Müslüman doğmakla başlamışız dert emziğinden emmeye. Hele ki doğduğumuz beşiğin adı Patani, Arakan, Keşmir, Gazze , Doğu Türkistansa yetim doğmuştur çığlıklarımız. O çığlık ki ulaşamaz bir belde öteye. Henüz haritada bile keşfi zor yapılmıştır ve gitmemiştir oraya dünyayı turlayan televizyon programları. Mazlum coğrafyanın saçlarına hüzün takmış Mü'minleriyiz biz. Oksijeni içimize şöyle doyasıya bir çekmek yerine hep iç çektik kalın puntolu ahlar eşliğinde ve hep bir Kudüs davası oturdu yüreğimize.
Filistin'i yazmak için İsrail'in fosfor bombası atmasını mı bekleyeceğiz ? Göğe doğru bir kaç yumruk sıkıp "Yıkılasın İsrail" demek için de bir kaç Gazze’li çocuğun şehid edilmesini mi gerekir? Sesimiz neden tekliyor ? Sesimiz çatallaşmadan şöyle soylu bir öfkeyle "...Yenileceksiniz ve Cehenneme Sürüleceksiniz" (Ali İmran - 12 ) deme gayretini körüklemek yerine Birleşmiş İlletlerin kınama yayınlamasını mı bekleyeceğiz ? Ya da hiç bir şey yapmayıp, meşhur televizyon vaazlarının dediği gibi "Canlı bomba caiz değildir" fetvaları mı vereceğiz?
On yaşında bir çocuk düşünelim adı Hanzala olsun. Her çocukta olduğu gibi O'nun gözünde de babası yenilmez bir kahramandır. Bütün tehlikeleri aşan tek sığınaktır babası. Tam da o psikolojiye sahip Hanzala'nın babası, İsrail askerleri tarafından gözlerinin önünde dövülüyor, yerde sürükleniyor, çenesine tüfek dayanıyor ve kanlar içinde derdest ediliyor. Mescidi Aksa'nın temelleri gibi Hanzala'nın da tüm hayalleri artık yıkılmıştır ve o yıkık hayalle büyümüştür Hanzala. Hanzala artık evlenmiş koca bir adam olmuştur. Ve bir gün annesiyle kardeşleri de gece yarısı bir baskınla yataklarında katledilmiştir. Hanzala, bu zulme tepki verilmezse soykırıma uğrayacaklarını artık bilmektedir. Ama hem Hanzala silahsızdır hem de düşmanla birebir savaşma şansı yoktur. Bütün ümitlerini tüketen Hanzala bombayı sarar vücuduna ve karısının gözlerine son kez bakarak Tel Aviv'e doğru yol alır. İsrail'in tam ortasına gelir ve çeker pimi.
Hanzala pimi çekmesine çekmiştir ama bir dert sarar bizim ülkeyi. Hanzala'nın yaptığı caiz midir değil midir ? Bizim bu soruların cevabını aradığımız ortamla söz konusu Filistin’i şöyle bir tahlil edelim. Biz oturduğumuz yerde kuş sesleriyle dinlenirken hatta denize nazır kahvemizi yudumlayıp klasik ney parçaları dinlerken, Gazze'de ne zaman patlayacağı belli olmayan bombalar dinliyor çocuklar ninni niyetine. Biz kredi çekip dört oda bir salon evler alırken onların kiremitten dizdiği duvarları bir İsrail dozeri yerle yeksan ediyor. Biz yeni doğan çocuğumuza bir yetişkin gibi odalar döşerken, Filistin'de çocuklar kendi kanlarına bulanmış elbiselerle bir metre karelik yer altına oda diye gömülüyor. Biz arabamızın döşemesi kirlenmesin diye uğraşırken, onlar arkadaşlarını sırtlarında hastaneye (hastane de ne kadar hastane tartışılır) götürüyor. Biz Avrupa Birliği bizi ne zaman alacak diye hayıflanırken, onlar Mısır insani yardımları ne zaman içeriye alacak diye bir diktatörden medet bekliyor. Durum bu ve daha fazlası iken hiç kimse ama hiç kimse oturduğu yerden canlı bomba caizdir değildir tartışması açmasın.
Canlı bombanın caiz olup olmadığını merak edenler kimler derseniz, "Tuvalete tükürmek günah mı hocam" sorularının sahipleridir. Düşün ki bir canlı bombasın. Sabah evde o bombayı vücuduna sararken nasıl bir ruh halindesin, yolda yavaş adımlarla gidiyorsun ve biliyorsun ki bir kaç dakika sonra öleceksin. Çevrende olup biten her şey gördüğün son kare olacak. Ağlayan adamlara, gülen çocuklara bakacaksın ve düşüneceksin ben artık ne ağlayacak ne güleceğim. Yağan yağmuru tenin son kez hissedecek ya da Güneş gözünü son kez kamaştıracak. Çocuklarına ve karına son kez bakacaksın, "görüşmek üzere" dediğin laf Kıyamet Günü yerini bulacak. Parmağın bombanın pimini iterken nasıl da soğuk terler dökeceksin bunları hiç düşündün mü? Ve o an, daha düne kadar bıçak kestiği için sızlayan bedeninin bütün parçaları; ellerin, kolların, beynin bir köşede fırlatılmış ve tanınmaz bir halde yatıyor olacak. Bunlar ne kadar kolay sizce?
Fetva vermiyorum, yapılan iş doğrudur yanlıştır demiyorum. Onu Filistinli Alimler söylemeli biz değil. Biz oturduğumuz yerden fetva vermek yerine dua etmeyi seçmeliyiz. Ve öyle sanıyorum ki bunu başarabilseydik, işte o zaman tam da o zaman Ortadoğu'nun çıbanı patlamış olacaktı. Rabbim onları bağışlasın, affeylesin bizleri de peşin hüküm vermekten alıkoysun.