Türkiye'de bugün itibarıyla bir kumarhanenin reklamını yapamaz, kumar oynayamaz/oynatamazsınız, suçtur. Şans oyunları müstesna... Türkiye'de, adam öldürmek, büyücülük yapmak, rüşvet alıp vermek, hırsızlık yapmak, gasp, yol kesicilik, yankesicilik suçtur. İçki içmek suç olmasa bile, içki reklamı yapmak suçtur. Zina 1996-99 yılları arasındaki koalisyon hükümeti zamanında anayasa mahkemesi tarafından suç olmaktan çıkarıldı. Fuhuş yapmak/yaptırmak veya reklamını yapmak yine de suçtur. Bu saydığım eylemlerin tamamı İslam'da haram olan büyük günahlardandır. Ancak öyle bir büyük günah, haram vardır ki Türkiye'de bırakın suç olmayı, meşru, hukukî görülmekte, teşvik edilmekte ve sınırsızca reklamı yapılmaktadır. Bu, başlıktan da anlaşıldığı üzere faizdir.
Faiz, az paranın çok para ile alınıp satılması, paradan para kazanılması. İnsanlık tarihi boyunca aklın ve ahlâkın tarafında tavır alanlar tarafından çirkin, kötü, tehlikeli olarak kabul edilmiş, tarihin belirli dönemlerinde farklı devletler, milletler tarafından yasaklanmış ve mücadele edilmiştir. Faizin, fakiri daha fakir yapacağı, borç veren zengini daha zengin yapacağı ve zenginin elindeki para gücünü kullanarak toplumlara zulm edeceği, dolayısıyla devletlerin selametini tehlikeye atacağı düşüncesiyle adalete aykırı kabul edilmiştir. Faiz, İslam öncesi Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi semavi dinlerde de yasaklanmıştır. Ancak Yahudiler, faiz yasağını sadece kendi aralarında uygulamış, yabancılardan faiz almakta bir beis görmemişlerdir. Goy'ları köleleştirmek için bunu kendi aralarında teşvik ederek paradan para kazanmayı yatırım ve üretim yapmadan zengin olmayı bir yaşam felsefesi haline getirmişlerdir.
II. Babil Sürgününden sonra dünyanın dört bir tarafına dağılan Yahudiler, sığınmacı statüsünde bulundukları ülkelerde, toprağa yatırım yapmayı ya da tarım ve hayvancılıkla gelir sağlamayı değil, yanlarında rahatlıkla taşıyabildikleri para ile borç verip, karşılığında faiz almak suretiyle varlıklarını devam ettirmişlerdir. Onların bu davranışı şu anda dünyadaki hakim ekonomik sistemin temellerini atmıştır. 1700'lü yıllarda Rothschild, Rockefeller, Lehman, Brown, Solomon, Lazard, Baring vb. Yahudi aileleri faizle borç verme hadisesini krallıklara, prensliklere, devletlere borç verecek kadar ilerletmiştir. Son üç yüzyıldırAvrupalılarca yapılan savaşları (I. ve II. Dünya Savaşları dahil) bu aileler finanse etmiştir.
Bugün FED, IMF, BIS, (Uluslararası Ödemeler Bankası) bazı ülkelerinin merkez bankaları, Avrupa Birliği Merkez Bankası(European Central Bank), küresel çapta özel bankaların birçoğunun Yahudi ailelerin mülkiyetinde/kontrolünde olması, faizli bir dünyayı kimlerin savunduğu ve kontrol ettiği hususunda arif olanlara tarife mahal bırakmayacaktır.
1773 'te Frankfurt'ta, MayerRothschild'in: "Bana ulus parasının kontrol yetkisini verin, yasaları kimlerin yaptığı umrumda bile olmaz!" ifadesi paraya hükmedenin dünyaya hükmedebileceğini göstermesi açısından mühimdir. AB'nin tek para birimi olan Euro'nun tedavül, parite, faiz oranları, enflasyon vb. konularını tek merkezden yöneten European Central Bank'ın Frankfurt'ta olması tesadüf müdür? Rothschild, Yeni Dünya Düzeni ile alakalı güç-para ilişkisini ifade ettiği görüşlerinden bazıları şöyledir: "1-) Hakkın güçlülere ait olması bir doğa yasasıdır. Hukuki yasalar maskedir. 2-) Politik özgürlük eylem değil düşüncedir. Özgürlük, baskın siyasal gücü zayıflatır, yok eder. Seçim sistemi politikacıların elinde bir suikast aracıdır. Ellerine geçirdiklerinde seçimi kendi güç ve amaçları için kullanırlar. 4-) Hükümetlerin iç ve dış düşmanlar tarafından yıkılma teşebbüsleri önemsizdir. Çünkü buna kalkışanlar paraya ihtiyaç duyacaklardır. Para ise bizdedir. (Yeni dünya düzeninde hükümetleri parayı elinde tutan güç yıkar demeye getiriyor!) 5-) Alkollü içkiler ulus gençlerini sistematik olarak baştan çıkarmaktadır. 6-) Ulusların bize bağımlı olabilmeleri borçlandırılmaları ile mümkündür. (Türkiye'nin IMF'den borç alması gerektiğini savunanları bir de bu açıdan değerlendirelim!) 7-) Önce işçi ve çalışan sınıf için "özgürlük, eşitlik, kardeşlik" sloganlarını vurguladık. Ancak ortaya servet ve refah içinde yeni bir aristokrasi sınıfı çıktı. Ancak bu aristokrasinin varlığı da bize bağlıdır. Bu maddede vurgulanan slogan 16 yıl sonra 1789'da Fransız İhtilalinde milyonlar tarafından haykırılan slogan haline gelmiştir. Gezi Parkı ayaklanmasını da bu zaviyeden değerlendirebiliriz.
Dolayısıyla faiz, paranın tekelleşmesi ve parayı elde tutan gücün, hükmetme, zulmetme gücünüde elinde tutacağı anlayışı, Kabbalacı düşünce sisteminin günümüz dünyasına uygulanma biçimidir. İslam Dini'nde bütün haramların yasakların bireyin ve toplumun menfaatleri ile doğrudan ilgili birçok hikmetleri ve gayeleri olduğu da aklıselimce malumdur. Yaratıcı ve kanun koyucu olan Allah, bir fiili yasaklıyorsa bu yasak, bireyin ve toplumun menfaati içindir. Muamelat alanındaki yasakların hikmeti insanlar tarafından çok daha rahat anlaşılabilmektedir. Ayet-i Kerimede ticaretin helal, faizin yasaklanmış olmasının hikmeti; öncelikle insanın ve toplumun ortak menfaatlerini koruma amacını hedeflediği muhakkaktır. Çünkü malın korunması, İslam dinindeki Zarurat-ı Hamse'den birisidir.
Ekonomik hayatta faiz, kaynakların tam kapasite ile kullanılmasını ve sermaye sahiplerinin yatırıma yönelmesini engellediği için toplum içinde işsizliği arttırmakta, yatırımlarda faizli kredilerin kullanımı, üretimde maliyetlerin yükselmesine ve sunî fiyat artışına yol açmakta, bu arada kalıcı, fakat az kâr getiren yatırımların ihmal edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Faizle giderek katlanan ve çoğalan sermaye her yönden toplum üzerinde hâkimiyet kurup onu yönlendirebilecek bir konuma gelmekte, topluma yön vermesi gereken asıl değerler ise sermaye ile ilişkileri derecesinde rağbet görmektedir. Faiz, borç verenleri tiranlaştırırken, borç alanları köleleştirmektedir. Faizle giderek katlanan, artan sermaye, az önce yukarıda da ifade ettiğimiz gibi toplum üzerinde mali, siyasi, sosyal ve hukukî yönlerden haksız bir hakimiyet kurup onu yönlendirebilecek bir konuma gelmektedir.
Adalet, îsar, yardımlaşma, cömertlik, ihsan, infak, karz-ı hasen gibi ahlâki kavramlar toplumsal hayatın dışına itilmekte; egoizmin, tamahkarlıkın, hırsın ve daha fazla para kazanma düşüncesiyle her türlü gayri ahlâki durumun mübah sayılacağı pespaye bir köleliğe insanlık sürüklenmektedir. Sürekli artan faiz borcunu ödeyemeyen borçlu, ruhen, fiziken, fikren, bedenen köleleşmeye mahkum olmaktadır.
İslam, faizi yasaklayarak kâr ve riskin ekonomik hayatta emek ve sermaye tarafından beraberce paylaşılmasını, emeği, ticareti, üretimi ve yatırımı teşvik ederek; insani ve ahlâki hasretlerin hakim olduğu, adaletin belirleyici, güçlünün haklı değil haklının güçlü olduğu bir toplum düzenini amaçlamıştır.
%99'unun Müslüman olduğu iddia edilen bu ülkede en fazla kazanç elde eden ilk on kuruluşun dokuzunun faizli bankalar olması izahı nâmümkün bir tezattır. Faiz, Müslümanlara haram olduğuna göre, Türkiye'de faizli bankaları zirveye taşıyanlar uzaylılar olmalı...