Etkiyi Etkinleştirelim!

İpek Özkayaalp

Bazı insanlar, hayatında olup bitenler veya çevresiyle kimi zaman dile getirip söylese de kimi zaman susarak içine attığı, kolay kolay her şeyi beğenememenin verdiği mutsuzlukla yaşıyor! Bunun yanında bir de bir kitle var ki onlar da insan beğenmiyorlar!

Bir dost meclisinde oturup konuşmaya başlansa konu mutlaka ya ortak tanıdıklar üzerinden -belki de gıybete- dönüyor ya da siyasete pencere açılıyor ki bunlar da en tehlikelisi! Sohbet, sohbet olmaktan çıkıyor adeta bir eleştiri meclisine dönüşüyor. Kimden ya da neyden söz edilse her şeye bir kulp bulma, bir eksik veya açığı ortaya koyma çabası başını almış gidiyor.

Hani deriz ya: “Dikenli çalı gibisin be mübarek!” Ne yazık ki bu insanların ne bir tatlı sözü var ne yüzünde samimi bir tebessüm; aksine gözlerinde nefret emaresine rastlamak da mümkün! Bu kadarla sınırlı kalmıyor; dilde sivrilik, sözlerde kesicilik, konuşurken gönül kırmak, anlatırken üzmek...

Maalesef hepimizin hayatında bu tip insanlar mevcut, eğer sizin yoksa çok nasiplisiniz! Emin olun hiçbir kaybınız olmadığı gibi muazzam bir kazanç içindesiniz.

Çünkü bu tarz insanlar; ne sebeple olursa olsun hayatımızda bir yerdeyseler, hele de mecburen katlanmak zorundaysak sözleriyle karşı tarafı inciterek konuşan, sözünü tartmadan geçtiği yerlere batarak, kanatarak, acı vererek geçen tipler oldukları için sadece zarar verirler. Gönül ister ki arkalarından bir tebessüm söz konusu olsa, muhabbetlerine hasret kalsak. Ancak bu tarz insanlar maalesef çok makul olan bu isteğimizi, hevesimizi kursağımızda bırakıyorlar. Böylelerine şu soruyu sormak gerek: “Sizler etki Müslüman’ı mı olmak istiyorsunuz, yoksa tepki Müslüman’ı mı?”

Başkalarını bilmem! Ama İslâm etki Müslümanlığına talip olmamızı istiyor, tepkiye değil!

Mesleğimizin burada hiçbir önemi yok, hangi kulvarda olursak olalım, bu kuralı uygulamak için insan olmamız yetiyor. Asıl marifet, çevremizle güzel konuşmak; muhatap aldığımız kişilerde tepki değil de merak uyandırmak, güzel bir eda bırakabilmektir!

Korkutup kaçırdığınız birine artık bir şeyler anlatamazsınız. Sizdeki en değerli bilgi dahi olsa üslubunuz yerli yerinde değilse, korkuttuğunuz daha doğrusu soğuttuğunuz kimseler sizde bir değerin bulunduğunu kabul dahi etmez, etse de talip olmaz. Geçmiş olsun!!!

Hâlbuki çevremize korku değil, sevgi yayan Müslüman olmamız gerekiyor, hoş ve güzel olanı budur. Bir din kardeşimiz bizi gördüğü zaman yüzünde bir gerginlik olmamalı, bizimle “konuşmamak” için köşe bucak kaçmamalı; içi açılmalı, muhabbetimize özlem duymalı. Bizi gördüklerinde muhatabımızın yüzünde bir tebessüm ve sevgi tezahürünün belirmesi kadar güzel bir hâl var mı?

“Allâh’dan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, elbette onlar etrafından dağılıverirlerdi.”

(Âl-i İmrân Sûresi/159.Âyet)

Hatırlayalım; Sevgili Peygamberimiz (sav) Uhud imtihânında başarısız olan Ashabına, arkadaşlarına son derece nazik ve yumuşak davrandı. Hak ettikleri durumlarda dahi azarlamadı, kusurlarını yüzlerine vurup onları rencide etmedi. Peygamber Efendimiz (sav) bize sadece sözde değil bu güzel ameli ile yine örnek olup yol göstermiştir.

Hatta Peygamber Efendimiz’in (sav) hususi tembihlerine rağmen “Okçular Tepesi”ni terk eden Sahabe Efendilerimizin kimler olduğunu biz bugün bile bilmiyoruz. İşte biraz önce örnek olan Peygamber Efendimiz’i (sav) Ashap ne kadar güzel örnek almış ve bu hatayı gizlemişler, yaymamışlar. Bu ne kadar ince bir davranıştır; kusurları örtmekteki, onu dile düşürmemekteki en nadide örneklerden biri değil midir?

Müslüman; zarafetin, nezaketin, faziletin ve efendiliğin mümessilidir. Kabalığın, hamlığın değil!

Evet, sadece konuşan, yalnızca laf eden ama amel etmeye gelince kendisinde pek amel görülmeyen kimse sadece tepki Müslüman’ıdır, etki Müslüman’ı değildir.

Hâlbuki bizim ihtiyacımız olan şey tepki değil, etkidir!

Tepki ile kaçırmak kolay, asıl sanat etki ile gönüller kazanmaktır. Bizler kazandıracak tutuma ve tavra muhtacız bugün. Zor da olsa…

Hazreti Mevlâna çarşıda gezerken papazın biri eğilerek saygı gösterir. Bunu gören Mevlâna Hazretleri, daha aşağıya eğilerek mukabele eder. Duruma şahit olanlardan biri itiraz edercesine sorar: “Niçin papazdan aşağıya eğildiniz?” Cevap gayet kısa: “Tevazuda da onu geçmek istedim de onun için!” Sonra ilâve eder: “Müslüman tevazuunun temsilcisidir, tekebbürün değil!”

Müslüman’a her şeyin en güzeli yakışıyor; ahlâklısı, tatlı dillisi, güler yüzlüsü vs. Müslüman, son din İslâm’ın sahibi ve yeryüzünün efendisidir! O tehallaku bi ahlâkillâh’dır. Yani Allâh’ın (cc) ahlâkıyla ahlaklanmıştır. Bu sebepten dolayı Müslüman’da her şeyin en güzeli tezahür etmeli, Müslüman hep imrendirmeli, İĞRENDİRMEMELİDİR!

Selâm ve duâ ile…