Meşruluk siyasetin, insanları yönetmenin en temel kavramıdır. Meşru kabul edilen sistemler, kişiler, partiler, hanedanlar ülkeleri ve halkları yönetebilirler. Meşruiyetiniz yoksa kaba güçle bir süre yönetici, idareci pozisyonunda bulunsanız bile gerçekten o halkı/ülkeyi yönetemezsiniz, idare edemezsiniz.
Meşru, Arapça kökenli bir kelime olup, yasal, hukuka uygun, şeriata uygun manalarına gelmektedir. Meşruluk tüm toplumsal ilişkilerde karşımıza çıkar. Toplumun en küçük birimi aileden başlayarak devlet yönetimine kadar tüm ilişkilerimizde aranan meşruiyet, bu ilişkilerin hayatiyetini ve düzenini sağlamaktadır.
Siyasette de meşruiyet temel teşkil eder. Meşruluğunuz kadar insanları yönetme hakkını elde edersiniz. Toplumların ve devletlerin tarihinde özellikle siyasette meşruluk halleri değişkenlik göstermektedir. Tarihin bir döneminde meşru kabul edilen yönetim tarzı başka bir zaman diliminde gayrimeşru hale gelebilmektedir. Bu manada tarihi olaylar hakkında yorum yaparken dönemin şartlarını ve özellikle meşruluk anlayışını göz önüne almak gerekmektedir.
Bugünkü Türkiye’de siyasette meşruluk öncelikle şeffaf şekilde halka kendini göstermekten, yani siyasi bir parti kurarak seçimlere girmekten ve sonucunda halkın oylarının büyük kısmını almaktan geçiyor.
Tayyip Erdoğan bu gerçeklere uygun olarak, siyaset sahnesine çıkmış ve girdiği tüm seçimlerde halkı ikna ederek, yönetme yetkisini almıştır. Aldığı yetkiyi sonuna kadar kullanmaktan çekinmemesi özellikle vesayet güçleri kabul edilen bürokrasiye ve bürokratik kurumlara karşı yetkisini kullanmaktan çekinmemesi halk nazarında meşruiyetini arttırmış ve karşılığını tüm seçimlerde artan oy oranları ile göstermiştir.
Parelel Yapıya karşı toplumun büyük kısmının Erdoğan tarafında yer almasını sadece güç ve iktidar sahibi olmasına bağlamak toplumun derin hafızasını yok saymak olur. Erdoğan ve AK Parti’nin en büyük gücü meşruluklarındadır. Halk şeffaf, meşru, seçimle gelen ve seçimle gitme imkanı bulunan legal bir yapıya karşı ne olduğunu bilmediği ve kendisinden emin olmadığı bir örgütlenmeyi desteklemedi. Bunun temeli de meşruiyete dayanmaktadır. Cemaat/Sivil Toplum örgütü olarak meşruluğu olabilir ancak iş devlet yönetimine geldiğinde bu yapı ile meşruiyetiniz bulunmamaktadır.
Bunun yanında bir de “Savaşçı Meşruiyet, Kurtarıcı Meşruiyet, Kurucu İktidar” denilen bir tür daha var. Bu daha çok olağanüstü zamanlarda, toplumların büyük buhranlarından sonra ortaya çıkan ve toplumların bu sıkıntılarından kurtaranların sahip olduğu meşruiyettir. Savaş kazananlar, düşmanı yenenler, işgalcileri ülkeden kovanlar, iş savaşı bitirenler, ağır bunalımlardan ülkeyi çıkaranlar bu kategoriye girmektedir. Bu tip meşrulukta yöneticilere tanınan kredi de çok daha büyüktür. Bu tip liderlerin yaptıkları normal yöneticilerin yaptıklarına göre daha az eleştirilir ve halk nazarında daha fazla sözü dinlenir. Halkından fedakarlıklarda bulunmasını talep edebilir, hatta buyurgan da davranabilir. Halk yine de kendisini dinleyecektir. Sonsuza kadar mı, hayır ama uzun bir süreliğine. Çünkü bu liderler halkını gururlandırmış ve haysiyetini kurtarmıştır. Tayyip Erdoğan’ın da bu kadar sevilmesinin ve destek görmesinin temelinde bu yatar, Türk halkını gururlandırmış ve haysiyetini korumuştur. Bu sebeple halk nezdinde kredisi yüksektir.