Cumhuriyetin tosuncuklarından olan kara kafalı, faşist zihniyetli, meşhur söylemleri ile “Cumhuriyetin kurucu felsefesine” dönüş rüyaları gören biri çıktı, Miladî 2021 yılına ramak kala 30 Ocak 2020 akşamı, katıldığı bir tv programında, kılcallarına kadar sinmiş olan başörtüsü nefretini kustu. 28 Şubattan bugüne kadar yaklaşık yirmi üç yıl geçmiş olmasına rağmen bu köhnemiş kafada bir değişiklik olmadığını gösterdi.
O kara kafalı tosuncuk, bir zamanlar bakanlık da yapmış olan CHP’li eski milletvekili Fikri Durmuş Sağlar’dan başkası değildi. Fikri cenapları şöyle buyurmuşlar: “Türban irticai faaliyetlerin, Şeriat isteyenlerin üniformasıdır. Başörtüsü, yüzyıllar boyunca Anadolu’da bir geleneksel giysidir, arada fark var. Kendimden söylemek istiyorum ben yargılandığım zaman türbanlı bir hâkimin karşısına gittiğimde benimle ilgili haklarımı koruyacağı ve adaleti yerine getirebileceği konusunda kuşkum var. Bazıları militanca ve ideolojik takılıyor, bununla mücadele edilmeli.”
Anadolu kadınının bağlama şekli ile üniversite görmüş kız ve kadınımızın bağlama şeklini birbirinden ayırarak, kendilerince “Anadolu kadınının bağlaması masum bir bağlama şeklidir, geleneklere uygundur. Fakat okumuş bayanların bağlama şekli ideolojiktir, Şeriat isteyenlerin simgesidir.” Bağlama şekillerini, İslam düşmanlıkları tarihen sabit olan bu katran kafalılar mı belirleyecek? Nasıl bağlarsa bağlar sana ne! Senin karnının ağrısı o değil. Sana göre başı kapalı kadın temizlikçi olabilir, hademe olabilir, çocuk bakıcısı olabilir, bulaşıkçı olabilir ama müdür, hemşire, hâkim, savcı, doktor, mühendis olamaz. Bu onların Şeriat istediğinin simgesidir. İsmiyle müsemma Fikri “DURMUŞ” adamdan bundan farklı bir düşünce beklemek hayal olur.
Bir Müslümanın Şeriat istemesinden daha doğal ne olabilir? Yüce Allah, Hayat Kitabımızda “Sonra seni de din konusunda bir şeriat üzere kıldık. Ona uy ve bilmeyenlerin arzularına uyma.” (Casiye:18) buyuruyor. Bu ayet gereği her Müslüman, vahiy düzenini istemek ve o uğurda mücadele etmek zorundadır. Bu buyruk doğrultusunda, Kur’an’a inanmış bir bayan da Yüce Allah’ın örtünmekle ilgili koyduğu Nur suresi 31 ve Ahzab suresi 59’uncu ayetleri gereği örtünüyor. Bu konuda katran kafalı Kemalist chp’li cumhuriyetin tosuncuklarından icazet almaları mı gerekiyor?
Sen başörtülü hâkimlerin, “hakları korumayacağını, adaleti yerine getiremeyeceğini” söylerken, Müslümanlar da “başörtüsüz hâkimlerden aynı endişeyi duyma” hakları olmaz mı? Ama hiçbir Müslüman “Başı açık hâkimler adalet dağıtamaz, hakkımı koruyamaz” dememiştir.
Yerinde duramayan, başörtülülerin çoğaldığını görünce kuduran, daha önce başörtülü olarak kapısından bile giremedikleri yere hâkim, savcı ve doktor olarak atananları gördüğünde bilinçaltındaki İslam düşmanlığı depreşen ve fabrika ayarlarına dönerek saldırıya geçen bu sâbık bakan ve milletvekili Bay Fikri “DURMUŞ” da, bunlardan sadece bir tanesidir.
Anlaşılıyor ki bu zihniyet -Allah göstermesin ve nasip de etmesin- tekrar iktidara gelseler cumhuriyetin ilk yıllarında yaptıklarını yapacaklar, 28 Şubat günlerini tekrar hortlatacaklar. Şu sıralar Fransa’da Müslümanları asimle etme planlarını sıkı bir şekilde uygulamaya çalışan Macron’a rahmet okutacaklar. İnanın bazen bizim yerli gâvurlar, elin gâvurundan daha gâvur oluyor. Allah bunlara fırsat vermesin, niyetlerini kursaklarında bıraksın.
Fikri cenapları, daha sonra gösterilen tepkiler karşısında vakur(!) ve cesur yürek(!) bir duruşla, linç kampanyasına maruz kaldığını söyleyerek söyle tweet buyurmuşlar: “Kafasını kuma gömenlerden, ekseni kayanlardan, sağa-sola şirin görünmeye çalışanlardan olmadan bu gerçeği anlatmaya ve siyasal İslamcı ideolojinin laik demokratik Cumhuriyeti yıkma hedefine milyonlarca yurttaşımızla birlikte karşı çıkmaya sonuna kadar devam edeceğim.”
Breh breh breh! Bu sözlere hiç de şaşırmadım. Bu kafa, tarihî süreç içerisinde Vahiy düzenine karşı duruşuyla hep vardı. Hz. İbrahim zamanında Nemrut olarak, Hz. Musa zamanında Firavun olarak, Hz. Muhammed (sav) zamanında da Ebucehil olarak Hakka hep karşı çıktılar. Tarih, Hakla bâtılın mücadelesidir. Onun için bu katran kafalılar da günümüzün Nemrudu, Firavunu ve Ebucehilidir. Bunlardan kutsal değerlere saygı ve hayat hakkı beklemek, akrep ve yılandan bal yapmasını beklemek kadar abes ve beyhudedir. İslam düşmanlığı bunların cibilliyetleri gereğidir. Alelacele ilan ettikleri cumhuriyet sonrası yaptıkları ilk iş, Şeriatı ilga etmek olmuştu. Kur’an ve geçmiş müktesebatımızla irtibatımızı koparmak için Kur’an harflerini yasaklayıp Latin harflerine geçmek, savaştan yeni çıkmış, yiyecek ekmek, giyecek ayakkabı bulamayan yoksul Anadolu insanına, astronomik rakamla satın aldırıp zorla şapka giydirmek, giymeyip ısrar edenleri darağaçlarında sallandırmak, camileri ahır ve depo haline getirmek, ibadetlerimize müdahale ederek onsekiz yıl ezanı “Tanrı uludur” diye okutmak bu faşist, şövenist, çağdaş Nemrut, Firavun ve Ebucehillerin ilk icraatları olmuştu. İstanbul Büyükşehir belediyesinin düzenlediği alternatif Şeb-i Arûs kutlamasında da Türkçe Kuran ve Türkçe ezan okunması da, bunların hâlâ aynı kafada olduklarını ve iktidar oldukları ilk fırsatta faaliyete geçeceklerinin işaret fişeğidir. Çünkü yaptıkları, yapacaklarının şahididir.
Bundan dolayı Fikri cenaplarının, birçoğu içinde gizli, birazı da ağzından taşan kin dolu sözler sarf etmesini anlıyorum. Bu onun cibilliyetinin dile gelişidir. Fabrika ayarlarına dönüşüdür. Cumhuriyetin kurucu felsefesine öykünmedir. Dedelerinin yolunu adım adım takip edişidir. Hâlâ anneannesinin yağını kullandığının resmidir.
Konuya Kur’an’ın şu ayetiyle nokta koymak istiyorum: “Sizler, işte böylesiniz; onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler. Siz Kitabın tümüne inanırsınız, onlar sizinle karşılaştıklarında 'inandık' derler, kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: 'Kininizle geberin.' Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.” (2Âl-i İmran:119).