Normal olmak:
Yalnızlık gibi, bazıları için muhteşem bir histir, kendisi olmasına izin verir insana. Bazıları içinse yalnızca acı verici bir histen ibarettir, çaresizliğin temsili odur.
Aslında normallik fark edemeyeceğimiz kadar içimizdedir, çünkü normal olmak bizim kendimizi nasıl kabul ettiğimizdir, her birimiz kendimizin normaliyizdir.
İki normal vardır:
Toplum ve insan normalleri.
Toplumun normalleri herkeste "olması gerekenlerdir". Doğru ve kabul görülmesi gereken insanları belirleyen unsurların çoğunluğu burada bulunur. Tabii doğru ve kabul görme insandan insana farklılık gösterir. Bu yüzden "toplum normalleri"ne belirli bir insan grubunun aynı doğru ve yanlış anlayışına sahip olması da denebilir.
Toplumun normaline uymayan ya da o normallerden bir tanesini bile kabul etmeyenlerin normalleri ise insan normalleridir.
Aykırılıktan öte bu bazılarının aynı anlayışa sahip olmadığını gösterir, ne de olsa insandan insana farklılık gösterebilen bu durumda aykırı biri olamaz.
İnsan normalleri, hayatı yaşayarak oluşur. Kendi normallerini oluşturan insanları karşılarına çıkan her şey etkiler. Çeşmenin giderinin tıkanmasıyla taşan suyun köşede birikinti oluşturmasını, serçelerin orada toplanmasını ve su içmesini görmesiyle hayatta taşan her suyun kötülüğe sebep olmadığını anlar. Bir daha ki sefer de akan çeşmenin neye sebep olduğuna bakıp kapatacaktır, çünkü o çeşmeden taşan su artık o kişinin normalidir. Bu yüzden gözlemlemekten korkmamak gerekir, görecekleriniz bir canlıya hayat olmanıza sebep olabilir.
Hayatın herhangi bir bölümünde herkesle aynı görüşü paylaşmamak normaldir. Ne de olsa bizleri birbirimizden ayıran farklılıklarımızdır. Nerede doğduğumuz ya da nerede yaşadığımız önemli değildir.
Hepimiz, ait hissettiğimiz yerin insanlarıyızdır.