29 Mayıs 2020 tarihi koronavirüs sürecinde kilometre taşı olabilecek tarihlerden birisi olarak kayıtlara geçti. Yaklaşık iki buçuk aydır kapalı olan cami ve mescitlerimiz 29 Mayıs Cuma günü, Covid-19 tedbirleri kapsamında, maske ve sosyal mesafe, hijyen kurallarına riayet edilerek, Cuma Namazı ile beraber yeniden ibadete açıldı. Akşamında fethin sembolü İstanbul'un islamlaştırılmasının numûne i imtisâli alan Ayasofya Camii'nde Fetih Sûresinin 1. Sayfası okundu. Ancak nedense 1931 yılında görünüşte tamir tadilat ve restore edileceği öne sürülerek ibadete kapatılan, 24 Kasım 1934 tarihinde müzeye çevrilmesi konusunda kararname imzalanan ve 1 Şubat 1935'te müze olarak açılışı yapılan Ayasofya Camii'nde, Fetih Sûresi okunması kendilerini bizans'ın torunları olarak görüp İstanbul'da Ayasofya üzerinde hak iddia eden Yunanlıları rahatsız ettiği gibi, içimizde ki bir takım kimseleri de rahatsız etti.
Ekranlara sosyal ve görsel medyaya yansıyan bu rahatsızlık, gözlerin bir anda Ayasofya üzerine yeniden çevrilmesine sebep oldu. Ayasofya İstanbul'un fethinin ve Bizans İmparatorluğu'nun tarih sahnesinden silinmesinin bir sembolü olarak fethi takip eden ilk günlerde camiye dönüştürülerek, İstanbul'daki ilk cuma namazı burada kılındı. İşte o tarihten itibaren tarihi süreç içerisinde yapılan bakım, onarım ve restorasyon çalışmaları dışında ibadete kapatılmamıştı. Müslümanların ibadet mekanı olarak yaşatılmaya devam ediyordu.
Ne hikmetse Yunanlıları denize döktüğümüzü, İstanbul'u İngilizlerin işgalinden kurtardığımızı iddia ettiğimiz günleri takip eden süreç içerisinde, öncelikle çevresindeki köhnemiş binaların kaldırılması ve tamir yapılacağı gibi bir bahaneyle ibadete kapatılan Ayasofya; 3 yıllık sürecin neticesinde, 24 Kasım 1934 tarihinde bakanlar kurulu kararı ile müzeye çevrilmesi kararlaştırıldı. 1 Şubat 1935'te müze olarak resmi açılışı yapılan Ayasofya, o tarihten bugüne ibadet hürriyetinden yoksun olarak ayakta kalmaya devam ediyor. 1931 yılında Amerika'da Boston şehrinde Bizans Enstitüsü müdürü olan Thomas Whittemore'un yazılı müracaatı üzerine Ayasofya Camii'nin sıvaları altında kalan Bizans mozaiklerinin meydana çıkarılması ve tetkikat yapılmasına, Reis-i Cumhur başkanlığındaki bakanlar kurulunca olur veriliyor. Resmi tarih kitaplarında 29 Ekim 1923'te kurulan cumhuriyetin tam bağımsız bir devlet olduğu öğretilirken, 481 yıl boyunca cami olarak Müslümanlara hizmet eden bir eserin, kuzeyinde yer alan Fatih Medresesi yıkılarak, içerisinde bulunan halılar, rahleler, dolaplar, şamdanlar, Kur'an-ı Kerimler, -bugün bile akıbetlerinin ne olduğu hâlâ meçhul olan- çıkarılıp/kaybedilip, müzeye çevrilmesi hangi bağımsızlık anlayışı ,le izah edilebilir? Bizans Enstitüsünün, yapının Bizansiyen kimliğini ortaya çıkaracak biçimde, üzerinde tarihi kalem işleri olan sıvalarını sökerek çalışma yapmasına izin verilmesi akabinde de ibadethane kimliğinin sonlandırılarak, Bizans eserlerinin sergileneceği bir müzeye dönüştürülmesi hangi gerekçe ile meşrû görülebilir? Aradan 85 yıllık geçtikten sonra İstanbul'un Fethini kutlama programında, Fetih Sûresinin okunması bu ülkede yaşayan ve kendilerini milletin temsilcisi veya sözcüsü olarak gören bir takım zevâtı niçin rahatsız eder?
Galiba bu soruların cevabı 29 Mayıs akşamı okunan Fetih suresinin mesajında daha açık ve net olarak bulunabilir. "Şüphesiz biz sana apaçık bir Fetih verdik." (Fetih Sûresi 1) Sûre, tarihi bağlamında Mekke'nin fethedileceğini müjdeliyor olsa bile fetih ruhumu taşıyan bütün yeni fetihler içinde bir müjde olarak anlamlandırılabilir. Zira, Mekke'nin fethi putperestliğin ve şirk medeniyetinin yıkılışını simgeliyordu. İstanbul'un Fethi ise, pagan kökenleri üzerine inşa edilen Bizans'ın ve Ortodoks Hrıstiyanlığı kendi çıkarlarına göre putlaştırılan kilisenin, kilise zihniyetinin yıkılmasını bir anlamda temsil ediyor. Devamındaki ayeti kerimeleri, Hz peygamberin şahsında, Müslümanlar özelinde İslam Medeniyeti temelinde okumak gerekirse; her Fetih, bir bağışlanma, nimet'in tamamlanmasının, hidayete ermenin vesilesi, Allah'ın yardımını celbeden zafer neticesidir. Her fetih, inananların imanlarını kat kat artıran, kalplerine huzur ve güven inmesine vesile olan, Allah'ın göklerde ve yerdeki ordularının yardımını celbeden bir vesiledir. Her fetih, inanan erkek ve kadınların ebedi saadet'e ermesi için ve ilânihâye hedefe ulaşması, Allah tarafından ödüllendirilmesi için bir sebeptir. Aynı zamanda her fetih, Allah'ın hakkında kötü zanda bulunan münafık erkeklere ve münafık kadınlara, müşrik erkeklere ve müşrik kadınlara azaptır. Her fetih, erkeğiyle kadınıyla münafık ve müşriklerin, o kötülüklerinin girdabında içerisinde kıvranması içindir. Her fetih, müşrik ve münafıklar için bir azap, bir lanetlenme sebebidir. Her fetih, aynı zamanda müminlerin şahitliğini müjdeci ve uyarıcı olarak sorumluluğunu artıran bir sebeptir. Ve her fetih, inananların Allah'a, Peygambere olan imanını, Allah'ın dinine, peygamberin davasına yardımı, saygıyı, Allah'ı sabah akşam tesbih etmeyi gerekli kılan bir vesiledir. İşte ayetlerden anladığımız bu manaları alt alta sıralayıp, düşündüğümüz zaman, bizim fetih olarak değerlendirdiğiniz hadiseyi, münafıkların ve müşriklerin işgal olarak isimlendirilmesi normaldir.
Teslis inancı doğrultusunda ibadet için inşaa edilmiş bir mabedin, fethin akabinde tevhidin merkezi haline dönüştürülmüş bir mabedin, 85 yıllık bir fetret döneminden sonra, yeniden tevhid'in sembolü haline getirilmesi, tevhide inanan ve vahdeti savunan insanlar tarafından bir muştu iken; teslise inanan ve paganizmi savunanlar tarafından bir hezimet olarak kabul edilmesi doğaldır. Tevhidin sembolü olarak kabul edilen bir mekanda, Allah'ın ayetlerinin tilaveti doğal bir hadise iken, birileri tarafından "meydan okuma!" olarak, "saçmalık!" olarak "şov!" olarak değerlendirilmesi İslam Dinine duymuş oldukları kinin ve düşmanlığın bir dışa vurumudur.
Fetih -içimizdeki birtakım beyinsizlerin anlamasını beklemiyoruz- bir ihya hareketidir. Şayet Fatih Sultan Mehmet, 1453'te İstanbul'u fethettiği zaman başta Ayasofya olarak olmak üzere İstanbul'daki bütün kiliseleri yerle bir etse, taş üstünde taş bırakmayacak biçimde yıksa idi; 1934'te hangi eseri müzeye dönüştürebileccektiniz? Hangi Bizans mozaiklerini ortaya çıkarabilecektiniz? Fatih pekala, İstanbul'daki Bizansa ait bütün resmi, dini her türlü binayı ve eseri taş üstünde taş bırakmayacak şekilde yıkıp, yerine yeni eserler inşa edebilirdi. Ama İslam medeniyetini, yıkma ve yok etme medeniyeti değil yaşatma ve vâr etme medeniyeti olduğundan dolayı Ayasofya dışındaki ibadethaneleri olduğu gibi bırakmıştır. Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesi de kılıç hakkıdır. Fatih, 1453'te omuz üstünde baş kalmayacak şekilde bir katliam yapmış olsaydı; muhtemelen bugün Yunanistan diye bir devlet olmayacaktı. Fatih'in oğlu II. Bayezıd, Saferad Yahudileri, İspanyolların katliamından kurtarıp Selanik, İzmir ve İstanbul'a yerleştirmiş ve onları korumuş olmasaydı; muhtemelen Ayasofya'da Fetih Sûresi okunmasından rahatsız olan içimizdeki "avdetîler" olmayacaktı. Fatih, fetih sonrası Kilise mensuplarını, Ortodoks Rumları hiçbir zaman için din değiştirmeye zorlamış 1453'ten nufus mübadelesinin olduğu 1923 yılına kadar bu insanlar, dini kimlik ve kültürleriyle varlıklarını sürdürmüşlerdir. Diğer din mensuplarının hayat ve dini hürriyetlerini temin ve tesis eden anlayış, İslam kültür ve medeniyetidir.
Ayasofya'da Fetih Sûresinin okunmasından ve Ayasofya'nın yeniden ibadete açılacak olması fikrinden bile korkan, rahatsızlık duyan, içimizdeki beyinsizlerin veya aklını kiraya vermiş zihnî kölelerinin rahatsızlığı, korkusu, hazımsızlığı; Ayasofya'nın sembolize ettiği İslam medeniyetindendir. İslam Medeniyetinin Fetih kültürünün; onların emperyalist, sömürgeci, kendisi dışındaki diğer insanlara yaşam hakkı tanımayan, başkalarının ölümü üzerine inşaa ettikleri barbar medeniyetlerine karşı olduğundan dolayıdır. Akıl tasmalarını ellerinde tutan efendilerinin, dünyayı sömürme ve insanları köleleştirme hedefinin önündeki en büyük engel olarak İslam düşüncesi, kültür ve medeniyetini görmelerinden dolayıdır. Aynı kimselerin okunan ezanlardan, covid-19 salgını sebebiyle on haftalık aradan sonra ilk cuma namazının meydanlarda, okul bahçelerinde, stadyumlarda, çocuk parklarında kılınmasından rahatsızlık duyduklarını da görüyoruz. Bu rahatsızlık, kimliğinden kişiliğinden uzaklaştırılan Türkiye'li Müslümanların, küllerinden yeniden dirilmeye başlamasından ve kimliklerini yeniden kazanma mücadelelerinde kritik eşiği aşma noktasında olmalarından dolayıdır.
Kim ne rahatsızlık duyarsa duysun, fetih kültürü, ihya ve inşa hareketi olarak önce gönülleri, sonra şehirleri, sonra da tüm kültür ve medeniyetleri insanîleştirmeye devam edecektir.