Kadın da kocası da doktora yapmış ve bir üniversitede akademisyenler... İkisi de önemli bir bilim dalının spesifik bir üst boyutunda kariyer sahibi. Şikâyet üzerine tutuklandı ve biri 5 ay, diğeri 9 ay hapis yattı, ilk celsede hiçbir delil olmadığı için serbest kaldılar. Mesleki yeterlilik seviyeleri-ihtisaslaştıkları konular nadirattan! Bir sene daha tutuksuz yargılandı ve yine berâat ettiler, kurtuldular, şimdi de görevlerine dönmeyi bekliyorlar...
E ne güzel işte, daha Allah'tan bela mı istiyorlar, diyecektiniz galiba! Namuslu, hür bir kadın, mesela kendi eşlerinizi tahayyül edin… N’oldu kendi eşlerimiz söz konusu olunca biraz ağır mı geldi, e ağır zaten! İki gün hastaneye yatsak, neler çektiğimizi yedi düvelle paylaşırız veya iki arkadaşımız geçmiş olsuna gelse moral verir değil mi?
FETÖ’den “iftiraya uğrayarak yatmış olursanız” çıktığınızda mahallede, apartmanda öyle geçmiş olsuna falan gelecek kimse bulamazsınız! FETÖcü diye, şikayet üzerine bir Savcının talebiyle aylarca gerçek FETÖcülerle birlikte kalıyor, aileler- çoluk-çocuk-ana-baba yıllarca perişan oluyorken...
Her ikisinin istikbali tarûmar olmuş, akıl sağlıkları bozulmuş, toparlanmaya uğraşıyorlar... Fakat bir kısmı da gözümüzün önünde, yani milletçe tanıdığımız bir sürü gerçek FETÖcü, şu ya da bu şekilde paçasını kurtarıp özgürce konuşuyor hatta bazıları yıkmaya uğraştığı Devletten maaş bile alabiliyor!
Namussuz, Şerefsiz, Vatan Haini, Cia Ajanı “in Pectore” FETÖ’yle entegre Kanaat Ajanları, aramızda yaşayan Robotları ve bilhassa Siyasetçi-Bürokrat-Cüppeli uzantılarıyla (Adliye Cüppesi) özgürce faaliyette bulunuyorlar!
Bunlardan daha fazla sayıda PKK Seviciyi de bu ekiple senkronize çalışırken gördüğümüz hepimizin malumu ki zaten gizlemiyorlar… Bu “birileri” medyada konuşabiliyor hatta Yüzyılın Seçimi dediğimiz seçimlerde alenen çalışıyor, acayip kararlar alabiliyorlar hem de “masum insanlar” bu kadar kolay perişan edilebiliyorken… İnsanların özgür iradesiyle seçip iktidara getirdiği, Halkı ve Devleti korusun diye görevlendirdiği Hükümetten daha “yetkili” olduklarını geçenlerde yine gördüğümüz bu malum “birileri” göreve gelirken korumaya yemin ettiği Devlete “Soykırım ve Katliam yapıyor” diyen Hainleri, mesela ceza almaktan kurtarabiliyor!
Bu “birileri” Hainleri ve Destekçilerini engellerken can veren Milletin çocuklarına küfreden PKK’ya PKK Sevicilere-FETÖ'ye-FETÖcülere adeta sahip çıkarcasına, “istediğinizi söyleyin cezası yok” diyebiliyor, ceza verilirse de biz kaldırtırız diyebiliyor, ayrıca bir de Devletin sizi tazmin etmesini bile sağlattırırız diyebiliyorlar!
Bu iki Bilim insanı da Bylock yokken, delil yokken, geçmişte malum bir Fetö kuruluşu Üniversiteden mezun oldular diye mahküm oluyor...
Serzenişlerine olur vermek dışında şahsen yapabileceğim fazla bir şey, verebileceğim çok “dürüst” cevaplar yok... Olur böyle şeyler desem, Darbe desem, Amerika-Vatikan-İsrail-Mossad-Cia-Bnd-Mi5 desem, “In Pectore the FETO” desem...
Empati de yaptım ama işin içinden çıkamadım, ne desem bilemedim...
Vak'a, düşmanımız çok, ülkemiz Kurtlar sofrasında, yedi düvelle savaşıyoruz, her Darbe farklı formatta, uyanık ve tedbirli olmalıyız doğru ama Yargı da masum insanlara karşı çok daha dikkatli olmalı!
Ben 12 Mart 1971 Darbesini gördüm, muhtıra falan değildi hatırlıyorum... Tam Altı yaşımdaydım, rahmetli babam eve geldiğinde gümüşî silahlarını benim kapı koluna bile yetişemediğim buzdolabının üzerine koydu ve bize bakmadı bile, çok şaşırmıştım çünkü Şarjörünü çıkartır verirdi oynardık oysa ama o gün çıkartmadı! Acelesi vardı sanki, koruması Ahraz amcaya o hiç anlamadığım işaretlerle birşeyler söylediğinde annem-ben-ağabeyim apar-topar evden çıktık, kapıdaki kuyruklu beyaz Amerikan arabasına bindik ve Varan Otobüsüne yetiştik, İstanbul'a geldik!
Bolu'da Varan Tesislerinde yediğimiz, üçgen tostun içindeki kaşarın sakız gibi uzadığını bugün bile hatırlıyorum... Babam ve koruması Ahraz nasıl gelmişti bilmiyorum ama akşam CaddeBostan Gazinosuna geldiğimizde Timur Selçuk sahnede piyano çalıyor prova yapıyordu!
Her ne kadar, Zeki Müren'den Emel Sayın'a, Gönül Yazar'dan Barış Manço'ya, birçok sanatçıyı o yaşta kendi babamın gazinosunda sahneye çıktıkları için tanıyor olsam da Timur Selçuk'un kim olduğunu tabi ki sonradan öğrendim. Gazinocular Kralı Fahrettin Aslan'da sahnenin önünde onu dinlerken beyaz peynirle kavun yiyor, rakısını içiyordu... Fahrettin Aslan, Kâni Karaca'yı çok severdi, umarım imanlı gitmiştir...
E koca-koca Ülkeler-Şehirler-Belediyeler bile rakı masasından idare edilirken gazino gayet normaldi herhalde... Beş-On tane siyah takım elbiseli adam, sahnenin önündeki masaya yürürken bizi karşıladılar, babamın üstünü aradılar, o sırada Fahrettin bey babamı görünce kalktı durun dedi, boynuna sarıldı ve konuştular...
Babamı 5-6 ay hiç görmedim arada bir geldi-gitti, biz Caddebostan Gazinosunun sahilindeki Taş Bungalovlardan birinde aylarca kaldık...
Hayattayken kimseden korktuğuna şahit olmadığım rahmetli babam, 20 yıl Ankara'ya küstü-gitmedi, herşeyini elinden aldılar ama bir kez bile Devlete-Vatana-Bayrağa-Askere-Polise küfrettiğini duymadım! Tevbe edip Hacca gitti, ölene dek Orucunu-Namazını bırakmadı, Hicaz-Nihavend-Rast-Segah-Saba vs. bütün makamları bilirdi, çok güzel Kur'an okurdu. Reis'i çok severdi ömrü uzun olsun, Allah tüm ölmüşlerimize rahmet etsin.
Neyse, 12 Eylül Darbesi “80 İhtilali” olduğunda Maçka Endüstri Meslek Lisesindeydim ve sabah-akşam heryerde arama-tarama vardı... İçi çelik-dışı plastik uzun joplarla size vurduklarında 1 ay izi kalırdı… Beşiktaş'da oturuyorduk, makineli tüfek sesi duyunca pencereye koşardık ve sokağa çıkma yasağı olduğu günlerde Pembe izin kartı takar gazete satardık, Günaydın gazetesi popülerdi çok satardı...
28 Şubat Darbesi olduğunda İktidar Partisinin Şişli İlçe Teşkilatı yönetimindeydim, öyle çok fazla insanımız ölmedi ama perişan olduk, maddi-manevi-psikososyal olarak çok çok daha kötü günlerdi, bu da unutuldu...
Post Modern Darbelerimiz de oldu ama hamdolsun beceremediler... Ve sonra Darbelere yeni yazılımlar atıldı, sürümler değişti, yine bilindik Müttefiklerimiz kendi organize ettikleri Darbeleri bir kısım seçilmiş-yetiştirilmiş-kiralanmış Bürokratlarla Cüppeli-Üniformalı kiralanmış Ajanlarla ve/veya Halk eliyle yaptırtmaya giriştiler! Bu da olmayınca yine klasik yöntem, en iyisi kan dökerek olanıdır diyerek eski tip Darbe mantığında 15 Temmuz'u planladı/uygulamaya kalktılar ama hesaba katmadıkları bir şey vardı, Halk o eski Halk değildi! 15 Temmuz Darbesini Aslan yürekli milletimiz püskürttü, esaretin-işgalin önü kesildi, Haçlı-Siyonist-Vatikan-Cia Konsorsiyumu son iki asırda hiç yemediği kadar dayak yedi Türklerden!
Allah şehitlerimize rahmet, gazilerimize sağlık, ailelerine metanet versin, Reis’imize ve bu “dava” uğrunda yaşayanlara uzun ömür versin, unutmayacak kalbimize gömeceğiz ama devam eden sürece dair yapılması gerekenleri düşünmemiz, hiç değilse seslendirmemiz de gerekiyor!
O iki Bilim insanına söylenebileceklere dair “ne desem bilemedim” demiştim ya! Görevini bihakkın yapmayan o savcı hakkında suç duyurusunda bulunsalar ne olur? Gidin Tazminat davası açın, hiç değilse maddi kayıplarınıza bir faydası olsun demek dışında bu saatten ne söylenebilir? Cumhurbaşkanımıza ve Adalet Bakanımıza mektup yazın denilebilir ama... Mevcut konjonktürde, ivedilikle ve çok somut bir şey çıkması da pek olası gibi görünmüyor...
Allah, bu ve benzeri durumlarda olanlara yardım etsin diyebiliyorum…Amin ya Muin.