Eski resimlerinize bakın

Hasan Ukdem
Bundan sonraki ömrümüz için, bismillah. Evet geçen haftaki yazımızı böyle bitirmiştik. Şimdi kalan ömrümüzü yaşamaya devam etmek için, başımızı kaldırıp dünyaya ve hayata bir bakalım. Allah, dünya hayatımızı tezatlar üzerinden sistemleştirmiş, bizi bu tezatlar dünyasında bir imtihanın içine bırakmıştır. İyi-kötü, gece-gündüz, ışık-karanlık gibi birçok karşıtlığın içinde kadınlar ve erkekler olarak yaşayıp duruyoruz. Aslında bu erkek ve dişi kavramı her yaratık için geçerlidir. Mesela yeryüzü dişidir, toprak ana tanımlamasını hatırlayalım burada. Gökyüzü erkek özelliklerine sahiptir, yağmuru ve güneşiyle doğurgan toprağın yeşerip meyve vermesini sağlar. Kadın, yaratılış olarak içe dönüktür toprak gibi, en güzel canları içinde kökleştirip salkım saçak dünyaya sunar. Erkekse dışa dönük bir yaratılışa sahiptir, gel-gitler (met-cezir) erkeğe has bir özelliktir. O dışardan devşirdiği kazanımlarıyla, denizin yeniden kabardığı gibi, toprağa doğru devrilerek gıdasını verir ve beslenmesini sağlar. Hayat böylece çoğalarak devam eder. 
 
Her şey yerli yerindeyse, orada huzur ve üretkenlik var demektir. Toprak Ana yerinde durmak istemezse, depremler oluşur, felaketler meydana gelir ve üzerinde kurulmuş olan köyün, kasabanın, şehrin sakinleri olan insanların hayatına kasteder. Toprağın “ben özgürüm” deme hakkı yoktur. Gökyüzü gereğinden fazla şiddetlenir, bulutlarından şimşekler döker ve aşırı bir yağmur bırakırsa yerde tufanlara sebep olur. Yine hayat olumsuz etkilenir. Gökyüzünün ben yağmurumu yere bırakmam demesi de aynı şekilde bu hayat alanlarındaki yaşamı felaketlere sürükler ve dünyayı çekilmez hale getirir. Şimdi bu örneklemeyi insanlara yönelerek incelediğimiz zaman, kadının içe dönük özelliğini koruyarak, sağlıklı bir neslin ana mimarı olması gerekliliğini görebiliriz. Erkeğin ise dışa dönük özelliği ile gel-gitlerini sokaktan eve doğru yaparken ataletten uzak durması ve çalışmalarını helal alın teri düsturuyla yerine getirmesi gerekliliğini, sağlıklı neslin gelişmesi için ikinci temel unsur olarak müşahede edebiliriz. 
 
Bundan sonraki hayatımıza besmeleden kastımız da burada önem kazanıyor. Son zamanlarda insanlığın üzerinde dolaşan kara bulutların, insanların hayat şekliyle ilgili olduğu kanaati genel olarak dile getirilmek istenmese de bazı insanlar tarafından önemle hatırlatılması herkesin bildiği bir gerçek. Ve bu insanlar tamamen haksız olamazlar. İnanan insanlar için, modernistler ne kadar aksini empoze ederse etsin, Allah bu dünyanın tek hakimidir. Ve O’nun kuralları her zaman geçerlidir. Maalesef son zamanlarda, yukarıdaki mezkûr örneğimizin ögeleri olan kadın ve erkek, fıtratlarının dışında bir hayatın peşinde koşmaktadır. Kadının annelik vasfı ikinci plana itilerek, kapitalist dünyanın çarklarında öğütüldüğü acı bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Erkeğin ise yine çarkın içinde ezildiğini, kendi özelliklilerinden uzaklaştırıldığını görüyoruz. Belki bu manzarayı görmek çarkın içinde kalarak mümkün değil, ancak biraz durup dikkat kesilmek gerekebilir. İşte bizim bismillahımız buradan bir hayatın başlaması içindir. Gidişat iyi görünmüyor. Öyleyse hayatlarımızı temize çekme vaktinin geldiğini görebilmeliyiz. 
 
Dünyayı istedikleri gibi parsellesinler, istedikleri kadar yüksek binalar yaparak gökleri delmeye kalkışsınlar, akıl almaz paraları diledikleri kadar silah sanayilerine yatırsınlar, diledikleri kadar devletlerini güçlendirsinler, bu savaşı kazanamazlar. Depreme dayanıklı evlerin, hastalıklara karşı geliştirilen aşıların, hayatı garantiye almak için yeterli olmadığını görüyoruz. İşte bir virüs geldi ve bütün dünya düzenini alt üst etti. Doğayla savaşmak, fıtratla oynamak yerine, doğal bir hayatın peşine düşülseydi ne bu felaketlerle muhatap olunur ne de hayatımızın içindeki streslerimizle karşılaşılırdı. Kan davalarını, faizi ve köleliği kaldıran Peygamber’in izinden yürüseydik, bugün hâkim güçlerin zulmüne maruz kalmak yerine, arzın huzurunu temin eden hâkim güç biz olurduk. İşte o zaman şehirlerimiz huzurla dolardı. Ne tecavüzcüler dolaşırdı sokaklarımızda ne kadınlarımız katledilirdi şehirlerimizin meydanlarında. Kabından taşan her şey yıkıcıdır hem kendisi için hem de içinde yaşadığı toplum için. 
 
İnsan dünyaya ebedi bir düzen kurmak için gelmemiştir, fani bir hayatın sınırlarına mahkumdur. Ama insan yine de ölümsüzdür, bu dünyadan geçer ama yaşamaya, bir başka boyutta devam eder. Biz Müslümanlar buna inanırız. Bizi hiçbir felaket, hiçbir virüs korkutamamalıdır. Bizi hesabını veremeyeceğimiz bir hayat korkutmalıdır. Aşık Veysel’in tarifiyle bu iki kapılı handan geçip gidiyoruz. Eski resimlerinize bakın, hastaneleri, mezarlıkları gezin, anne babanız sağ ise onların yüzlerine bir bakın, onların önceki hallerini hatırlayın ne demek istediğimizi anlayacaksınız. Hayatın enerjisi sevgi, temeli adalettir ve insan olmanın şiarı merhamettir. Gerisi lafı güzaf.