Üzerinde yaşamakta olduğumuz coğrafya jeopolitik konumu ile gaflet içerisinde olmayı barındırmayacak/affetmeyecek olan bir coğrafyadır. Üç kıtanın kesişim noktasında olması, enerji kaynaklarına yakınlığı, deniz, hava, kara ve enerji yollarının kavşak noktasında bir konuma sahip olması, barındırmış olduğu Değerli Toprak Elementleri, madenler, vb. açılardan değerlendirdiğimiz zaman burada yaşayan insanların bu nimetlerin aynı zamanda ciddi bir külfet olduğunun ve ciddi mükellefiyetler yüklediğinin farkında olarak yaşaması gerekiyor.
Dünyayı sömürmeyi, diğer milletleri köleleştirmeyi hatta kendi ifadeleri ile "tanrıyı kıyamete zorlamayı" kendilerine hayat prensibi olarak belirlemiş, kendilerini dünyanın efendisi zanneden bir takım inanç/ırk/milliyet mensubu güç odakları bu coğrafyanın değerini, jeopolitik ve teopolitik konumunu, dünya üzerindeki özgül ağırlığını gayet iyi biliyorlar. Sahip olamasalarda, salim bir şekilde varlığını sürdürmesine de müsaade etmemek adına; terör, ekonomik krizler, istikrarsız toplum, darbeler, mankurtlaştırılmış/ öğretilmiş çaresizliği ideoloji haline getirmiş kitleler, gayri nizami psikolojik savaş teknikleri ile bu coğrafyayı ve bu coğrafya üzerinde yaşayan milletimizi kendi kısır döngüsü içerisinde hapsolmuş bir hayata ya da edilgen bir kimliğe mahkum etmek istiyorlar. Fakat, öğretilmiş çaresizlik zincirlerini kırma eğilimindeki her türlü inisiyatif, hem içerideki kuklalar tarafından hem de dışarıdaki kuklacılar tarafından ciddi bir reaksiyonla karşılaşıyor. Türkiye'nin jeopolitik ve teopolitik açıdan özgül ağırlığı ile kendi varlığını kabul ettiren belirleyici ve dengeleyici bir güce dönüşmesi, hem yakın coğrafyalar üzerinde hem de dünyanın bütününde bir takım sapkın ve saplantılı ideolojilerle eyyamcılık, toplum mühendisliği yapanları ciddi manada rahatsız ediyor. Onlar için en ideal olanı Anadolu, Mezopotamya, Mısır ve Arabistan coğrafyasındaki insanların gönüllü köleliği kabul etmesi ya da kuklacıların kukla gösterilerine seyirci kalmasıdır. Ne zaman ki seyircilikten sıyrılıp, oyun kurucu veya oyun bozucu bir rol üstlenmeye kalkıldığında her türlü anti propaganda, algı yönetimi, iftira kampanyaları ile provokasyonlara başlıyorlar.
Bu noktaya Kur'an-ı Kerim'in Enfal Sûresi 60. Ayeti Kerimenin rehberliğinde baktığımız zaman Kur'an'ın güçlü ışığı, kuklacıların perde arkasından tuttuğu ve seyircileri hipnotize ettikleri zayıf ışığı kırıp, kuklaları ve perde arkasındaki kuklacıları net bir şekilde gösteriyor. Enfal Sûresi 60. Ayeti Kerimede: "Allah'ın ve sizin düşmanlarınızı ve onların arkasında olup sizin bilmediğiniz ama Allah'ın bildiği düşmanlarınızı korkutup caydırmak üzere onlara karşı elinizden geldiği kadar güç ve savaş atları hazırlayın. Allah yolunda harcadığınız her şeyin karşılığı zerrece haksızlığa uğratılmadan size tastamam ödenecektir." Ayeti Kerimede dikkatimizi çeken; "onların arkasında olup sizin bilmediğiniz ama Allah'ın bildiği düşmanlarınızı!" ifadesidir. Hem nüzul döneminde hemde kıyamete kadar gelecek olan tüm devirlerde, İslam'a ve Müslümanlara olan düşmanlıkların boyutlarını göstermesi açısından dikkat çekici bir ifadedir. Bu ifadeyi düşmanlıklarını gizleyen, sizden gibi gözüken -sizin düşman olarak saymadığınız- dost zannettiğiniz, müttefik gördüğünüz ama içlerindeki Allah'a, Müslümanlara karşı olan kini, nefreti, düşmanlığı gizleyerek hareket eden, aleni düşmanlarınıza lojistik, askeri, ekonomik, psikolojik, siyasi destek veren kimseler olduğu şeklinde yorumlanmıştır. Ayeti Kerime bağlamında düşündüğümüzde, ülkemizin son yirmi yıldır savunma sanayi alanında yapmış olduğu başarılı AR-GE çalışmaları, donanımını, techizatını, silahlarını, savunma sanayi ürünlerini yüzde doksanlar civarında yerli ve milli yapması, kendisi üretmesi ve geliştirmesi, dünyada süper güç olarak ifade edilen ülkelerde bulunan konvensiyonel silahların daha modern ve gelişmişlerine sahip olması bu topraklar üzerinde planları, emelleri, ideal ve ideolojileri olan, son yüzelli-ikiyüz yıldır bu ideallerini gerçekleştirmek için her yolu mübah görüp kendi yumurtasını pişirmek için komşusunun evini yakmaktan çekinmeyenleri elbette korkutmuştur. Yakın coğrafyalarda olup bu topraklar üzerinde yaşayan milletimize düşmanlığını çekinmeden ilan edenleri ürkütmüştür. Bazıları bu korkularını açık açık dile getiriyorlar. Kuklalar, kuklacılara yalvarır duruma geldiler. Bu hepimizce malum...
Ancak bunların arkasında olan, bizim bilmediğimiz fincancı katırlarının da ürkmüş olduğunu ve fincanları döke saça, kıra kıra tepki verdiklerini de görüyoruz. Son zamanlarda atılan iftiralar, bazı ülkelerde tertiplenen konferans, sempozyum, yolculuk, hamburger vb. isimler arkasına kamufle edilerek yapılan toplantılar gösteriyor ki; bizim bildiğimiz ve bilmediğimiz fincancı katırları fena ürkmüş ve korkmuş durumdalar.
İslam inananlarına izzet kazandıran, müntesiplerini izzetli yaşaması noktasında teşvik eden bir dindir. Hayatın bütün alanlarını kapsayan hukuki ve ahlaki ilkeler koymuştur. Toplumlar arası anlaşmazlıklardan, adaletsizliklerden, zulümlerden kaynaklanan savaşlar da hayatın içerisinde olduğuna göre; barışı, adaleti hakim kılmak için, zalime engel olup zulmü ortadan kaldırmak için savaş güçleri hazırlamak barışın teminatıdır. Sulh içerisinde yaşamak için her an cenge hazır olmak bir prensip ve hayat ilkesidir.
Türkiye, kırk yılı aşkın bir süredir başına bela edilen, silahlı güç, sert güç olarak lanse edilen PKK terör örgütünü ve yumuşak güç olarak lanse edilen, kullanılan FETÖ terör örgütünü bitirme noktasına gelip, diğer kukla, taşeron terör örgütlerini (DAEŞ, DHKP/C vb.) deşifre edip, kuklacıları meydana çıkarmaya başladığı içindir ki; perde arkasında, aleni düşmanların arkasında duran, bizim bilmediğimiz hatta bizden gördüğümüz pirincin içindeki beyaz taşlar da kendilerini izhar etmeye başladı. Jeopolitik konumunun farkında olup, teopolitik gücünü potansiyelden kinetiğe çeviren ve ayağına vurulmak istenen ekonomik prangalarını kırıp, kuklaları ve perdeyi yıkan bir güç, gelecek yüzyılda küresel ölçekte dengeleri değiştirecek güçtür. Küresel ölçekte eksen kaymalarının hızlandığı, enerji, ekonomi, üretim, bilişim savaşlarının pik yaptığı bir dönemde sahnelenmekte olan oyunun farkına varıp, senaristleri, yönetmenleri, rejisörleri, yapımcıları, ışıkçıları, makyözleri ve kulistekileri iyi tanımak gerekiyor. Yoksa ülkenin fincancı katırının ürkmesi ile diğer katırlarda gemi azıya alır ise zapt etmek zannedildiği kadar kolay olmayacaktır.
İyi haber, katırlar kısırdır...