Ezan İslam milletlerinde istiklal sembolüdür.
Ezan Müslümanları ibadete davet eder. Hür Müslümanlar bu davete icabet eder. Dolayısıyla ezan bir İslam beldesinde hürriyetin alamet-i fârikasıdır.
Milli Mücadele döneminde Maraş’ta “hür olmayan bir memlekette Cuma namazı kılınmaz” diyen kahraman imamın önderliğinde kıvılcım yakılmıştı.
Kıbrıs’ta sabah namazına ait ezanın hoparlörden okunmasının mahkeme kararıyla yasaklanması büyük talihsizliktir.
Türk- İslam tarihinde ezan 1932 yılında Türkiye’de aslî şeklinden çıkarılmıştı.
Bu, Türk tarihinde kara bir lekedir.
Keşke olmasaydı.
Ezan, ezancadır ve peygamberimiz tarafından nasıl tensip edilmişse öyle okunur…
Ezanın İngilizcesi, Kürtçesi, Almancası ve Türkçesi olmaz ve olamaz.
EZAN DÜNYANIN HER TARAFINDA “ALLAHÜ EKBER” ŞEKLİNDE OKUNMAYA BAŞLAR VE ORİJİNAL ŞEKLİYLE DEVAM EDER….
Hatta bütün kâinatta öyle okunur ve okunacaktır.
1950 yılında ezan-ı Muhammedî tekrar aslî şekliyle okunmaya başlamıştır.
Türklük ve İslam dünyasının reisi konumunda olan Türkiye Türkleri ezanımıza musallat olanları 1950 yılında cezalandırmıştır.
Yavru vatan Kıbrıs’ta yüzyıllarca okunan ezanın susturulmasına teşebbüs edilmesi kabul edilemez.
Küçük bir ilaveyle şairin dediği gibi;
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız ve ezansız bırakma Allah’ım!
Ezan Susmaz
Bayrak İnmez….
"İMRENME"
1950 genel seçimleri yapılmıştı.
CHP seçimi kaybetmiş ve DP büyük bir çoğunlukla iktidara gelmiştir. Dönemin CHP Ankara Milletvekili ve Konya bölgesi müfettişi Hıfzı Oğuz Bekata partisinin seçimlerdeki oy kaybını ve kendisinin milletvekili seçilemeyişini “Düne kadar vekil vatandaştık. Şimdi asil vatandaş olduk” şeklinde yorumlamıştır.
Bekata’ya göre CHP’nin oy kaybetmesi, CHP’lileri hem çok “kıymetlendirmiş” hem de “kuvvetlendirmiştir“.
Şu sözler Beketa’ya aittir; ”Muvafakatı (iktidarı) savunmak gibi güç bir durumda idik. Şimdi muhalif olmak gibi hoş ve kuvvetli bir vaziyete geçtik. İktidarın adı güzeldir. Fakat muvafakatın (iktidar) imrenecek tarafı yoktur. Bunun için DP’den kazanan arkadaşlara yakında bize imrenmeye mecbur kalacaklardır “.
2015'teyiz.
"İmrenmeye" devam ediyoruz (!)
RAKI…..
Son günlerde rakı meselesi gündemde...
Kaçak rakıdan ölen kişi sayısı 20'yi aşmış.
İçki "pahalı" olduğundan "kaçak" sektörü devreye girmiş.
Tarih tekerrür eder diyorlar....
Ve nitekim 1947'de buna "çözüm" bulmuşlar.
1947 yılında TBMM’de rakı fiyatlarının “düşürülmesi" konusu görüşülmüş.
İçki meselesi farklı boyutlardan ele alındıktan sonra milletvekilleri konuşmalar yapmışlar.... Dönemin Tekel Bakanı Tahsin Coşkan değerlendirmelerde bulunmuş...
Dr. Adnan Adıvar da bir konuşma yapmış ve demiş ki, alkollü içkilerin faydalı olduğu tespitini yaptıktan sonra içkiyi “eve doğru” yönlendirilmesi gerektiğini söylemiş...
Şu sözler Dr. Adnan Adıvar’a aittir; “Çünkü Uludağ'a çıkanlar için ilânlar yapıştırdılar, yanınızda mutlaka konyak bulundurun diye. Çünkü soğuk oluyor. Vezüv yanardağına çıkarken bir defa da ben çıkmıştım - şarap bulundurun dediler. Demek ki bu alkol hem sıcakta, hem de soğukta lâzım bir şeydir. (Gülüşmeler.) Bir arkadaşımızın dediği gibi içkiyi eve doğru itmelidir. Bu içkiyi eve doğru itmek çok doğru bir şeydir, çünkü dışarda çok içilir”.
Yakın tarihimizde böyle "önemli" konularda fikir üreten "ilim" adamlarımız vardır.