomisini olumsuz etkileyeceği düşüncesi, Euro Bölgesi PMI verilerinin beklentilerin altında kalarak yavaşlama yönünde düşünceleri yoğunlaştırması, dünyanın büyük ekonomilerinden Japonya’nın enflasyonu %2 bandına çekememesi, arzını ve fiyatı bir türlü istikrara kavuşturulamayan petrol fiyatlarının yükseleceği yönünde güçlü sinyallerin beklendiği ve nihayetinde genel bir belirsizliğin baskın olduğu bir küresel ekonomiden, uzun vadeli bir istikrar iklimine ulaşılmayacağı, küresel ölçekli reel/finansal krizlerden kurtuluşun veya minimal düzeyde olumsuz etkilenmenin yolu, tek tek ülkelerin kendi sosyal ve toplumsal dokularına uygun olmak şartıyla çağdaş eğitim politikaları üzerinde yükselen teknoloji tabanlı üretim ekonomisi sistemini kurmaktan geçmektedir, gerisi ise boştur.
Soru: Konjonktür dalgalarının analizi, ülkelerin gelişmişlik düzeyi ile ilgili bir ipucu verir mi? Neden?
Sözün Gözü: Bir kişinin genel doğruları söylemesi, o kişinin her zaman karakterli olduğu anlamına gelmez.