Hak ve batıl mücadelesi, insanlık dünya üzerinde var olduğundan bu yana devam ediyor. Hak ve batıl mücadelesi dünyanın her bir köşesinde, insanoğlunun olmuş olduğu her bir yerde devam ediyor. Özellikle Dünya üzerinde hak batıl mücadelesinin sembol olmuş olduğu yerler, mekanlar var. Kur'an-ı Kerim'in anlatımı ile Mısır, hak ve batıl mücadelesinin bu sembol mekanlarından bir tanesi. Hz. Yusuf ile başlayan, devamında Hz Musa ve Firavun ile devam eden hak batıl mücadelesinin sembol mekanı Mısır, günümüzde de bu mücadelenin çarpıcı örneklerinden birisini yaşadı, yaşıyor...
Batıl batı tarafından isimlendirilen "Arap Baharını" takip eden günlerde %52 oyla Mısır Cumhurbaşkanı seçilen Özgürlük ve Adalet Partisi lideri Muhammed Mursi ancak 1 yıl kadar cumhurbaşkanlığı yaptıktan sonra, 3 temmuz 2013'te Siyonist Kuklası General Sisi'nin elebaşı olduğu askeri darbeyle makamından uzaklaştırıldı. Mursi'nin görevinden uzaklaştırılmasının akabinde darbeye karşı yapılan gösterilere milyonlarca Müslüman katıldı. Darbeci zalimlerin Mursi yanlısı göstericilere müdahalesi ile en az 1000 civarında Mısır'lı Müslüman meydanlarda şehit edildi. Binlerce Müslüman da tutuklanarak Mısır zindanlarında çürümeye terk edildi. 2013'ten günümüze gelinceye kadar kamuoyuna yansıyan en az 50 civarında Müslümanda idam edilmek suretiyle şehadete yürüdü. Modern Firavun Sisi'nin diktatörlüğü altı yıldır Mısır'ın üzerine kabus gibi çökmüş durumda. 6 yıl boyunca Mısır adliyelerinde her türlü zulüm, haksızlık, adaletsizlik en zirve dönemlerini yaşadı. Müslümanlar sadece siyasi görüşlerinden dolayı pek çok suçla itham edildi, yargılandı. Atfedilen suçlar, atılan iftiralarla, ispatsız, delilsiz, cezalar aldılar. Süreç dünya Müslümanları açısından ciddi anlamda yaralayan, rahatsızlık veren bir süreçti. Ancak öyle gördük ki; Müslümanlar, kendi aralarındaki anlaşmazlıklardan kafalarını kaldırıp Mısır'daki daki haksızlığa, adaletsizliğe, zulme karşı ciddi bir tepki koyamadılar. Tepki koyamadıkları gibi Siyonist İsrail'in ve İsrail'in değnekçisi Amerika'nın elinde kukla, maskara olan bazı müslüman ülke yöneticileri Firavun Sisi'den tarafa tavır alıp Mursi'yi destekleyen İhvan hareketine karşı aleni düşmanlık sergilediler. Bazı petrol zengini ülkeler, Sisi'ye maddi manevi destek vererek tabiri caizse Firavunla aynı safta yer tuttular. Bu 6 yıllık süreç içerisinde Mısır adeta bir turnusol kağıdı gibi dünya üzerindeki zalimleri ve diktatörleri, içi başka dışı başka, konuşması başka eylemi başka olan münafıkları deşifre etmiş oldu. Her fırsatta demokrasi lafını ağzından düşürmeyen batıl batılı güçler demokratik bir seçimle halkın çoğunluğunun oyunu alarak iktidara gelmiş olan Muhammed Mursi'nin bir askeri darbe neticesinde zorla alaşağı edilmesine sessiz kalmanın ötesinde peşinde sevinç çığlıkları ile karşıladılar. Demokrarik, adil ve şeffaf bir seçim neticesi seçilen Cumhurbaşkanı ve hükümetini devirmek için silahlı kuvvetlerin yönetime kanlı müdahalesi olan darbeyi alkışlayıp darbeci vatan haini zalim Sisi'yi demokrasi havarisi ilan ettiler. Bu süreç gösterdi ki demokrasi denilen mefhum, gücü elinde bulunduran batıl batılı diktatörlerin Müslümanları parçalayıp kendi kuklalarına dönüştürmek, bölerek yönetebilmek için kullanmış oldukları bir argüman. Benzeri oyunlar pek çok Müslüman ülkede ve toplulukta deneniyor yada fırsat buldukça uygulanıyor. Geçtiğimiz yakın zamanda Sudan'daki darbe böyle bir tezgahın ürünüydü. Ülkemizde yaşamış olduğumuz 15 temmuz darbe girişimi de yine Mısır'da seçilmiş lider Mursi'ye karşı yapılan darbe girişiminin bir başka versiyonuydu.
Osmanlı'nın tarih sahnesinden çekilmesinin akabinde, Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetilmiş olduğu topraklar üzerinde kan, gözyaşı, zulüm hiç eksik olmadığı gibi, bu süreç içerisinde zulme maruz kalanlar hep Müslümanlar oldu. Müslümanların içerisinde yaşadığı halde, batıl batılı güçlerle işbirliği içerisinde olanlar daima rant ve çıkar elde ederek ayakta kaldılar. Düşmanların içimizden çok çabuk adam satın alabilmeleri başımızdaki en büyük beladır. Müslümanlar ne zaman uyanıp, kısmen şuurlanıp toparlanmaya başladılarsa bu satılmış, vatan haini, alçak insanların işbirliği ile engellenmiş oldu.
Dün Mursi'nin şahadet haberinin duyulması ile birlikte, Türkiye özelinde müslümanlarda bir farkındalık oluştu. Sosyal medya hesaplarında Mursi'nin şehadetine göndermeler yapılıp,fotoğraflarının, sözlerinin paylaşılması elbette güzel bir taraf olma göstergesiydi. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın almış olduğu "Salı günü öğle namazını müteakip bütün yurtta şehirlerin merkezlerinde Mursi için gıyabi cenaze namazı kılınması kararı" hem içimizdeki hainlere hem de İslam düşmanlarına karşı verilebilecek en güzel sembolik görüntülerden bir tanesi. Lakin 3 gün sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi yine gaflet uykusu içerisinde uyumaya devam edeceksek ya da aklımıza geldikçe Firavuna lanet okumaya devam edeceksek; Musa'nın yanında olmak adına, Yusuf'un davasını yüceltmek adına hiçbir gayretimiz olmayacaksa; biz hak ve batıl mücadelesini anlayamamışız demektir. Mursi'nin ve 2013 ten bugüne gerek Mısır meydanlarında keskin nişancılar tarafından vurularak şehit edilen, gerek hapishanelerde insanlık dışı işkence ve şartlardan dolayı şehit olan, gerekse idam edilmek suretiyle şehit olan Mısırlı kardeşlerimizin mücadelesini sadece kuru bir iktidar mücadelesi olarak görmenin ötesine geçemeyiz. Müslümanların asıl gayesi bulundukları ülkelerde iktidarı elde etmek değildir. İktidar da olmak bir araçtır. Asıl gaye, asıl hedef Îla-yı Kelimetullah'ı yeryüzünde yüceltmek ve Allah'ın son dinine, son şeriata uygun olarak hakkı ve hakikati yeryüzünde hakim kılıp, zulmü, haksızlığı yeryüzünden silme davası olmalıdır.
Cihad, Kur'an-ı Kerim'de sadece silahlı çatışma manasında kullanılmamıştır. Cihat, Hakk'ı hakim kılmak, zulmü engellemek için verilen her türlü mücadelenin adıdır.
Siyonist Yahudilerin, kendi hedeflerine giden yol üzerinde yegane düşman olarak görmüş oldukları topluluk, Müslümanlardır. Her türlü oyun ve entrikalarla müslümanları yok etmenin, yeryüzünden İslam kelimesini silmenin mücadelesini veriyorlar . Batıl davaları için her türlü yolu mübah görüp o doğrultuda çalışıyorlar. Acı ve kabul edilemez olan hâlâ birtakım Müslümanların!!! celladına, katillerine aşık olması ve onların gönüllü kuklalılarını yapmasıdır. Kuklalık aşkı, sadece Mısır'daki Sisi ve taraftarları ile sınırlı da değildir. Türkiye'ye baktığımızda da yüzde 25'lik bir kısımın/kesimin İslam düşmanlığında kemikleşmiş olduğunu görüyoruz. Bu azgın azınlığın, ilk fırsatta Müslümanları bir kaşık suda boğmak için her türlü ihaneti yapabileceği konusunda da Müslümanların uyanık olması gerekiyor.
Mursi'nin 6 yıldır çok kötü şartlarda, beton zemin üzerinde, hücre hapsinde tutulması, en insani sağlık hizmetlerinden dahi mahrum bırakılması, iddialara göre azar azar zehirlenmek suretiyle ve en son mahkemede devletine milletine ihanetle ve ajanlıkla itham edilmeye çalışılması üzerine kalbinin dayanamayarak şehadete yürümesi, sadece Müslümanların değil tüm insanlığın utanmasıgereken insanlığını sorgulaması gereken bir durumdur. Mursi'nin ulaştığı şehadet makamı kendisi için tam bir hürriyet ve makamların en âlîsidir. Şehadet elbette ki iman sahibi her müminin arzuladığı kavuşmak istediği bir makamdır. Üzüntümüz, Mursi için değildir. Asıl üzüntümüz hâlâ bir takım Müslümanların gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içerisinde kendi katilleri ile, zalimler ile, batıl batılı güçlerle işbirliği içerisinde olup onların gönüllü maşalığını yapmalarıdır. Mısır'da Sisi ve taraftarları Türkiye'de de farklı cemaat, cemiyet,tarikat, STK, parti mensupları olabilir. Bizim öfkemiz, zalim çağdaş modern firavunlara olduğu kadar, onların yanında olan, onlara güç ve destek veren saf Müslümanlaradır. Şuur ve idrak sahibi her bir mümin, Mısır'da Hasan el Benna'nın, Seyyid Kutub'un, Esma Biltaci'nin, Muhammed Biltaci'nin, Mursi'nin çizgisini takip etmek, yaşamak, yaşatmakla sorumludur. Türkiye'de de İskilipli Atıf Hoca'ların, Hacı Osman Efendi ve Hacı Galip Efendinin, Kullebi Akif Ağa'nın, Kadir Koliva’nın, Yakup Peçe’nin, Maşallah Ali Efendi’nin, Mevlevî İbrahim Hakkı Efendi'nin, Şalcı Şöhret Bacıların ve bir akşam evinden alınarak bir daha kendisinden haber alınamayan, İstiklal mahkemelerinde yalan yanlış iftiralarla, suç isnatlarıyla suçlanıp, savunma hakkı bile verilmeden darağaçlarında sallandırılan yüzlerce, binlerce alimin çizgisini devam ettirmekle yükümlüdür. Hak batıl mücadelesi, Müslümanlar yeryüzünde Hakk-ı hakim kılıp, zulmü yeryüzünden silinceye kadar devam edecektir. Firavun'a lanet etmek veya Firavun'un karşısında olmak yetmez. Musa'nın yanında olmak, Yusuflara sahip çıkmak ve hak mücadelesini her zaman, her yerde yaşatmanın çabasını vermek gerekir.
Şehadet'in kabul olsun, Mısır'ın büyük lideri... Şahadet'in toprağa düşen her bir tohumun yüzlerce, binlerce meyve vermesi gibi yüzlerce binlerce Müslümanın şuurlanmasına vesile olsun. Sen şahadetinle kazandın. Asıl kaybedenler, Mahkeme-i Kübra'da kaybedecek olan çağdaş Firavunlar Hâmanlar ve onların tebâsıdır. Zalimler için yaşasın cehennem...