Eski insanların dünyasından...

Hasan Ukdem
Zamanın değişmesine itirazım yok, her çağın kendisine özgü adetleri, kültürü, hayat tarzı olması gayet doğal. İnsanların kendini geliştirmesi, iki gününün aynı olmaması ve bakış açılasını genişletmesi, olması gereken bir olgu, bunu da bilirim. Ancak güneşin doğudan doğup batıdan batması kadar tabii olan bir şey de insanın hakikat ile olan bağıdır. Din, zamana, keyfe, konjonktüre göre değişen, değişebilen bir şey değil. İnsan tabiatı da aynı şekilde değişmez. Mesela insan bir devenin üzerinde de olsa, otomobilin içinde de olsa karşı cinsten birini gördüğü zaman aynı duyguları hisseder teninde. 
 
Dünya ile kurduğumuz bağ, hayat ile ilişkimiz, Allah ile münasebetimiz de bu değişmezler kapsamında olmalı. İnsani zafiyetlerimizin bu üç kavram üzerinden en aza indirilmesi elzemdir. Eğer dünya ile olan bağımızda, hayat ile olan ilişkimizde ve Allah ile olan münasebetimizde birtakım arızalar meydana gelirse olumsuz görüntüler kaçınılmaz hale gelir.
 
Dünya ile olan bağımızı, ona saygı duyarak, dağına taşına, ağacına ormanına, denizine ırmağına, güneşine rüzgarına gerektiği gibi yaklaşmakla sağlamlaşır. Hayat ile olan ilişkimiz, insanlarla güzel geçinmekle, kendimizle barışık olmakla ve her zaman iyi niyet ve hoşgörü ile bakmakla sağlıklı hâle gelir. Allah ile münasebetimiz ise, onun gönderdiği peygambere itaatle ve Kuran’la hemhal olmakla muhkemleşir. 
 
Son yıllarda arkamıza bakmadan yaşamaya başladık. Değil dedelerimizin ne düşündüğü, anne babalarımızın bile fikrini demode bulur olduk. Oysa tecrübe her işte önemlidir. İnsan ilk defa geldiği şehri gezerken, o şehir hakkında basılan broşürleri, kitapları okuyunca nasıl daha sağlıklı bir gezi yapmış olursa, bizler de bizden önce yaşamış atalarımızın hayatlarından, fikirlerinden ve hayat tecrübelerinden faydalanarak, dünyayı, hayatı ve hakikati daha iyi tanımanın konforundan uzak kalmamalıyız.
 
Nasıl dünyadan bağımsız bir hayat tahayyül edilemez ise, Allah ’sız bir hayat da düşünülemez. Bizi bizden iyi tanıyan yaratıcımız, koyduğu haram ve helaller ile yolumuzu çiziyor ve önümüzü aydınlatıyor. Biz bu ışıktan kendimizi mahrum edersek, bugün olduğu gibi, sapıklarla, katillerle ve harami insanlarla dolu bir toplumda yaşamak zorunda kalırız. Her işimizde bize yol gösteren bir peygamber varken, sanki gurbete düşmüş bir insan gibi yaşıyorsak, bu bizim geçmişle aramıza barikat örmemizden kaynaklanıyor. İnsan nefsini rehber edinemez, insan sınırsız özgür olamaz. Aile hayatının, çocuk yetiştirmenin, kadın erkek ilişkisinin ideal rol modelleri maalesef bugünün dünyasında yok. O rol modeller Peygamber Efendimiz ’in (S.A.V.) nurlandırdığı asr-ı saadette, sahabenin hayatında ve onların izinden asırlarca yürümüş olan ecdadımızın yaşantısında mebzul miktarda mevcut.
 
Elbette ileriye doğru yürüyeceğiz, elbette tümüyle geçmişte yaşayamayız ancak hakikati bozmadan ve doğruyu tutup ayağa kaldırarak yapmak zorundayız bunu.
 
 
Büyük evleri vardı eski insanların 
Konak, yalı, saray değil,
İki oda bir mabeyin 
İyilik bir ışık gibi yanardı pardalarında 
Yoksulu, yetimi, yolcuyu, garibi 
Ahşap kapılarından içeri alırlardı 
Korku, ürkü, açlık, soğuk 
Dışarıda kalırlardı 
 
 
 
Büyük gökleri vardı eski insanların 
Güneş o göğün çocuğu 
Ay ve yıldızlar o hanedandandı 
Bulutlar müdavimdi geniş semaya 
Dökerlerdi yere rahmeti, bereketi 
Ve kalpleri sevgi ritminde vurdururdu 
Kayan bir yıldız, doğan bir ay 
Nice tatlı hayaller kurdururdu 
 
 
 
Büyük aşkları vardı eski insanların 
Elde etmek için değil 
Mutluluklarından bölmek için sever 
Tenden geçerek candan âşık olurlardı 
Ya tutup sevgilinin elinden bir eve girerlerdi 
Ya da sessizce demlemek üzere 
Kalplerine gömerlerdi 
 
 
 
Büyük inançları vardı eski insanların 
Allah'a görüyor gibi inanırlar 
Peygamber'i yanlarındaymış gibi sayarlardı 
Perşembe akşamlarının 
Cuma günlerinin ayrı bir havası 
Başka bir rengi vardı 
Kimse mal mülk için savaşmaz 
Herkesin kendi nefsiyle cengi vardı 
 
 
 
Büyük fikirleri vardı eski insanların 
Atomu parçalamak, uzayı keşfetmek değil 
İnsan gönlünü fethetmek için kafa yorarken
Bilirlerdi kul hakkının ne çetin bir ceviz olduğunu 
İnsanı yaşatmanın devleti yaşatacağını görmüşlerdi 
Bu yüzden yağız atlarını ılgarla
Gönül ülkelerine sürmüşlerdi 
 
 
 
Büyük ölümleri vardı eski insanların 
Din için, iman için, vatan için, millet için 
Cepheden cepheye koşarlar 
Namus ile şeref ile yaşarlardı 
İzzetli hayatlarında 
Allah'a kul oldukları kadar hürlerdi 
Bu yüzden de güzel yaşar 
Güzel ölürlerdi