Ev

Hasan Ukdem
Öğretmenler çocuklara, bir ev çizin dedikleri zaman, çocuklar hala, bir çatı, bir baca, bir kapı ve bir pencereden müteşekkil klasik evler çizerler. Yeni apartmanlar, siteler, rezidanslar onların düşüncesindeki resme uymaz çünkü. Eski evlerin sıcaklığını, sarıp sarmalayan şefkatini, yuva özelliğini kuşaktan kuşağa anlatımlardan, ya da eski mahallelerde varlığını koruyabilmiş nadir evlerden bilirler, görürler, anlarlar ve anarlar. Ev dediğimiz koca bir kavramdır, apartman ise kaba, sakil ve kof bir kelimedir sadece.  
 
Bir Hint atasözü; ev bir kez yapılınca duvarcı unutulur der. Evet eski evleri duvarcı ustaları aylar, hatta bazen yıllar boyu çalışarak bina ederlerdi. Oysa şimdi apartmanları kimsenin görmediği müteahhitler yapıyor. Bir sürü insan, bir sürü makine çalışıyor arsaların üstünde ve kısa sürede mahallenin içine koca bir heyula dikiliveriyor. Ana kuzu diye adlandırılan kerpiçler, damlara serilen kendine özgü rengiyle kiremitler ve ot tuğlaları nostaljik birer malzeme olup kaldı ihtiyar beyinlerde. Samanla karışan toprak kokusu, kapı ve pencerelerden yayılan ahşap kokusu, tarif bile edemeyeceğimiz geçmişin katmanlarında kayboldu gitti.  
 
Eski evlerden ağzı dualı, sırtı heybeli adamlar, başı namaz bezili, örtülü, ayağı şalvarlı kadınlar çıkardı. Şimdi apartmanlardan kısa şortlu, tişörtlü adamlar, yırtık pantolonlu, makyajlı kadınlar çıkıyor. Ve eski evlerden çıkan çocuklar toz toprak demeden, çamur çaylak demeden, mahallenin, sokağın her köşesini oyun alanı ilan edip, oyunlar kurar, taşlardan kaleler kurarak futbol oynarlardı ve akşamlara kadar türlü çeşitli oyunlar icat ederek oyun oynamanın hazzına ererler, çocukluklarının hakkını verirlerdi. Şimdiki apartmanlardan çıkan çocuklar için oyun alanları yapılmasına, tel örgülerle çevrili top sahaları dizayn edilmesine rağmen, top ayakkabıları, formaları, tişörtleri olmasına rağmen oyun oynamaya imtina ediyorlar sanki.  Şu korona günlerinde anladık ki şimdi ev gözüyle baktığımız binalar, bırakın misafirlerimizi, bizi bile ağırlayamıyor. Yasakların kalkmasını dört gözle bekliyoruz o yüzden. 
 
Şimdiki mahalleler belki daha temiz, daha derli toplu ama içinde ev yok, şimdi ev dediğimiz yerler otel soğukluğunda beton yığınları. Eski evlerin bacalarından tüten duman bile sokakta gidecek yeri olmayanlara dahi bir sıcak davet olurdu, kapı çakılır, gelen kim olursa olsun tanrı misafiridir denir, buyur edilirdi. Şimdi hısım akraba bile randevusuz kapının zilini çalamıyor. Hayır o insanlar zengin falan değildi ama zengin birer gönül taşırlardı. Bu evler bahsimizi Behçet Necatigil’in EVLER adlı şiiriyle bitirelim, belki meramımız daha iyi anlaşılır. 
 
İnsanlar yüzyıllar yılı evler yaptılar. 
İrili ufaklı, birbirinden farklı, 
Ahşap evler, kâgir evler yaptılar. 
Doğup ölenleri oldu, gelip gidenleri oldu, 
Evlerin içi devir devir değişti 
Evlerin dışı pencere, duvar. 
 
Vurulmuş vurgunların yücelttiği evlerde 
Kalbi kara insanlar oturdu. 
Gündelik korkuların çökerttiği evlerde 
O fıkara insanlar oturdu. 
 
Evlerin çoğu eskidi gitti tamir edilemedi 
Evlerin çoğu gereği gibi tasvir edilemedi. 
Kimi hayata doymuş göründü, 
Bazıları zamana uydular. 
Evlerin içi oda oda üzüntü, 
Evlerin dışı pencere, duvar. 
 
Evlerde saadetler sabunlar gibi köpürdü: 
Dışardan geldi bir tane, nar gibi, 
Arttı, eksilmedi. 
Evleri felaketler taunlar gibi süpürdü: 
Kaderden eski fırtınalar gibi, 
Ardı kesilmedi. 
 
Evlerin çoğunda dirlik düzen 
Kalan bir hatıra oldu geçmişte. 
Gönül almak, hatır saymak arama. 
Evlatlar aileye asi işte, 
Bir çığ ki kopmuş gider, üzüntüden. 
Evlerde nice nice cinayetler işlendi, 
Ruhu bile duymadı insanların. 
Dört duvar arasında aile sırları, 
Bunca çocuk, bunca erkek, bunca kadın 
Gözyaşlarıyla beslendi. 
 
Küçükler, büyük adam yerine evlerin kiminde: 
Çocukları işe koştu kalabalık aileler. 
Okul çağlarının kadersiz yavruları 
Ufacık avuçlardan akşamları akan ter, 
Tuz yerine geçti evlerin yemeğinde. 
 
İnsanların kaderi besbelli evlere bağlı: 
Zengin evler fakirlere çok yüksekten baktılar, 
Kendi seviyesinde evler kız verdi, kız aldı 
Bazıları özlediler daha yüksek hayatı, 
Çırpındılar daha üste çıkmaya 
Evler bırakmadılar 
 
Yeni yeni tüterken ocakların dumanı 
"Kadın en büyük kuvvet erkeğinin işinde" 
Erkekleri kaçtı, kadınları kaçtı 
Evler dilsiz şikâyet kaçmışların peşinde. 
 
Şu dünyada oturacak o kadar yer yapıldı; 
Kulübeler, evler, hanlar, apartmanlar 
Bölüşüldü oda oda, bölüşüldü kapı kapı 
Ama size hiçbir hisse ayrılmadı 
Duvar dipleri, yangın yerleri halkı, 
Külhanlarda, sarnıçlarda yatanlar! 
 
Sevgiyle kalın.