Aldığımız son haberlere göre şu anda Gazze’nin kuzeyinde, insanlığın vicdanını sızlatan dramlar yaşanmaktadır. Orada açlıktan ölen ve tavşan ya da kedi mamasından öğütüp ekmek yapmaya çalışan Filistinli Müslüman kardeşlerimiz, açlığa karşı direnmekteler. İsrail’i yöneten ve tarihteki Yezid’e taş çıkaran çağdaş Yezidler, her türlü yardımın girişini yasakladığından dolayı insanlık dışı bir vukuat yaşanmaktadır. Medenî(!) dünya bu dramı sadece seyretmekte.
Efendiler! İnsan, fıtrat itibariyle melekle şeytan arasında bir kıvamda yaratılmıştır. Yüce Allah bizim genlerimize fücuru/günah işlemeyi/canavarlığı da kodlamış, takvayı da… İmam Gazali, insanda zorunlu olarak dört sıfatın bulunduğunu ve bu sıfatlar terbiye edilmediği zaman insanoğlunun dünyanın en vahşî, en âdî ve en rezil varlığı haline gelebileceğini belirtmiştir. Bu sıfatlar:
1-Sebûiyyet/yırtıcılık,
2-Hayvâniyet/Şeheviyyet
3-Şeytâniyet
4-Rubûbiyettir.
1-Sebuiyyet, yani canavarlık, yırtıcılık sıfatıdır. Eğer bu sıfat azgınlaşırsa insan, dünyanın en yırtıcı hayvanından daha vahşi olur. Arslan, kaplan ve sırtlanın yapmadığı vahşilikleri sergiler. Tarih buna şahittir. Tüm zalim ve müstekbir firavunlar, nemrutlar kendilerine muhalif olanları işkencelerle öldürüp ateşlere atarken zevk alıyor idiyseler, bu sıfatlarını azgınlaştırdıklarından dolayı zevk alıyorlardı. Kazıklı Voyvoda, insanları kazıklara oturtarak yok etmişse, ya da onun torunları olan “Sırp Kasapları” dün Bosna-Hersek’te çocukları kıyma yapmışsa, Yunan ve Moskof mezalimi, hamile kadınların karınlarındaki çocukları süngü ile fırlatıp atmışsa ve bugün Filistin’de dünyanın gözü önünde üçte ikisi çocuk ve kadın olan yirmi binden fazla cana kıyılmışsa bunlar, canavarlık sıfatının azgınlaştırıldığından dolayı olmuştur. Kısaca insanoğlu akla hayale gelmedik işkenceler yapıyor, kadın, çocuk ve yaşlı demeden toplu katliamlara girişiyorsa, işte bu yırtıcılık sıfatının azgınlaşmasındandır. Hangi canavar, bütün bunları yapanlardan daha vahşidir?
Eğer insanın bu sıfatı eğitilirse şecaat ve cesaret sahibi olur. Bu sayede dinini, ırzını ve diğer mukaddeslerini korur. Dolayısıyla bu sıfat gereklidir, fakat eğitilmesi, terbiye edilmesi şarttır.
Eğer yırtıcılık sıfatı tamamen ihmal edilir ve köreltilirse, insan korkaklaşır. Korkudan dolayı, korunması gereken mukaddesleri uğruna kendini adayamaz. Siner ve “Bana değmeyen yılan bin yaşasın” teraneleri ile avunur.
2- İnsandaki “Hayvaniyet” sıfatına gelince: Eğer insanın bu vasfı azgınlaşırsa toplumda fuhuş artar. Şehevi arzuların tatmini için her türlü çarpık ilişkiye girilir. Toplum için için çürümeye başlar. Artık erkek erkekle, kadın kadınla -bazı batılı ülkelerde olduğu gibi- resmi evlilikler yaparlar.
Eğer bu sıfat terbiye edilirse, nikâhlı meşru evlilikler yapılarak neslin çoğalmasına, sağlam temellere dayalı aile yuvalarının kurulmasına ve helal yoldan doğal cinsel ihtiyaçların tatminine sebep olunur.
Bu sıfat ihmal edilerek köreltilirse, hadımlaşmalar yaygınlaşır ve neslin devamının önü tıkanmış olur.
3- “Şeytaniyet” sıfatı insanda azgınlaşırsa güven kalmaz. Aldatma, dalavere, soygun, hortumlama, entrika gibi toplumu iğfal eden davranışlar artar. Karşı tarafı aldatmaktan, onu sömürmekten zevk alır ve böylece toplumsal kirlenme, önüne geçilmez bir boyut kazanır. Beşeri sistemlerin yetiştirdiği nesiller, hep bu sıfatın azgınlaşmasıyla ün salmıştır. Hortumcuların, bürokrat ve siyasi ayaklarını teşkil edenlerin “şeytaniyet” sıfatları hayli doruk noktada azgınlaştırılmıştır. Bugün vahye sırt dönen sistemlerin figüranlarının yetiştirdikleri nesiller, yolsuzluklar konusunda gırtlağına kadar bataktadır. Bu talancı, vurguncu, hortumcu insanlar, aldıkları eğitimin bir yansıması olarak aldatmayı/şeytaniyeti kendilerine şiar edinmişlerdir. Onların lügatinde dürüstlüğün adı enayiliktir.
Eğer insandaki, “şeytaniyet” sıfatı eğitilirse insan firaset sahibi yani ileri görüşlü olur. “Bir delikten iki kere elini ısırtmaz”. Aldatılmalara karşı uyanık olur.
Bu sıfat ihmal edilip köreltilirse “Bir delikten elini iki kere ısırtır.” Başkaları tarafından bolca aldatılır. Firaseti kaybolur.
4- İnsanda ayrıca “Rububiyet” dediğimiz, “sahip olma”, “bir şeyi sahiplenme” sıfatı da vardır. İnsanlardaki bu vasfın azgınlaşmasından; her şeyin sahibinin insan olduğu, ona başka ortak tanınamayacağı sonucuna ulaşılır. “Yeryüzü hâkimiyetinin kayıtsız şartsız insanın olduğu” inancı, bu sıfatın azgınlaştığı insanlarda bir “inanç” esasıdır. Hatta bu sıfatın azgınlığı doruk noktaya ulaştığı zaman bazı ateist-Marksistlerin dediği gibi -hâşâ- “Allah” diye bir varlık yoktur. “Allah’ı, halk muhayyilesi yaratmıştır” diyecek kadar işi zıvanasından çıkarırlar. Nitekim bir zamanlar Yargıtay başkanlığı yapmış olan İmran Öktem, aynı zırvayı dile getirmiş, öldüğünde haklı olarak cenazesini kıldıracak imam bulunamamıştı.
Bu sıfat terbiye edildiği zaman, toplumda mülkiyet kavramı yerleşir. Kişilerin sahip oldukları varlıklara saygı duyulur. Mülkiyet düşmanlığı yapılmaz.
Bu sıfat ihmal edilip köreltildiği zaman “eline vur ekmeğini al” cinsinden “hımbıl, mıymıntı, sünepe” bir insan acûbesi ortaya çıkar.
Yukarıda saydığımız, insanda bulunan bu sıfatlar, küresel bazda dünyaya yön veren emperyalist müstebit ve müstekbir ülkelerin yöneticilerinde azgınlaşmış biz şekilde işlev görmektedir. Bugün, insanlıktan nasibini almamış, terörist, vahşi ve canavardan daha âdî bir devlet olan İsrail, tarihte Kerbela ablukasını yaşatan ve susuzluktan Hz. Hüseyin ve taraftarlarının şehit olmasına sebep olan Yezit yönetiminden daha acımasız ve daha vahşidir, âdeta ona rahmet okutmaktadır. Refah kapısında yardım götüren binlerce tırı içeri almaması ve Gazzeli Müslümanları açlık ve susuzlukla baş başa bırakarak ölüme terk etmelerinin başka nasıl izahı olabilir? Bu zulme seyirci kalan dünya da bu vahşete ortaktır. Ve insanlık ölmüştür.
İnsanlığını öldürüp vahşileşen bu firavun düzeninin kurucuları, mutlaka bir gün bu yaptıklarının altında kalacaklar ve ettiklerini bulacaklardır. Çünkü zulm ile âbâd olmaz. Bugün olmazsa yarın, bir gün mutlaka!!! Çünkü biz inanıyoruz ki, Allah, mühlet verir ama ihmal etmez. Bu da biline!!!