Coronavirüs gündemdeki pek çok şeyi değiştirdi. Yeni gündemlerle bizleri karşı karşıya bıraktı. 23 Mart tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı, almış olduğu bir kararla, 81 ilde bütün camilerde yatsı ezanından sonra ortak bir dua metni, akabinde de Tekbir ve Salavat-ı Şerife ile yapılan bir dua uygulaması başlattı. %99'unun Müslüman olduğu iddia edilen bu ülkede tekbirler ve salatüselam 3 hafta sürdürülebildi. Ne tuhaftır ki; minarelerden Tekbir ve Salavat-ı Şerife getirilmesinden rahatsız olan habis bir kitle, yapmış olduğu şikayetlerle, sosyal medyadaki paylaşımlarla, bu konuda DİB'nı uygulamasında geri adım attırdı. Zira hangi yetkiliye sorsak; "Gelen şikayetler üzerine kaldırıldı!" diyorlar.
Ne kadar acı bir durum ki; halkının çoğunluğu Hristiyan olan ülkelerde, laikliğin kaynağı, ana merkezi olarak kabul edilen Fransa'da, birçok Avrupa ülkesinde Corona'dan dolayı ezanlar açıktan okunurken ve bundan halkının %95'i farklı din mensubu olduğunu ifade eden toplumlar rahatsız olmazken, hatta teşvik edip, yaygınlaşması noktasında sosyal medyadan paylaşımlar yaparken, ülkemizdeki gizli azınlık tarafından, yapılan şikayetler neticesinde, Tekbir ve Salavat-ı Şerif okunması uygulaması sonlandırıldı.
Peki Salat-ü Selam'dan kim, neden rahatsız oluyor? Salat-ü Selam Kur'an-ı Kerim'de Ahzap Suresi 56. Ayeti Kerimede; "Allah ve melekleri, peygambere salat ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salat edin ve onu tam bir teslimiyetle selamlayın!" diye emrediliyor Bu ayeti kerimede, Allah'ın, peygambere salat etmesini müfessirlerin büyük bir kısmı; "Allah Rasulü'nün geçmiş-gelecek bütün günahlarının affedilmesi ve Allah'ım ona rahmet etmesi, peygamberin ismini melekler ve kullar arasında yüceltmesi" olarak ifade etmişler. Meleklerin, Salat-ü Selam getirmesini de; "peygamber için istiğfarda bulunmaları, müminlerin salatının ise; Allah'tan, peygamberin kendi katındaki makamını yüceltmesi için dua etmeleri" anlamına geldiğini ifade etmektedirler. Tam bir teslimiyetle selamlama ifadesi, tıpkı "et-tahiyyat" duasında olduğu gibi, Allah Rasulü'nün manevi şahsiyetini selamlama, onun emirlerine tam bir boyun eğme, İslamı hayatımızın tamamında hakim kılma, olarak anlaşılmıştır. Bununla beraber, Allah Rasûlü (SAV)'in ismi duyulduğu zaman, ona salat-ü selam getirmenin de bu ayetin emri kapsamında olduğunu ifade eden alimlerimiz mevcuttur. Salat-ü Selam, sadece Peygamber Efendimize özgü bir uygulamada değildir. Yine namazlarımızın sonunda okuduğumuz Salli ve Barik duaları için "Salat-ı İbrahimiye" ifadesi kullanılır ki; orada hem Hz. ibrahim'e, hem onun soyuna ve yine Peygamber Efendimize dua vardır.
Peygambere iman, bizim imanımız için olmazsa olmaz, temel esastır. Biz imanımızı ikrar için söylediğimiz, "kelime-i şehadet ve kelime-i tevhid'te" peygambere olan imanımızı, onun Allah'ın Rasulü ve Kulu olduğunu ilan ederek, imanımızı izhar ederiz. Dolayısıyla peygamberin üzerine dua olan, Salavat'tan ve Allah'ın adını yüceltmek olan Tekbir'den Müslüman ve Mü'min bir insanın rahatsız olması, her türlü ahvâl ve şerait içinde dahi, kabul edilebilecek bir durum değildir. İçerisinde hem; "Allah en büyüktür." ve "Şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın Rasulüdür." ifadelerinin olduğu ezandan pandemi sürecinde, "ehl-i kitap" dediğimiz, "kafir" dediğimiz Avrupalı ve Amerikalı Hristiyanlar bile rahatsız olmuyor. Hatta okunmasını istiyorlar ise o zaman ülkemizde yatsı namazı ezanının akabinde okunan Tekbir ve Salat-ü Selam'dan rahatsız olanlar; İslam itikadında kâfirlerden daha azgın, daha kindar, düşmanlıkta daha ileri giden bir topluluk olması lazım ki; o topluluğu da Kur'an-ı Kerim "münafıklar" olarak isimlendiriliyor.
Hiç kimse, bir takım sûni sebepleri mazeret göstererek bu rahatsızlığını perdeleyemez. Nedir, o suni rahatsızlıklar? "Efendim, imamın sesi kötü, makam bilgisi yok, hoparlörden ses cızırtılı geliyor, ses ayarı bozuk, vesaire... bunlarsûni sebeplerdir. Sûni sebepler mazeret gösterilerek, aslî olan bir durum iptal edilemez, edilmemeli. Bir takım kimselerin iddia ettiği gibi, Salat-ü Selam getirmek peygambere bir yağcılık veya yalakalık da değildir. Çünkü, peygambere Salat-ü Selam getirmeyi emreden bizzat Kur'an-ı Kerim'dir ve o Kur'an-ı Kerim; Allah'ın da peygamberine Salat-ü Selam getirdiğini açık ve net bir biçimde beyan etmektedir. Mü'minlere de emretmektedir.
Gerek aleni olarak, "ateistim" deyip İslam düşmanlığını açıktan ortaya koyanlar, gerekse Müslüman gibi gözüküp veya asıl inancını ve kimliğini, laiklik veya kemalistlik maskesi ile gizleyerek İslam düşmanlığı yapanlar, durumunun veya durduğu yerin farkında, şuurunda olmadan, onların peşine takılıp gidip onlarla beraber hareket eden kimseler, her durumu İslam düşmanlığına Müslümanlara karşı linçe tebdil edebiliyorlar. Bunu rahatlıkla da savunuyorlar. Aynı kimseler bundan yaklaşık 1 yıl önce, ezanın okunmasından da rahatsızlıklarını ifade edip, hatta Türkçe okunmalı vb. 70-80 yıl öncesinin dikte ve sömürge valiliği mantıyla, içlerindeki kini, zihinlerindeki duyguları bir kez daha kusmuşlardı. Bu durum normal sağlıklı bir toplumdan yansıyacak bir görüntü değildir. Bu ancak ve ancak şizofrenik, paranoyak, ne olduğunu ve ne idüğünü bilmeyen bir topluluğun davranış biçimidir.
Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluş amacı, 429 sayılı kanunda: "İslam dininin itikat ve ibadet alanında işleri yürütmek ve dini kurumları idare etmek" şeklinde ifade edilmiştir. Bir cunta anayasası olan 82 anayasası'nda bile; "Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir" diye ifade edilmiştir. Özel kanunda ise: "İslam dininin inanç, ibadet, ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, Din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek" şeklinde ifade edilmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı, bir karar alıp, ibadet yerleri olan camilerde, İslam dininin inanç ilkelerinin kapsamında yer alan, Allah'ın adını yüceltmek için "Tekbir" getirmeyi ve Peygamberine "Salat-ü Selam" getirmeyi birkaç avuç çapulcu istedi diye terk edecek ise; o zaman, yarın bir gün aynı kesimler ezanın okunmasından da rahatsızlıklarınıda yüksek sesle dile getirdikleri zaman, ondan da mı geri adım atılacak diye düşünmeden edemiyor insan.
Modern tıbbın, dev ekonomilerin, dünya insanlığının, süper güç diye şişirilen ülkelerin, acizlikten sapır sapır dökülmüş olduğu bir virüs karşısında, Allah'tan bir inayet ve yardım talebi olan tekbir ve salavat, bir avuç münafık rahatsız oldu diye terk edilecekse; unutmayın ki Allah da bizi kendi imtihanımız ile baş başa bırakabilir. Yardım ve inayet noktasında üzerimizdeki rahmet ve merhametini kaldırabilir. Zira Kur'an-ı Kerim Muhammed Sûresi 7. Ayet-i Kerimede: "Ey iman edenler! Eğer siz Allah'ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder. ayaklarımızı sabit kılar." buyuruyor. Allah'ın yardımını isteme, celb etme konusunda, tekbir, dua, salat-ü selam dışında bir usul ve yol varsa o zaman onu uygulayalım. Mesela, büstlere, heykellere, putlara çelenk koyarak, dans ederek, yoga yaparak, Allah'ın dinine yardım edilebiliyor, Allah'ın yardımı celb edilebiliyorsa, onun yapılması lazım. Ama Hristiyanlar bile bu yollarla Allah'ın yardımının celb edilmediğine kanaat getirdikleri için, aleni olarak şehir hoparlörlerinden, camilerden, hatta bazı ülkelerde seyyar megafonlar aracılığıyla ezan okutturuyorlarken; %99'unun Müslüman olduğu iddia edilen bir ülkede tekbir ve salat-ü selamın kaldırılması, gecenin karanlığını aydınlatan nurlu kelimelerden vazgeçilmesi teklif dahi edilemez.
Umarım, başkanlığımız almış olduğu bu yanlış karardan vazgeçip; bir an önce, 23 Mart'tan 15 nisan'a kadar uyguladığı uygulamaya en azından pandemi süresinin sonuna kadar devam eder. Yoksa Kur'an-ı Kerim'de yer alan Araf Sûresi 155. ayeti kerime benim uykularımı kaçırıyor. "İçimizden birtakım beyinsizlerin işledikleri yüzünden hepimizi helak mı edeceksin? Bu iş, senin imtihanından başka bir şey değildir. Onunla dilediğini saptırırsın, dilediğini de doğru yola getirirsin. Sen bizim sahibimizsin, bizi bağışla ve bize acı. Sen bağışlayanların en iyisisin." İçimizdeki beyinsiz münafıklar yüzünden bizi helak etme Allah'ım ve karar alıcılarımıza da basiret, feraset, dirayet, idrak ver. Pandemi turnusol kağıdı olmaya devam ediyor. Kimin ne renk olduğu ayan beyan ortaya çıkıyor. Allah'ın boyası ile boyanabilmek duasıyla...