Her yerde söylediğimi, serlevha olarak yazdığımı, çok tekrar olsa da bu satırlarda bir daha yazayım:
Millet, Devletiyle var olur.
Devlet yoksa, bu topraklar,
Bu Millete dar olur, diye
Devletime duacıyım.
Allah, Devletimize zeval vermesin, Milletimizi ilelebet payidar kılsın.
Türk Milleti için benim bakışım ve inancım şudur:
Allah’ın bu Millet üzerinde bir muradı var. Allah, bu Millete bir vazife yükleyecek. O vazife zamanına kadar üzerinden yardımı esirgemeyecek.
İnşallah, diyerek yazımıza devam edelim.
Zor zamanlardan geçtiğimiz, hepimizin malumu.
Kendini güçlü görenlerin, ajandalarında gizlediği emelleri gün geçtikçe aşikar olmakta, zayıf olana hayat hakkı tanımayan bir düzene doğru gidişin ayak sesleri, vicdan sahibi kalplere kurşun olarak saplanmaktadır.
Bu ahval içinde, Türkiye olarak sadece kendi kaygısı ile yaşama kolaylığı, bize haram gibi durmaktadır ve de öyle zaten.
Ümmet kavramının içinden Türk Milletini çıkarırsak, galiba ümmetten ilk duyacağımız söz ‘imdat’ çığlığı olacaktır.
Bu yüzden yükümüz ağır, yolumuz uzun.
Türk Milletinin her bir neferi olarak şu günlerde en çok sahip çıkmamız gereken, zihnimiz ve dimağımız olsa gerektir.
Dimağımıza sahip çıkmazsak, damağımızdaki lezzeti kaybedeceğimizi, bilmem söylemeye gerek var mıdır?
Girişte dediğimiz gibi, millet devletiyle var olur. Devleti, devlet adamlarımız temsil eder ve devletin temsil edildiği ortamlarda, hiçbir siyasi mülahazaya yer yoktur, olmaması gerekir.
Gelin görün ki, olması gereken ile olan aynı haneye girmemektedir.
Şundan bahsetmeye çalışıyorum:
Cumhurbaşkanımız, NATO toplantısında ülkemizi temsil ediyor. Çok sayıda devlet başkanı ile ikili görüşmeler yapıyor.
Diplomaside geldiğimiz nokta, hepimiz için övünç kaynağı olması gerekirken, ‘dünya beşten büyüktür’ duruşunu bir türlü hazmedemeyen Batı’nın algı yöneten sinsi aktörlerinin kirli mesajlarına sahip çıkıp, devletinin liderine laf söyleyen, son derece insani anlık bir durumu çok başka yerlere çekerek kanı bozukluk yapan bir ezikler güruhu, Batı’ya beynini satmış bir görüntü vermektedir.
Türk Devletini başına taç gören Türk Milletinin hiçbir evladı, böyle bir ihanetin içine girmemiştir ve giremez.
Cumhurbaşkanımızı, ABD başkanının eline doğru eğilmiş görüntüsü veren anlık fotoğrafı, gerisinde ve ilerisinde ne olduğuna bakmaksızın, Batı basınının oyununa gelerek mal bulmuş mağribi gibi paylaşan anlayışın ezikliğine ne denebilir, bilemiyorum.
Kanın bozulmuşluğundan dem vurmuştuk ama mesele galiba ezikliğin ihanet boyutuna taşınmış halini aşikar etmektedir.
O anlık fotoğrafı, Devletinin liderine laf söylemek için paylaşan, o fotoğraf ile yargılayan, bu fotoğrafı bilinçli olarak servis eden Batı basınına beynini teslim eden kanı bozuklar, Türk Milletinin evladı olamaz. Laf söyleyip paylaşanların sicil ve kimliklerine bakınca, tespitimizin yerindeliği ortaya çıkacaktır.
Bu mesele siyasete meze yapılacak bir mesele olamaz. O fotoğrafı paylaşanın işlediği en net suç, devletine hakarettir ve hesabı sorulmadan bırakılmamalıdır.
İfade özgürlüğü masalını, meseleye uydurmaya çalışana diyeceğimiz şudur:
Oy uşağım! uyku zamanı değil ki, uyandık artık biz. Haydi başka kapıya…
Latife bir yana, ne günlerden ne günlere geldiğimizi, vicdan sahibi bir zihin, bir göz çok kolay görecektir.
El pençe divan durulan gerçek görüntülerden, Amerika başkanının senin ayağına, masana kadar gelmek zorunda kaldığı görüntülere geldik.
Buna rağmen gel, sen bu görüntünün anlık bir fotoğrafını, Devletinin liderine saydırmak için kullan… Bunun adı ifade özgürlüğü değil, özgürlüğünü Batı’dan uman ezikliğin ihanete dönüşmüş görüntüsüdür.
Tekrar edeyim ki, şu günlerde zihnimize daha çok sahip çıkmak zorundayız.
Zihnimizin iğfaline vazifeli tilki çobanlarının fazla mesai yaptığı şu zamanlarda, bize uyku haramdır.
Kıymetli hemşehrim Mehmet Baylan hocamın tespitiyle bitireyim:
Varlığını, Devletin yokluğuna adamış olanların ihanete dönüşmüş eziklikleri, hafife alınmamalıdır.