*Çok fazla demek olan yerine pahalı demek Türkçe için bir serzeniş olsun. Fahişin karşılığı ise uygun. Çok fazla vergi indirimleri, çok fazla konuşmalar, çok fazla tasarruflar derken. Tüm dikkatimiz geçimde oldu. Gün geçmiyor ki fiyat artışlarına dair gündem olmasın. Son olarak Cumhurbaşkanı, milletin fahiş fiyat yükü altında ezilmesine “asla” müsaade edilmeyeceğini söyleyip, “bunu kim yaparsa yapsın bedelini fazlasıyla ödeyecek” açıklamasını yaptı. Cezayı ödeyip zammı yaptılar. Zira artan maliyetleri fiyatlarına er veya geç yansıtmak zorunda olanlar, ceza tehdidi dahi olsa zarar katlanmak istemiyorlar. Kaldı ki sattığı malı yerine koyamadığından şikâyetle, tek başına ceza yetersiz kalıyor. Piyasada 3,5 milyon civarındaki işyeri, esnaf, üretici varken devasa denetim ordusu dahi kursan, başa çıkamazsın. En iyi denetim, vatandaşın yaptığı denetimdir. Bu da piyasayı baskılamakla değil, hakkaniyetli düzenlemelerle mümkün olacaktır. Denetleyenleri denetleyememek de başka bir güçlük.
**Şu sıra enflasyonla topyekûn mücadele için bazı hazırlıklar yapıldığını biliyoruz. Mehmet Şimşek, kapsamlı bir “antienflasyonist mücadele paketi” üzerinde çalışıyor. Özellikle kamunun doludizgin harcamaları, lüks merakı, makam arabası sevdası, fiyakalı bina tutkusu, tartışma konuları. Fahiş fiyatta kamunun özelden aşağı kalır yanı yok. Hele ki belediyelerin borç listeleri binalara asılmaya başlamışken, fahiş harcamalar daha da göze batıyor, müteahhitlere aktarılan kamu kaynaklarının hesabı soruluyor. Bu noktada “acaba fahiş fiyatların hesabı” kime sorulacak dersiniz? Görünen o ki işe yaramayan “tasarruf genelgesi” bu defa keyfi olmaktan çıkarılıp, zorunlu hale gelmeli. Ayrıca bir genelge ile olacak şey değil. Nitekim Cumhurbaşkanlığı sitesinde formları yayınlanmış tasarruf çizelgelerine birkaç kurum dışında itibar eden yok. Bir önerim de şudur; belediyelerin giderayak dağıttığı ihaleler, fahiş fiyattan yaptığı alımlar ve atamaların hesabı sorulmalı. Cumhurbaşkanı eğer cezalandıracak yer arıyorsa, belediyeler ve kamunun borçlarında “saç tıraşı” yapsın, bol keseden dağıtılan kamu kaynaklarının hesabı sorulsun, failleri cezalandırılsın. Ekonomide dünya her geçen hafta daha zor şartları test ederken Türkiye’de yeni ekonomi yönetimi, elinden geleni yapma gayretinde… Enflasyon ve durgunluk kıskacındaki ekonomilerin 2024’e daha dirençli girmesi için zaten pek çok ülke, kendini; “düşük büyüme, yüksek işsizlik” için pozisyonluyor. Şu sıralar şirket yönetim masalarında 2023’ün icmali yapıla dursun, asıl konu; gelecek yılın çok sayıda belirsizlikle üzerimize geliyor oluşudur. Enflasyonla mücadele, 2024’ün temel uğraşı olacak gibi. Dünya bu süreci 2023’te yaşadı. Faiz artışları ve diğer makroekonomik tedbirler aldılar. Biz ise yerel seçim sandığı gölgesinde, enflasyonla pasif mücadeleyi sürdürdük. Etiketleri dövdük, bolca nasihat dinledik, parasal sıkılaştırıldık ama bir turlu kamusal sıkılaştırmayı başaramadık. Yapabildiğimiz, enflasyonu körükleyen fahiş fiyat artışlarına karşı “tehdit savurmak” oldu. Ticaret bakanı, daha önceki işe yaramayana tehditlerini yineleyip durdu; “fahiş fiyatları geri alın” çağrısı ile yetindi. Hatta “eğer fahiş fiyat artışlarını geri almazsanız, tepenize bineriz” kabilinden şeyler söyledi. Fiyatlandırmada davranış bozukluğu, yüksek ve yapışkan enflasyonun neticesidir. Nitekim pek çok esnaf veya sektör; “yerine yenisini koyamam” gerekçesiyle etiketlerini artırdı, durdu. Hatta bir fırıncının dediği gibi; “abi etikete ne yazarsam, gidiyor” kabilinden fahiş artışlar yaşadık. Ancak kamunun bizzat kendisi fahiş fiyat artışının bayraktarı gibi oldu. Köprü-otoyol ücretlerine %75 zam, yeniden değerleme oranı %58, enerjiden pasaporta dek her alanda kamusal fahiş fiyat artışları… Almalı… Mademki fahiş fiyat artışlarına karşı savaş başlatıldı, o halde öncelikle kamu bu fahiş fiyat artışlarını geri alsın. Zaten asgari ücret artışından sonra yeni yılla birlikte etiketler yukarı doğru değişecek. Buna bir de kamunun zamları eklenirse, fahiş enflasyon tırmanışı yaşayabileceğiz. Nitekim 2024’ün ortasında enflasyonun en az %75 olacağını ekonomi yönetimi söylüyor. Bakan, bizleri tehdit etmek yerine, kamunun fahiş fiyat artışlarını geri alsın veya durdursun.
****Sonuç olarak, "Sorumlu da suçlu da ekonomi yönetimidir" "Fahiş fiyatlardan kim sorumludur?" sorusuna Tüketiciler Birliği Federasyonu Genel Başkanı Avukat Mehmet Bülent Deniz, "Fahiş fiyat uygulamasında marketçi suçlu değilse, suçlanmayacaksa, sorumlu değilse o zaman bir sorumlunun ortada olması lazım. Akaryakıta zam yapan ekonomi yönetimi sorumlu. Pandeminin başından beri ‘gıda fiyatlarında KDV sıfırlansın’ dediğimiz halde buna kulak asmayan ekonomi yönetimi suçludur. "Şu anda gıda konusu çok alarm veriyor" ifadelerini kullanan avukat Mehmet Bülent Deniz, sözlerini şöyle tamamladı: "Gıda üretiminde kullanılacak enerjiden bedeli 6 ay bir sene alınmamalıdır. Transfer yapan araçların akaryakıt vergi alınmasın. Köprü ve otoyol geçişleri bu araçlara ücretsiz yapılmalı. Tüketicinin ödediği bütün vergiler, 6 ay, 1 sene sıfırlanmalı. Yoksa insanlar aç kalacak. Tüketici de dengeyi bozmayacak panik hareketlerde bulunmamalı. İhtiyacından fazlasını zam gelecek endişesiyle gidip almamalı. Çünkü panikle yapılan talep arzı, arz da zammı getirir." "Bu anlayışla fahiş fiyat ve stokçuluğun önüne geçilemez" Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Mahmut Şahin ise kimsenin sorumlu ya da suçlu aramasına gerek olmadığını söyledi. Şahin’e göre fahiş fiyatlardan satıcılar, sağlayıcılar ya da tüketiciler sorumlu değil. Sorumluluk tamamıyla ekonomi yönetimi ve hükümettedir. Piyasaya güven verilmediği sürece fahiş fiyat ve stokçuluğun önüne geçilemeyeceğinin altını çizen Şahin, "Buna ahlaki anlamda bir hakkı da yok hükümetin. Piyasalara güven verecek hükümet. Güven sağlandıktan sonra yasal olarak müdahale hakkı olur" dedi. Bu durum nasıl aşılacak. Tersten işlem yaparak. Döviz sonrasında KKM sonrasında EYT. Sistemi başa sarmalı. Önce emekli çalışan dengesi sağlanacak. Sonrasında faiz ve en sonrasında döviz ihtiyacı. Bu nasıl olacak şeffaflıkla ve yaptığını tavsiye ederek güven sağlayarak…