Tüm İslam âlemi mübarek Ramazan ayını idrak edip Ramazan Bayramına hazırlık yaparken, mizaçları, huyları ve niyetleri gereğince Yahudi Terör Devleti İsrail ve onun yardakçıları hiçbir insani ve vicdani ilke ve kural tanımadan saldırıya geçti. Lanetlenmiş bir kavim olarak kendilerine verilen bu dünya mühleti süresince böyle davranmaya devam edecekler. Gerçek hesap inanıyoruz ki yakın zamanda görülecek.
İsrail askerlerinin saldırıları ile birlikte Müslümanların takındığı tavır durduğumuz ya da duramadığımız yeri göstermek açısından nasıl da mühim ve manidar… Kitabın orta yerinden lafı da eğip bükmeden Filistin üzerinden özellikle Türkiye Müslümanlarını okumaya çalışsak ne çıkar karşımıza?
Haberler ve görüntüler gelmeye başladıktan sonra kim hangi pozisyonu aldı, kime ne söylendi, kim sessiz kaldı, kim umursamadı, kim alaya aldı, kim gizliden gizliye sevindi? Sorduğumuz suallerin hepsine parmakla göstereceğimiz birilerini bulmak mümkün. Bu “birileri” kimlerdir?
Birileri, sosyal medya ve sair platformlarda İsrailli Yahudi askerlerin savunmasız ve silahsız Müslüman halka yaptıklarını duyurma ve gösterme yoluna gitti. Bu yayınlar paylaşıldı. Müslümanlardan birileri bu paylaşımları, İsrail’i kınayarak, kimisi de dualar okuyarak paylaştı. Hemen arkasından diğer Müslüman birileri bu paylaşımları tahfif ederek ve hatta müstehzi bir eda ile karşıladı. Yapılan paylaşımları yersiz ve gereksiz gördü.
Müslümanlardan birileri, yine Müslümanlara kızdı. Birlik ve beraberlik içinde olmayan, bir araya gelememiş İslam âlemine köpürdü. Bunca Müslüman şu kadarcık Yahudi’yle baş edemiyor diye sitemler etti. Yine Müslümanlardan birileri işi milliyetçiliğe döküp Arap dünyasına veryansın etti.
Müslümanlardan birileri mevzuyu alıp hükümet meselesine getirdi. Güçsüz olduğumuzdan, hükümetin yeteri kadar ses çıkarmadığından bahisle yüklendi mevcut hükümete. Başka birileri daha da ileriye gidip İsrail devleti ile yapılan anlaşmalar, ticaret, alış verişler, ilişkiler nedeniyle hükümetin de aynı kefede olduğunu söyledi. Oysa birileri devletin güçlü olmasının ne kadar mühim ve elzem olduğunu bir kere daha idrak etti.
Yine Müslümanlardan birileri sosyal medyada gösterilen bu fotoğraf ve videoların İsrail’in bir oyunu olduğunu bu şekilde tüm dünyaya Müslümanlar eliyle bu görsellerin dağıtıldığını, İsrail’in böylelikle herkesi korkuttuğunu, tüm bunlardan dolayı görünenlerin yanılsama olduğunu söyledi.
Müslümanlardan birileri, Müslümanları pısırıklıkla, sahte tepkiler vermekle, boş ve beyhude protestolarla eğleşmekle suçladı. Birileri klavye kahramanlığı yapanlara attı tuttu, kızdı köpürdü ama aynı birileri “dua ve söz” mesabesinde olsa bile konforunu bozmadı.
Mesela ekranlarda ekran vaizi olarak sadece ayetler okuyup tumturaklı, süslü ve cazibeli cümleler kuranlar bu konuya dair tek kelime etmedi. Yahudilerle ilgili ayetlerden bahsetmedi. Lanetlenmiş bir kavim için Kur’an-ı Kerimde geçen hadiseleri konuşmadı. Birileri; “Bizi camiye almıyorlar, itikâf yaptırmıyorlar” diye bas bas bağırdılar ama adı Kitapta geçen mescide her türlü hakareti mazur görenler için tek bir cümle kurmadılar.
Müslümanlardan birileri siyasi tarih okumadan, coğrafyayı tanımadan, Peygamberi ve onun diğer insanlarla ilişkisini bilmeden, fethin ne olduğunu anlayamadan; kendi nefsi, kendi meşrebi, kendi derneği, kendi vakfı, kendi grubunu mihenk taşı yaparak tavır aldı. Yani herkes kendince bir duruşu tercih etti… Sordular aynı birilerine “E ne yapalım?” Ne yapılacağını söylemek görevleri değilmiş o birilerinin.
Yine Müslümanlardan birileri gücü neye yetiyorsa, eli nereye ulaşıyorsa, neye takat getirebiliyorsa onu yapma gayretine girdi. Eğer dua ise elinden gelen hiç olmazsa bunu yaptı. Gördüğü fenalığı duyurdu, kalbinden buğzetti. Birileri yazdı birileri çizdi birileri söyledi; mesele durduğun yer neresi meselesi. O birilerinden her biri kendi imtihanını veriyor nitekim. Yahudi askerlerinin postalları altında boynuna basılı halde yerde yatan ve fakat gülümseyen Müslüman öte dünyada “birilerinden” şikâyetçi olursa…