ERMENEK’TEN KERBELA’YA

Oktay Aksu

Acınız, aslında içinizdeki doktorun, hasta yanınızı

İyileştirmek için sunduğu 'acı' ilaçtır.

Doktorunuza güvenin ve verdiği ilacı sessizce ve sakince için;

Çünkü size sert ve haşin de gelse, onun elleri

Görülmeyenin şefkatli elleri tarafından yönlendirilir.

Ve size ilacı sunduğu kadeh dudaklarınızı yaksa da,

O'nun kutsal gözyaşlarıyla ıslanmış kilden yapılmıştır.

                                                                                               Halil CİBRAN

                Ateşin sadece düştüğü yeri yakmadığı bir ülkede yaşamak isterdim. Bir milletin bir yürek olduğu, acının birlikte göğüslendiği, umudun birlikte yeşertildiği bir ülke. Ermenek’te onsekiz can hâlâ toprak altında. Kazânın beşinci gününde haber bülteninde beşinci sıradaydı Ermenek. Yedinci gün haber bülteninin sonunu beklemek gerekti. Çocukluğumda mahallede komşumuzun bir yakını vefat etse televizyonları açamazdık bir zaman. Yüksek sesle gülemez, eğlenemezdik. Beton apartmanların duvarları arasında insanlığımızı yitirdik. Albert Camus veba romanının bir yerinde  ‘’ İnsanları bir araya getirmenin tek yolu onlara veba yollamaktır.’’ der. Yitirdiğimizi aramak için bütün toplumu kuşatacak bir felaket mi gerekli.

                Hani bizim acıyla onanan ruhumuz. 1334 yıldır Kerbela’ya ağlayan biz miyiz? Her Muharrem ayında Aşure tatlısı satışlarını patlatan kim.

                Anam film izlerken bir yandan ağlar, bir yandan söylenirdi. ‘’yazııık! Ne olacak şimdi, ne yapacak zavallı. Yahu anne senaryo o senaryo. Senin aklın ermez oğul aynı böyledir. Aynı böyle’’ Merak ediyorum? Var mıdır hala film izlerken ağlayan insanlar. Tıpkı Halil Cibran gibi ‘’ göz yaşıyla ıslanmış hamurdanız’’ diyor Necip Fazıl. Bu haz çağından insanlığı kurtaracak olanlar başkalarının çektiği acı için gözyaşı dökebilenlerdir. Beden yaralandığında kan akar, ruh yaralandığında göz yaşı.

                Hüseyin bize insanlığımızı miras bıraktı.  Hala bir ruh taşıyorsak bedenlerimizde, bunu birazda Hz. Hüseyin’e borçluyuz. Hüseyin bizim sol yanımız. Kalbimiz, aşkımız, kavgamız.

                Kerbela, Hüseyin’in tarihi misyonuydu. Her ne yaptıysa yapmak zorunda olduğu için yaptı. Kerbela yaşanmak zorunda olduğu için yaşandı. Gerçekte ne Hüseyin Hüseyin’dir, ne Zeynep Zeynep’tir ne de Yezit Yezittir. Bu insanın varoluş kavgasıdır. Kıyamete kadar Yezitler zulmedecek, Hüseyinler kıyam edecek, Zeynepler gözyaşı döküp hesap soracaktır.

                Kerbela dünyayı ve insanı anlatan bir sahnedir. Sadece Hüseyin ve Yezit değil, o sahnedeki her isim bir semboldür. Yezidi’n ordusunda iki komutan vardır biri Hür diğeri Ömer bin Saad. Hür Hakkı tercih etmek için her zaman imkan olduğunun, Ömer dünya hırsının insanı nerelere götürdüğünün, sembolüdür. Hüseyin’i ‘gel sana biat edelim de bu zalime karşı kıyam edelim’ diye çağırıp sonra da yalnız bırakan hatta Yezidin ordusunda saf tutan Kufe halkı güce tapınmanın ve korkaklığın sembolüdür.

                Allah’ın insanı yarattığı topraktır kerbela toprağı. Hüseyin’in kanı ve Zeyneb’in gözyaşı o toprağa düşen ilahi ruhtur. Şehitler toprağa düşen tohumlardır, bir düşer bin doğar. Gözyaşı, şehadet ekilen toprağın suyudur ve hiçbir toprak gözyaşının suladığı toprak kadar bereketli olamaz. Ve bizler O Toprağın çocuklarıyız. Mesuliyetimiz; on dört asır boyunca devrederek bize ulaşan kutlu mirası bizden sonrakilere ulaştırmaktır. Her günü aşura her yeri Kerbela ve her ayı Muharrem bilmektir. Halil Cibran büyük adamların iki yüreği vardır der. Biri acıyı göğüsler diğeri umudu besler. Ağlayın su yükselsin belki kurtulur gemi